Oryantal Trump!
ABD’nin kılıç şakırtısı altında keseyi doldurduğu verimli Riyad seferinden sonra Amerikan-Suud ortaklığının bölgesel meselelere nasıl yansıyacağı önemli. Asıl kritik mesele bu. Ziyaretten çıkan sonuçlar, Trump’ın Irak ve Suriye siyasetinde önemli bir ver olacaktır. İran’ı önlemeye odaklı yaklaşım Suriyeli Kürtlerle kurulan ittifak dahil sahada birçok ilişkinin yeniden tanımlanmasına yol açabilir.
Riyad hafta sonu bütün dünyayı aptal yerine koyan devasa bir sirke sahne oldu. Çirkin mi çirkin. El Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin beslendiği ideolojik beşikte ‘ılımlı İslam’ masası kuruldu. Şef garson da Donald Trump. 2016’da “İslam bizden nefret ediyor” diyen, İslami radikalizmle mücadelede gerekirse camileri kapatmaktan bahseden Amerikan lideri. İlk icraat olarak yedi İslam ülkesine vize yasağı getiren ABD Başkanı.
Trump, Suudi Kralı Selman ile birlikte Riyad’da Küresel Aşırılık Yanlısı İdeolojilerle Mücadele Merkezi’nin açılışını yaptı. Amaç aşırılıkçı örgütlerin finansal kaynaklarını kurutmak. Evin anahtarı artık hırsızda, dünya rahatça uyuyabilir.
***
Trump paranın kokusunu iyi alan bir tüccar. Seçim kampanyası boyunca ağzından düşürmediği ‘radikal İslami terörizm’ tekerlemesini Riyad’da sürdürecek değildi ya! Bu kez İslam dünyasına seslenirken bunun dinler arası bir savaş değil “iyi ile kötü arasında bir savaş” olduğunu söyledi. Akıllı adam, çark etmesini biliyor!
Riyad’daki Arap-İslami-Amerikan liderler zirvesinde bütün düşmanlığı da İran’a yönlendirdi. Barack Obama’nın Suudilerden esirgediği sözleri söyledi, Kral hazretlerinin ruhunu şenlendirdi. “İran, Lübnan’dan Irak ve Yemen’e bütün bölgede yıkım ve kaosu yayan teröristleri, milisleri ve diğer aşırılıkçı grupları silahlandırıyor ve eğitiyor” dedi. Bu ithamı duymak için Suudi Kralı’nın altına imza atamayacağı bir anlaşma yok.
İran düşmanlığı Trump açısından kullanışlı bir argüman. İsrail ve Yahudi lobisini memnun edecek ve Kongre’deki Neo-Con çelmelerden emin olmasını sağlayacak bir yol. Körfez’in kral ve emirlerine bolca silah satmak için de bu tehdit ziyadesiyle işe yarıyor. Amerikan savunma devleri bunun için müteşekkir. İran tehdidiyle Arap ülkelerinin pozisyonlarını İsrail’le yakınlaştırmak da bir diğer hesap.
***
Trump’ın Suudilerle kılıç dansı tarihe geçecek bir görüntüydü. 110 milyar doları acil ihtiyaç listesindeki silahlara ayrılmak üzere 380 milyar dolarlık anlaşma Trump gibi insanları uçurur, uçurdu da. İki yıl önce “Suudi Arabistan ve ötekilere söyleyin onlarca yılın karşılığı olarak bedava petrol istiyoruz yoksa onların özel Boing 747’lerini korumayacağız. Hadi sökülün!” diyen Trump’ın eli artık Suud’un cebinde. Trump için Kral Selman artık ödemesini yapmaya başlamış bir dost. Evde birkaç ayda azledilmenin eşiğine gelmiş bir başkan için evden uzakta aldığı sonuç keyif verici. Vaziyet varsın oryantal olsun.
Trump’ın damadı Jared Kushner, Suudiler için Amerikan silah devi Lockheed ile işi bağlarken kızı Ivanka’nın da araba bile kullanamayan Suudi kadınların ahvaline dair dahiyane tespitleri genel ambiyansa gayet uygun: "Suudi Arabistan'da özellikle son yıllarda kadın haklarındaki ilerleme oldukça umut verici. Fakat halen yapılacak daha çok şey var."
Ne diyelim, “Kal orada İvanka!” İdlib’te kimyasal silahların kurbanı çocuklar için babacığından Suriye’yi bombalamasını rica eden ama Suudilerin Amerikan silahlarıyla Yemen’de yetim ve aç bıraktığı çocukları göremeyen İvanka!
***
Riyad sirki bir nevi Suud-Amerikan ilişkilerinde fabrika ayarlarına dönüştür. Temelini 1945’te Kral Abdülaziz ile Franklin D. Roosevelt’in donanma gemisi Quincy’de attığı ilişkileri betimleyen karşılıklı çıkarlar ve rakamlardır. Ortaklığın mihengi petrole karşı silahtır. Perde arkasında da Suud’un parasıyla CIA’in kirli operasyonları yürür. Bu matematik Amerikalılar açısından biraz tavsamış olmalı ki Trump “Haydi ortaklar, pamuk eller cebe” diye diye Beyaz Saray’a yürüdü.
Kral Selman’ın da bugünlerde Irak, Suriye, Yemen, Bahreyn ve Lübnan’da İran nüfuzuna karşı yürüttüğü savaşta eski müttefikin kesintisiz desteğine ihtiyacı var. Trump’ın da daha fazla satışa! “Seni korurum, paranı da alırım!” Trump diplomasisinin en yalın matematiği bu.
17 Şubat 2016’da Fox News’in sabah programı Fox and Friends’de “Dünya Ticaret Merkezi’ni kim havaya uçurdu? Iraklılar değil Suudilerdi. Suudi Arabistan’a bir bak, gizli belgeleri aç” diyen Trump’tan ilkeler manzumesi sorulacak değil ya! O bir para makinası!
11 Eylül’deki kamikazelerin Suudi olması Suud-Amerikan ittifakını bozmadığı gibi bugün IŞİD’e en fazla destek ve katılımın Körfez’deki Amerikan müttefiklerinden geliyor olması da IŞİD’le mücadeleyi birincil öncelik yaptığını söyleyen Trump’ı etkilemeyecektir.
Haksızlık etmeyelim bu çelişki sadece ona özgü değil. Trump’ın halefleri de, başkanlık seçimindeki rakibi Hillary Clinton da bu çelişkiyi koruyarak siyaset yaptı. Trump’ın alenen söylediğini Clinton, Dışişleri Bakanı olarak gizli yazışmalarda belirtiyordu: “Suudi Arabistan’daki bağışçılar dünya çapındaki Sünni terörist gruplarının en önemli mali kaynağını teşkil ediyor… (Aralık 2009)”
Amerikan yönetimleri yıllardır El Kaide, Taliban ve Leşker-i Tayyibe gibi örgütlerin Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden fonlandığını yakinen biliyor.
***
Trump’ın İran’ın baş tehdit olarak görüldüğü eski politikaya dönülmesi Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da istediği sonuçları alamayınca Sünni cephe kurma çabasına girişen Suudi yönetiminin yelkenlerini şişirecektir.
Trump, İran’ı baş düşman ilan ederken huzurundaki 55 ülke temsilcinin önüne bir ödev koydu: “İran rejimi barış ortağı olmak isteyene dek tüm vicdan sahibi ülkeler onu tecrit etmek için çalışmalı ve İran halkının hak ettiği adil hükümete kavuşması için dua etmeli.”
Duaya “Amin” diyenler, halkları karşısında hesap vermekten münezzeh bir düzine kral, emir, mezarı görünceye kadar koltuğa sabitlenmiş diktatör!
Bütün bunlar tam da İran’da nükleer anlaşmanın mimarı Hasan Ruhani’nin yüksek katılımla düzenlenen bir seçimden galip çıkmasına denk geliyor.
Basitçe ifade edersek Trump kutsal topraklarda Şii dünyaya karşı Sünni dünyayı kışkırttı. Bu zemin üzerinde terörle mücadele adı altında Suriye ve Irak’a gönderilmek üzere 34 bin kişilik bir ordunun kurulması hedef listesine girdi. Adını ‘İslami Ordu Koalisyonu’ koydular. Geçen yıl Suudi Arabistan ‘Teröre Karşı İslami Koalisyon’ ilan etmişti. Koalisyonda adı geçen ülkelerden bazılarının bundan haberi bile yoktu. Bu kez duyuru Trump’ın huzurunda Riyad Deklarasyonu’na girdi.
ABD’nin kılıç şakırtısı altında keseyi doldurduğu verimli Riyad seferinden sonra, Amerikan-Suud ortaklığının bölgesel meselelere nasıl yansıyacağı önemli. Asıl kritik mesele bu. Ziyaretten çıkan sonuçlar, Trump’ın Irak ve Suriye siyasetinde önemli bir veri olacaktır. İran’ı önlemeye odaklı yaklaşım Suriyeli Kürtlerle kurulan ittifak dahil sahada birçok ilişkinin yeniden tanımlanmasına yol açabilir.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Biden pimi çekti, dünya Putin’in insafına kaldı! 21 Kasım 2024
Rusya niye ‘Türkiye işgalci’ dedi? Ve Suriye’de birkaç senaryo… 18 Kasım 2024
Dünya barışını fanatikler sağlayacak: 'Tanrı Orta Doğu’yu Korusun!' 14 Kasım 2024
Erdoğan, Trump’ı yine tongaya düşürür mü? 11 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI