YAZARLAR

'Ansızın' değişir her şey

Filmin bütün mahareti de burada yatıyor aslında. Düşüncenin seyir boyunca değişip durması, iyi ile kötünün birbirine karışması ve aslında karakterlere dair hiçbir yargımızın tam olarak doğru olmaması. Ya da hepsinin doğru olması…

Aslı Özge’nin yeni filmi “Ansızın”ın hikayesinin Defne Joy Foster’ın trajik ölümünden ilham alınarak oluşturulduğu yazılıp çizildi. Hadisenin trajedisi bir yana, o gece yaşananlar üzerine kafa yorulmayı hak ediyor. Ancak “Ansızın”ın Türkiye basını için bu magazin malzemesinden çok daha önemli yanları var. Film o gecenin karakteriyle değil, durumla ilgilenmek istiyor ve bir süre sonra bambaşka yollara giriyor. Örneğin bir süre sonra Calin Peter Netzer’in 2014 tarihli harika filmi “Çocuk Pozu”nun sularında gezinmeye de başlıyor. Orada da durmayıp kendisini özgün bir alana atmayı başarması ve finalde yepyeni sulara açılması Aslı Özge sinemasında da yeni bir başarıyı gösteriyor bir yandan.

ansizin-ic“Ansızın”a geçmeden önce Özge’nin Türkiye’de çektiği önceki iki filmi “Köprüdekiler” ve “Hayatboyu”nu iyi bulmadığımı belirtmem gerek. İlkinin anlatmak istediği karakterleri anlamaya uzak, ikincisinin de orta sınıfa yaklaşımının yapay olduğunu düşünmüştüm. Aslı Özge bu kez bir sınıf daha atlıyor ve film ilerledikçe ‘orta üst’ sınıfa ait olduğunu anladığımız Karsten’in hayatına götürüyor bizi. Film gecenin geç bir vaktinde bir kadın ve bir erkeğin mesafeli bir flörtle başlayıp, öpüşmeyle biten sekansıyla açılıyor. Sonra adamı koştururken görüyoruz. Kadın ölmüştür. Adam ambulans çağırmak yerine, yakındaki bir sağlık merkezine gitmeyi akıl etmiştir. Adamın adının Karsten olduğunu, sevgilisiyle birlikte bu güzel manzaralı evde oturduğunu, dağların arasında kurulu bu küçük kasabanın köklü ailelerinden birisine mensubiyetini, bir bankadaki önemli pozisyonunu filmin ilerleyen bölümlerinde öğreneceğiz.

KARAKTERLERE MESAFE

Aslı Özge, filmin iki ana karakteriyle seyirci arasındaki mesafeyi belirli bir noktada tutmakta ısrar ediyor. İlki film boyunca görünmese de varlığını hissettiren ve açılıştan sonra hayatını kaybettiğini öğrendiğimiz Anna. Anna’nın hayatına dair ayrıntılar film boyunca netleşse de seyircinin onu bir kurban olarak görmesine izin verilmiyor. Öte yandan trajik ölümünün ‘hak edilmiş’ olduğunu düşünmelerini de istenmiyor. Benzer şeyler Karsten için de geçerli. Anna’nın ölümünde ne kadar sorumlu olup olmadığı, ikisini öpüşürken gördüğümüz andan ölüm anına kadar geçen sürede yaptıklarının doğurduğu sonuçları önemsemiyor yönetmen. Bizim de fazla önemsememizi istiyor. Önemli olanın, böyle ‘ansızın’ gerçekleşen bir hadiseden sonra çevrenizin bunu nasıl algıladığı, nasıl bir tavır aldığı demeye getiriyor bir noktada.

Karsten’in sevgilisinin, dostlarının, iş arkadaşlarının, patronunun ve giderek dağların arasına sıkışmış Altena adlı bu küçük Alman kasabasının değişen tavırlarına, kendilerini yeniden konumlayışlarına tanıklık ediyoruz. Karsten’in ‘ideal’ dünyası sırtını ona dönerken yönetmen bir hamle daha yapıyor ve bu ikiyüzlülüğü karakterimizin dar çevresinden çıkarıp kasabaya doğru genişletiyor. Aslı Özge ve görüntü yönetmeni Emre Erkmen, Karsten’i mümkün olduğu kadar dar alanlara hapsetmeye, yaşadığı daralmışlığı görsel olarak da ifade etmeye özen gösteriyorlar ve bunda da oldukça başarılılar. Bu klostrofobik atmosfer Karsten’in içine düştüğü durumu daha net görmemizi kolaylaştırırken kamera onunla mesafeli ilişkisini korumaya devam ediyor. Film boyunca ‘ferah’ bir görüntünün yer aldığı tek bir an var. Karsten’in bunaldığı bu dünyanın dışına çıkmak için kendisini dağlara vurduğu, tırmanışın sonunda ayağa kalkıp nefeslenip kasabaya baktığı an. Bu kadrajın sembolik iki anlamı var. İlki Karsten’in içine düştüğü duruma dışarıdan bakıp her şeyin farkına varması ve içindekilerle birlikte kasabaya karşı hissettiklerinin görünür hale gelmesi. İkincisi durduğu yerde hemen arkasında beliren Alman bayrağı ve haç. Karsten’in gücünün de güçsüzlüğünün de arkasına aldığı bu iki önemli sembolden beslendiğini bir an için görmemiz isteniyor.

İYİ VE KÖTÜ NEDİR?

Filmi izlemeyen okurun tadını kaçırmamak için çok fazla ayrıntıya girmeyelim ama her şey çözülüp (ya da hiçbir şey çözülemeden) bir yere varıldığında Karsten’in dönüştüğü kişi filmin başında Hamlet’ten aktarılan “İyi de yoktur, kötü de. Düşünce var eder ikisini de” sözüyle baş başa bırakıyor seyirciyi. Film boyunca kim iyiydi, kim kötü? Karsten kaç kere iyi kaç kere kötü oldu seyir boyunca? Sevgilisini ne zaman sevip ne zaman öteledik? Babası önce gıcık, sonra sevimli mi geldi acaba? Arkadaşları onu korudular mı yoksa sırtlarını mı döndüler?

Filmin bütün mahareti de burada yatıyor aslında. Düşüncenin seyir boyunca değişip durması, iyi ile kötünün birbirine karışması ve aslında karakterlere dair hiçbir yargımızın tam olarak doğru olmaması. Ya da hepsinin doğru olması…

ORİJİNAL ADI: Auf einmal

YÖNETMEN: Aslı Özge

OYUNCULAR: Karsten, Julia Jentsch, Hanns Zischler, Sascha Alexander Gersak, Luise Heyer

YAPIM: 2016 Almanya, Fransa, Hollanda

SÜRE: 113 dk.

VİZYON TARİHİ: 14 Ekim 2016