YAZARLAR

Halep cehenneminde yakıcı kartlar

Türkiye’nin hangi seçeneğe oynayacağı Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını bitirecek bir işbirliğine bağlı. Türkiye tarafından köşeye sıkıştırılmış bir Rojava belki Rusya’nın da işine gelebilir.

Halep’te sürekli kıyamet kopuyor. Durup durup koyuyor. Türk-Amerikan-Körfez ortaklığının palazlandırdığı örgütler, kentin doğu yakasındaki kuşatmayı yarmak için 28 Ekim’de ‘Ebu Ömer Serakıp’ adını verdikleri bir operasyon başlattı.

Rusya, Hizbullah ve İran unsurlarının desteğiyle Suriye ordusu 7 Temmuz’da Kastillo yolunu keserek çemberi tamamladığında dengeler Şam lehine değişmişti. Bu, uzun zamandır kurgulanan ‘Büyük Halep Savaşı’ndaki ilk aşamaydı. Mutlak çöküşü önlemek için kuşatmayı yarmak öncelik haline geldi. Bu örgütler 6 Ağustos'ta koridoru açmayı başarsa da 4 Eylül'de çember yeniden kapanmıştı.

Geçen ayın sonunda tekrar toparlanan El Kaide ve müttefikleri bir ölüm kalım savaşı havasında cephane ve savaşçılarını batı tarafından çemberin dışına yığdı.

“Halep’in Fethi Ordusu” çatısı altında buluşan yeni cephe önemli ölçüde İdlib’teki üslerden yapılan sevkıyatla tahkim edildi. Malum İdlib’e giden destek hatları Türkiye’nin Hatay sınırlarından besleniyor. Saldırılar, Suriye yönetiminin kontrolündeki bazı yerleşim merkezleri ‘askeri bölge’ ilan edilerek başladı. Yeni Halep, Hamdaniye, Seyfu’d Devle, Amiriye, Haleba Kevin, Sûk el Hal, Meşarka, Îzaa ve Selahaddin gibi yerler.

‘Askeri bölge’ ifadesi aldatmasın, buralar ‘atış serbest’ komutuyla hedef alınan sivil alanlar. Ki Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre saldırılarda 17’si çocuk 50 sivil öldü. Tabii bir tarafı şeytanileştirip diğer tarafa ‘devrimciler’ diye güzelleme yapan Batı-Körfez ortaklığı için bunlar kayıp sayılmıyor. Saldırılarda defalarca kimyasal gazlar kullanılması ya da sivillerin canlı kalkan yapılması da sorun değil! Özellikle Bustan Paşa, Eski Halep ve Bustan el Kesir mahallelerindeki çatışmalarda sivillerin canlı kalkan yapıldığı söyleniyor.

“Halep’in Fethi Ordusu” roket, tank ve grad füzeleriyle Yeni Halep, 3000 Evler, 1070 Evler, El Esad Askeri Akademisi, Zehra, Hamdaniye, El Furkan, Cemiliye, Meşarka ve Azamiye’yi hedef aldı.

Kuşatmayı yarma girişiminde öne çıkan örgütler adını “Şam’ın Fethi Cephesi” olarak değiştiren Nusra Cephesi, Ahraru’ş Şam, Nureddin Zengi Hareketi, Mücahitler Ordusu, Türkistan İslam Partisi… Özetle El Kaide ve dostları.

Suriye ordusu ise saldırıları önlemek için bölgeye Kaplan Güçleri ile Çöl Şahinleri Tugayı’na bağlı seçkin birlikleri gönderdi. Ayrıca Rus yapımı T-90 tankları cepheye sürüldü. Saldırılar yer yer püskürtüldü ama kesilmedi.

Suriye ordusu ayrıca Halep’in doğusunda Raşidin, Zibdiye ve Hilvaniye mahallelerinin yanı sıra Han el Asal, Kfar Naha, El Etarib, El Cîne, Babis, Kfar Halep ve Hûr gibi bölgeleri bombaladı.

Sahanın iç ve dış dengeleri açısından Halep savaşı ne anlama geliyor?

Önce kartları görelim:

- Bir senaryoya göre Rusya ile ABD, Rakka’nın Amerikan destekli güçlere, Halep’in Suriye ordusu ve müttefiklerine bırakılması konusunda mutabakata vardı. O yüzden ABD Halep, Rusya da Rakka ile fazla ilgilenmiyor.

- Diğer senaryoya göre Rusya, ABD’de 8 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerden çıkacak sonuca kadar büyük bir hamleye kalkışmak istemiyor. Bu nedenle Halep’te kuşatma altındaki bölgeye insani koridor oluşturma çabasına odaklanıp zaman kazanıyor. Rusya son olarak 4 Kasım’da 10 saatlik tek taraflı ateşkesle ikisi savaşçılara, altısı sivillere olmak üzere 8 koridor açtı.

- Bir diğer senaryoya göre Rusya lideri Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan anlaştı; Halep’te Suriye ordusunun kontrolü sağlamasına karşılık kuzey Türkiye ve müttefiklerine bırakıldı.

MUĞLAKLIK STRATEJİSİ

Benim anladığım kadarıyla da kimse kimseyle net bir anlaşmaya varmış değil. Aktörler belli düzeyde anlayış birliğine varsa da birçok şeyi kasten muğlak ya da muallakta bırakıyor.

Halep’te temerküz eden dehşet dengesini şekillendiren muğlaklık stratejisinde birçok unsur var:

- ABD’nin elinde El Kaide ile ortaklıktan kaçınmayan gruplar kaldı. Doğrudan silahlar temin ederek bunlarla savaşı büyütmeye cesaret edemediği gibi bunlardan da vazgeçemiyor. Amerikan açmazının alacağı şekil seçim sonrası Beyaz Saray’da kimin oturacağına bağlı.

- Rusya ile ABD arasındaki müzakere süreci yürümese de Ruslar kopuş stratejisinin kendilerine pahalıya mal olmasından korkuyor. O yüzden denge siyasetini elden bırakmıyor. Kremlin’e yakın kaynaklara bakılırsa son dönemde Rusya iki kez ABD ile çatışmanın eşiğinden döndü. Ruslar bu kaçınma meselesinde sorumlu davranan tarafın kendileri olduğuna inanıyor. Elbette Amerikalılar da Ruslarla savaş için can atıyor değil. Ancak ABD, Rusya’nın başını belaya sokacak seçeneklere de açık. Rus ordusuna karşı vekâlet savaşı bu seçeneklerin başında geliyor.

- İran ve Suriye de Rusya’nın bazı esneklikler içeren pazarlıklarından rahatsız. Rusya’nın kendi ikili ilişkileri ve küresel hesapları uğruna silahlı gruplara nefes aldıran ve tam savaşın gerisine düşen taktikleri temel stratejiden sapma olarak görülüyor. Mesela Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde fiili bir tampon bölge oluşturmasına yakılan yeşil ışığın sahadaki durumu karmaşık hale getirdiği düşünülüyor. Yine ateşkes girişimleri faydasız bulunuyor. Şam’dan bir kaynak “Nusra ve diğer gruplar yedi gündür Halep’e saldırıyor. Defalarca kimyasal silah kullandılar. Buna rağmen Rusya şu ana kadar hiçbir şey yapmadı” dedi.

- Türkiye’nin ABD ve Rusya ile Kürtler üzerinden döndürdüğü pazarlıklar da bu muğlaklıkların bir parçası. Türkiye, IŞİD ile mücadele adı altında Rusya’dan aldığı yeşil ışığı Kürtleri bloke etmek için kullandı. Ne var ki TSK destekli gruplar, El Bab’a yöneldiğinde Rus ışığı sarıya döndü. Bu bir aşama sonrasında anında kırmızıya döner. Çünkü Rusya, Türk hükümetinin niyetinden emin değil. Türkiye destekli grupların başını çeken Nureddin Zengi Hareketi geçen ay Fırat Kalkanı’nın bir sonraki hedefinin Halep’teki rejim güçleri olduğunu açıklamıştı. Bu yüzden El Bab üzerinden Halep’te sıkışan örgütlere bir takviye imkânının yaratılması ihtimali Suriye ve Rusya için alarm nedeni.

Bu tür bir olasılığı önlemek için El Bab’ın hemen kuzeyinde Tel Rıfat taraflarında bir Kürt tamponunun oluşması Suriye ve Rusya’nın da işine geliyor. Bu tampon tam da Kürtlerin Kobani ve Afrin kantonları arasında bağlantıyı kurmak için gözüne kestirdiği koridora denk geliyor. Haliyle bir aşamadan sonra Rusların, Türklerin Kürt hassasiyetine ortak olması zor.

Hem IŞİD hem Türkiye destekli grupların saldırılarına karşı YPG/SDG, Tel Rıfat taraflarında Suriye ve Rusya’dan destek görüyor. Sahadan gelen bilgilere bakılırsa bu destek YPG/SDG ile koordinasyon ve El Bab’a yönelen güçlerin önünü kesecek şekilde havadan müdahale şeklinde oldu. Kürt kaynaklar ise yardım görmediklerinde ısrarlı.

Eğer Rusya, Kürtler konusunda Türkiye’yi cesaretlendirecek bir esneklik içerisine girdiyse bunun şu iki şeyi dışladığı söylenebilir: TSK’nin önüne kattığı grupları Halep’e kadar indirmesi ve Kürtlere karşı savaş.

Türk hükümeti uzunca bir süre Halep’i düşürecek bir güç yığınağı ve ağır silah yardımında bulunmadığı için ABD’ye afra-tafra yaptı. Suriye siyasetinde hedefte ağırlık noktası Esad’dan Kürtlere kayınca mesele, Putin’in, Erdoğan’a “Şu Nusra’yı Halep’ten çıkarıver” diyebildiği bir yere vardı. Erdoğan’ın bu ricayı “Arkadaşlara talimatı verdik” diye ifşa etmesinden sonra MİT’in Halep’teki gruplarla ne tür bir temas yürüttüğü meçhul. Ancak Lübnan gazetesi El Sefir, MİT’in Halep’teki saldırılara katılan örgütlerle toplantılar yaptığını yazdı. İddiaya göre toplantılarda Halep’e operasyon tartışıldı. Operasyon Türkiye’nin vetosu yüzünden 2 hafta gecikti. Erdoğan’ın “Halep Haleplilerindir” çıkışından sonra Halep’de büyük çatışmalar başladı.

Erdoğan’ın Putin’e verdiği sözden sonra Halep savaşında Türkiye’nin dahlinin ne yönde olduğunu bilmiyoruz. El Sefir’in sözünü ettiği vetonun da mahiyetinden haberdar değiliz. Ancak Kürt kaynaklara bakılırsa Hatay üzerinden İdlib taraflarına geçirilen kamyonlarla silah sevkiyatı yapıldı.

Sınırlı bilgiler ışığında kestirebildiğimiz yegâne şey, Suriye’de rejimi yıkma oyununda duvara toslayan Türk hükümetinin en azından bölge yeniden şekillenirken müdahale araçlarından kolayca vazgeçmek istemediğidir. İkinci şey, Türkiye’nin kesinlikle silahlı grupların kendi sınırlarına doğru çekilmek zorunda kaldığı bir duruma düşmekten kaçındığıdır. Nusra ve müttefiklerini kurtaracak bir strateji artık masadan kalktıysa ya da çöktüyse tercihin, bu grupların Türkiye sınırlarına çekilmesi değil Halep cephesinde yok olup gitmeleri yönünde şekillenmesi muhtemeldir.

Türkiye’nin hangi seçeneğe oynayacağı Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını bitirecek bir işbirliğine bağlı. Türkiye tarafından köşeye sıkıştırılmış bir Rojava belki Rusya’nın da işine gelebilir. Böylesi bir durum, Şam’la müzakere masasında Kürtlerin taleplerini daha makul düzeye çekmesini temin edebilir. Rusların istediği Kürtlerin ABD’den uzaklaşıp Şam’la ortaklık tesis etmesi. Ama şu aşamada ne Rusya ne ABD ne de Suriye, Türkiye’nin istediği türden bir garanti vermek ya da Türklerin yazdığı bir oyunda oynamak niyetinde değil.

Sivillerin ağır bedeller ödediği Büyük Halep Savaşı’nın sonucu bütün tarafları kartlarını daha açık oynamaya zorlayacak.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.