Fatih Akın yeniden form tutuyor
Fatih Akın, Tschick'le ritmini yeniden buluyor. Bu form düzeyi yükselmeye devam ederse gelecek filmleri için umutlarımızı diri tutabiliriz.
Fatih Akın, “Kısa ve Acısız” ile başladığı sinema kariyerinde “Temmuz’da”, “Solino” ile temposunu yükseltmiş, “Duvara Karşı”da ise zirve noktasına ulaşmıştı. 2004 tarihli film yalnızca Almanya’da değil, tüm dünyada yılın en iyileri arasındaydı. Sonra “Yaşamın Kıyısında” ile başlayan tempo düşüklüğü, “Aşka Ruhunu Kat” ile duraklasa da iki yıl önce izlediğimiz “Kesik” en iddialı ama sinema olarak en güçsüz yapımı olarak kayıtlara geçmişti.
Akın, bu kez bütünüyle tasarlamadığı yönetmen olarak ‘hizmet verdiği’ ama tam kendisine göre bir hikaye ile karşımızda. Çağdaş Alman edebiyatının önemli isimlerinden Wolfgang Herrndorfs'un 30 ülkede basılan, 2 milyondan fazla satan romanı “Tschick” onun kalemi çünkü. Filme geçmeden önce kitabın On8 Kitap tarafından “Yokuş Aşağı” adıyla Türkçe olarak yayımlandığını hatırlatalım.
YOL HİKAYELERİ ONUN İŞİ
Almanya’da orijinal adıyla yani “Tschick” olarak çekilen filmin Türkiye’de “Elveda Berlin”olarak gösterilmesini en basit yolla “akla ilk gelen ismi koymuşlar” olarak değerlendirebiliriz. “Yokuş Aşağı” daha iyi olabilirdi. Romanın hikayesi tam Fatih Akın’ın kalemi demiştik. Birkaç nedeni var. İlki ve en önemlisi bir yol hikayesi. Fatih Akın yol hikayeleri yazmakta ve çekmekte oldukça başarılı bir isim. “Temmuz’da”, “Duvara Karşı”, “Kesik” ilk aklımıza gelenler. İkinci olarak öykünün temposu tam da yönetmenin ilk dönem filmlerinin hızına uygun (kitabı okumadığımız için öyle varsayıyoruz. Öyle değilse bile uydurulmaya müsait diyelim). Ve son olarak işin içinde bir olgunlaşma, değişme durumu var ki, “Kesik”i bir yana koyarsak hemen her filminin ana temalarından birisi de budur.
Hikâye, Berlin’de varlıklı ailesiyle birlikte yaşayan Maik ile açılıyor. Kendi halinde ama silik bir karakter olan Maik tabii ki sınıfın en güzel kızına âşıktır ama hiçbir şey yapamaz. Günün birinde sınıfa garip davranışlı, kimseyi umursamayan Rus göçmeni bir çocuk gelir. Kitaba da adını veren Tschick. Maik, ilk başta bu garip çocuktan hoşlanmasa da, annesinin alkol tedavisi için rehabilitasyona, babasının da genç sevgilisiyle tatile gittiği bir sırada kapısına çalıntı arabayla dayandığında bir karar vermek zorunda kalır. Eski bir Lada’yı çalan Tschick’in davetini kıramaz ve ikili yol nereye akarsa oraya giden bir maceraya atılırlar. Tabii ki yolda bir kadınla, ‘Isa’ ile karşılaşacaklar ve büyümeleri biraz daha hızlı olacaktır.
Fatih Akın, biri ailesiyle sorunlu, diğeri ailesiz iki gencin ahlak, eğitim, aile gibi bütün toplumsal normlardan uzak yolculuğunu sinemaya aktaracak en doğru yönetmenlerden birisi olabilir. O da bunu başarıyor. Filmin temposu hiç düşmediği gibi, doğru zamanda doğru müdahalelerle eğlencenin dozunu ayarlamayı beceriyor. Karakterlerle seyirci arasına koyduğu mesafe de tam kıvamında. Maik ve Tschick’e acıyan gözlerle bakmamıza izin vermiyor ama fazla sevmemizi de istemiyor. Seyircinin de onlar üzerindeki yargılayıcı bakışlarını istemiyor sanki. “Sadece izleyen ve kendi payınıza düşeni çıkarın” diyor bir bakıma.
Öte yandan bazı güncellemeler yapmayı da ihmal etmiyor. Özellikle de futbol ile ilgili referansları bugünden seçiyor ve seyirciyi (erkek seyirciyi demeli belki de) yakalamayı başarıyor. Tabii bizim için şöyle bir cümle kalıyor ortada: Demek ki sinemaya yüz çevirmeyen bir ‘gişe filmi’ yapmak gayet mümkünmüş.
Fatih Akın’ın ritmini yeniden bulması sinemaseverler için umut verici hiç kuşku yok ki. Bu form düzeyi yükselmeye devam ederse gelecek filmleri için umutlarımızı diri tutabiliriz.
Bitirirken filmin genç oyuncuları oldukça iye ama özellikle de Tschick’i canlandıran Anand Batbileg’e dikkat çekelim.
ORİJİNAL ADI: Tschick
YÖNETMEN: Fatih Akın
OYUNCULAR: Anand Batbileg, Tristan Göbel, Nicole Mercedes Müller
YAPIM: 2016, ALMANYA
SÜRE 93dk.
VİZYON TARİHİ: 30 Eylül 2016
‘Pelé’, ‘Pelé’ olmazdan önce
Bizim kuşak, yani 40’lı yaşlarının ilk yarısını sürenler için dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusunun kim olduğu sorusunun cevabı çok nettir: Maradona. Bir yirmi yıl sonra aynı yaşları sürenler için cevap Messi olacak büyük ihtimalle. Bizden öncekiler için kafalar biraz karışık. Çünkü dört yılda bir dünya kupasında görebildikleri Pelé ile Maradona arasında kalanlar çoktur. Yine de onu televizyondan canlı izleyenler ‘sihirbaz’ demeyi ihmal etmezler.
Yine bizim kuşağın Pelé ile tanışması bir futbol karşılaşmasıyla değil, 1981 tarihli bir filmle olmuştur. “Escape to Victory” (Zafere Kaçış), Boby Moore, Ardiles ve Pelé gibi büyük futbolculardan kurulu kadrosuyla futbol filmleri arasında unutulmaz yerini aldı çoktan. Zoltan Fabri’nin “Cehennemde İki Devre”sinin Amerikan uyarlamasının yeri ayrıdır o yüzden nezdimizde.
Belgesel sinemadan gelen Michael ve Jeff Zimbalist kardeşlerin bu hafta gösterime giren filmi “Pelé: Bir Efsanenin Doğuşu”nun da yeri ayrı olacak gibi görünüyor. Öncelikle futbol sahnesi çekmenin teknik olarak zorluklarını büyük oranda aşma becerileri nedeniyle. Daha sonra da bir futbol karakteri ile koca bir ülke arasındaki duyguyu aktarmadaki becerileri açısından. Film, Brezilya’nın 1950 yılında kendi evinde Maracana Stadı’nda 200 bin kişi önünde kaybettiği Dünya Kupası finali ile Pelé’nin 17 yaşında yıldızlaştığı 1958 Dünya Kupası arasındaki dönemi anlatıyor. Bunu yaparken bir yandan Pelé’nin futbolla kurduğu ilişkiyi, diğer yandan da Brezilya’nın yaşadığı travma ve ülkenin beklentileri gelip oturuyor başköşeye. Brezilya futbol takımı ile Pelé’nin, kendi oyunlarını Avrupalılara kabul ettirme çabaları bir anlamda kimliklerini bulmalarıyla özdeşleştiriliyor. Zembalist biraderlerin belgelese yatkın kameraları filme sahicilik duygusu katmayı başarıyor.
Filmin en büyük sorunu ise Pelé ve Brezilya’nın yükselişine dair dramatik yapıyı güçlendirme iddiasıyla karşılarındaki herkesi gereğinden fazla kötücül göstermeleri. Pelé’nin sürekli itilip kakılması, hep aşağılanması gibi gereksiz drama anları filmi akamete uğratıyor. Aynı şekilde Brezilya’nın 1958 Dünya Kupası’nda küçümsendiğine dair bölümler inandırıcılıktan uzak açıkçası.
ORİJİNAL ADI: Pelé - The Birth of a Legend
YÖNETMEN: Michael Zimbalist, Jeff Zimbalist
OYUNCULAR: Leonardo Lima Carvalho, Kevin de Paula, Vincent D'Onofrio, Seu Jorge, Colm Meaney, Diego Boneta, Felipe Simas, Mariana Nunes
YAPIM: 2016, ABD
SÜRE: 107 dk.
VİZYON TARİHİ: 30 Eylül 2016