Varlık Fonu finans kapitale karşı mı?
Varlık Fonu ile gündeme gelen dönüşümün bazı sermaye gruplarının daha dinamik bir birikim yaratmasına imkân sağlayacak bir müdahale anlamına gelip gelmeyeceğini, yani Varlık Fonu’nun belli sermaye gruplarını kayırıp kayırmayacağını söylemek için de henüz erken elbette. Ancak sermaye sınıfı ve devlet içindeki fraksiyonlaşma-parçalanma ve bunun ürünü olan Erdoğancı Bonapartist seçenek, böyle bir ihtimali güçlendirmektedir.
Ümit Akçay - Foti Benlisoy
Türkiye Varlık Fonu üzerine yürütülen tartışmalarda, benzer fon uygulamalarının genelde sistematik olarak dış ticaret fazlası veren ya da petrol/doğal gaz gibi istikrarlı bir gelir akışı olan ülkelerde söz konusu olduğu bilhassa vurgulanıyor. Buna göre bu tip fonlar, ortaya çıkan bu gelir akışının yatırımlara yönlendirilmesi ya da tasarrufların değerlendirilmesi için kuruluyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin dış ticaret fazlası ya da petrol/doğalgaz geliri olmaması nedeniyle bizdeki varlık fonunun dünyadaki uygulamalardan farklı, “atipik” bir fon olduğu belirlemesi haklı olarak yapılıyor. Ancak perspektifimizi değiştirip “yerli ve milli” varlık fonuna daha farklı örnekler aracılığıyla baktığımızda bir başka açıdan “tipik” bir örnekle karşı karşıya olduğumuz pekâlâ iddia edilebilir.
Bundan yaklaşık yüz altmış yıl önce, Louis Bonaparte’ın o meşhur darbesi, yani “18 Brumaire” sonrasında, çok sayıda iktisadi girişimin mülkiyet ve idaresini tek bir fonda toplayarak büyük altyapı projelerini teşvik etmek için 1852 yılında kurulan Crédit Mobilier (tam adıyla Société Générale du Crédit Mobilier) örneği, bu açıdan biçilmiş kaftan.1 Yeğen Bonaparte’ın “imparatorluğu” iktisadi planda, David Harvey’in deyimiyle “doğrudan hükümet müdahaleleri, kredi yaratılması ve finans yapılarının reformunun bir karışımıyla ekonomik dirilmenin temeli olarak sermaye ve işgücü fazlasını yeni fiziksel altyapılara dönüştürülmesini” hedefliyordu.2 Crédit Mobilier bu amaçla kurulur ve örneğin Haussmann’ın adıyla özdeşleşen ve Paris’i alt üst eden muazzam kentsel dönüşüm projeleri, Crédit Mobilier sayesinde büyük bir hızla sürdürülebilir.
Burjuvazi ile proletarya arasında kararsız bir 'yenişememe' durumunun ürünü olan Bonapartist iktidar için Crédit Mobilier’in sağladığı finansal dönüşüm ve merkezileşme kadar onun krediyi tabana yayma vaadi (“demokratikleştirmesi”) de önemliydi. Bu, Bonapartist toplumsal blok içerisindeki çelişkileri pasifize etmenin ve oldukça hassas bir dengenin ürünü olan yeni rejime istikrarlı bir toplumsal destek zemini sağlamanın da bir yoluydu. Zira periyodik işsizlikten mustarip işçiler, dönemsel taleple başa çıkmaya çalışan küçük zanaatkâr ve esnaf krediyle ayakta kalabiliyordu; borçluluk kronik bir meseleydi. Crédit Mobilier’in parçası olduğu Bonapartist (Harvey’in deyimiyle) “proto Keynesçilik”, alt sınıflar için toplumsal mobilizasyon ve zenginleşme vaadi anlamına geliyordu. Zira Crédit Mobilier, halka, denetim altındaki şirketlerin kazançlarının garanti ettiği bir getiri oranıyla borç satabiliyor, böylece küçük birikim sahipleriyle sanayi işletmeleri arasında bir tür aracılık yapmış oluyordu. Marx’ın şirket hakkındaki “emperyal” ya da “Bonapartist sosyalizm” tabirleri, bu vaadi ve ona meyyal Saint Simoncu görüşleri eleştiriye dönüktür.
Görüldüğü gibi Crédit Mobilier, ortaya çıkışındaki bağlam ve koşullardaki büyük farklara karşın, alaturka Bonapartizmin Varlık Fonu girişiminin kapsam ve hedefini idrak edebilmek açısından hayli verimli bir çıkış noktası olabilir. Karşı karşıya olduğumuz, referanduma giderken enflasyon ve durgunluk ikilisinin yaratacağı toplumsal huzursuzluğu telafi etmeye dönük oportünist bir hamleyle sınırlı değil. Varlık Fonu, tıpkı Crédit Mobilier örneğinde olduğu gibi bizzat inşa edilmekte olan rejimin niteliğine, onun toplumsal muhtevasına dair ipuçları veriyor. Ali Rıza Güngen’in belirttiği üzere Varlık Fonu ile yaratılan “dev finansman aracı (…) alternatif hazine değildir, alternatif bir şirkettir. Devletin finansallaşması sürecinde yeni bir adımdır.”4 Bu anlamda Varlık Fonu’nun, Marx’ın deyişiyle “Fransa’nın tüm endüstrisini Paris Borsa’sının girdabına sürükleyerek onu Crédit Mobilier’in beyefendilerinin ve onların patronu Bonaparte’ın tenis topuna çevirme” girişimiyle olan benzerliği açıktır.
1 Hal Draper, Karl Marx's Theory of Revolution, Vol. 1: State and Bureaucracy, Monthly Review Press, 1986, s. 442-446.
2 David Harvey, Paris: Modernitenin Başkenti, Sel Yayınları, 2012, s. 156-157.
3 Karl Marx, French Crédit Mobilier, New York Tribune, 24 Haziran 1856, Erişim: http://marxengels.public-archive.net/en/ME0978en.html
4 Ali Rıza Güngen, Türkiye Varlık Fonu: Yatırımların Finansmanı mı, Devlet Kaynaklarının Harcanması mı?, Kriz Notları, 6 Şubat 2017, Erişim: http://kriznotlari.blogspot.com.tr/2017/02/turkiye-varlk-fonu-yatrmlarn-finansman.html
5 Foti Benlisoy and Barış Yıldırım, Turkey’s fragile Bonapartism, Left East, 6 Ocak 2017, Erişim: http://www.criticatac.ro/lefteast/turkeys-fragile-bonapartism/
6 Ümit Akçay, Küresel Kriz, 64. Hükümet Programı ve Yeni Ekonomi Kabinesi: “Utangaç” Kalkınmacılık!, Kriz Notları, 29 Kasım 2015, Erişim: http://kriznotlari.blogspot.com.tr/2015/11/kuresel-kriz-64-hukumet-program-ve-yeni_29.html