Dunkirk: Savaşın gerçeği değil gösterinin şehveti
Christopher Nolan yeni filmi ‘Dunkirk’ 21 Temmuz'da vizyona giriyor. Nolan, ağır bir yenilgiyi zafer gibi taçlandıran İngiliz resmi tarihiyle uyumlu bir şekilde, hikayeyi görkemli görselliğin ve gösterinin arkasına saklamayı başarıyor.
İngiltere’de bir haller oluyor. İki ay kadar önce vizyona giren Aşkın Çekimi/ Their Finest filmi, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir kadının senaryo yazma mücadelesini anlatıyordu görünüşte ama alttan alta İngilizlerin savaşta ne kadar cesur olduğunu da işliyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın kritik anlarından biri olan Dunkirk Savaşı'ndaki kahramanlıklar üzerine propaganda filmleri senaryosu yazıyordu kahramanımız Catrin Cole ve arkadaşları. Sonra haziran başında İngiliz Ulusal Futbol Takımı’nın İskoçya maçı (manidar!) öncesi Kraliyet Donanması Komando Eğitim alanına giderek askeri eğitime tabii tutulması haberi düştü haber sitelerine. “Savaşçı bir millet” olan Türklerin bile aklına gelmedi mesela askerliği halkın gözünde yüceltmek için böylesi bir manevra. Bu hafta gösterime giren Christopher Nolan filmi Dunkirk'te de benzer bir ‘vatanseverlik’ vurgusu dikkat çekiyor.
Bitmedi. Gelecek hafta da yine İkinci Dünya Savaşı yıllarında geçen bir Winston Churchill filmi izleyeceğiz. Henüz görmediğimiz için iddialı olmayalım ama tanıtım metinlerinde, savaşın son döneminde Churchill’in yine zorlu bir askeri karar verme sürecini izleyeceğimiz yazıyor.
Bütün bunları alt alta sıralayıp “İngiliz toplumu ufaktan ufaktan militarist mi oluyor ne, yeni bir savaş için saflar mı sıklaştırılıyor” diye sorsak ‘komplocu’ ilan edilmek de seçenekler dâhilinde. Ama bütün bunlar bir ‘tesadüf’ olsa da Hegel’e atıfla söylersek “Tesadüfler de zorunluluğun bir sonucudur!”
NOLAN BİZE NE ANLATIYOR?
Christopher Nolan, 2000 yılında Akıl Defteri, Memento ile dikkatleri üzerine çektikten sonra Uykusuz, Insomnia/2002, Prestij gibi filmlerle çıtasını daha da yukarılara çekmişti. Üç bölümlük Batman serisinin, özellikle ikinci filmi hem hikaye olarak hem de yönetmenin maharetleri açısından büyük övgüler topladı. Son film Kara Şövalye Yükseliyor ile kurduğu bütün yapıyı çökertip, kendi hikayesini yerin dibine batırsa da yaşayan en önemli yönetmenlerden birisi olduğu su götürmez.
Nolan’ın son dönem filmlerinden ikisi yönetmenin estetik olarak önceki döneminden bir kopuşu da işaret ediyordu bir bakıma. Başlangıç, Inseption/2010 ve Yıldızlararası, Interstelar/2014” cazip hikayelerin bir tür görüntü performansının arkasına gömüldüğü, yönetmenlik ve görsel dünya kurma maharetlerini gösterme telaşının hikayelerin önüne geçip onları muğlaklaştırdığı filmler olarak dikkat çekti. Nolan, aslında Akıl Defteri'yle benzer bir giriş yapmıştı ama sonra bir denge tutturduğu söylenebilir. Benim kişisel olarak “performans filmleri” olarak değerlendirdiğim ve son dönemde örneklerine sıkça rastladığımız bir eğilim bu aslında. Her şeyin gösteriye indirgendiği tarihsel bir dönemde buna en olanaklı sanat olarak sinemanın hikayeyi bir kenara itip seyircinin gözünü gösteriyle kamaştırmasından daha normal ne olabilir ki!
İşte bugün gösterime giren Dunkirk de bir “performans filmi” olarak dikkat çekiyor asıl olarak. “Dunkirk”, İngiliz tarihinde çok önemli bir yer tutuyor. Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında 1940’da Fransa’yı işgal etmesinin ardından İngiliz ordusu ana karaya çıkarma yapmıştı. Alman ordusu karşısında tutunamayan çoğunluğu İngiliz, Fransız ve Belçikalı askerlerden oluşan ordu 400 bin kişi Dunkirk sahilinde sıkışıp kalmıştı. Nazi ordusunun Hitler’in emriyle hız kesmesinin yarattığı bir nefeslik ortamda İngiliz hükümetinin çağrısıyla sivil teknelerinde dahil olduğu bir kurtarma operasyonuyla bu askerlerin 338 bini İngiltere’ye dönmeyi başardı. Nazilerin tereddüdünün nedeni hiçbir zaman netleşmezken, İngiliz ordusunun imha olmaktan kurtulması savaşın da kaderini değiştiren anlardan birisi olarak kabul ediliyor. İşte Nolan bu tarihi olayın bazı anlarını taşıyor beyazperdeye.
ÜÇ ‘AN’ TEK HİKAYE
Nolan, hikayesini birbirinin içine geçen üç ana eksen üzerine oturtuyor. İlki sahilde tahliye edilmeyi bekleyen askerlerin 1 haftalık serüveni, ikincisi İngiltere’den yola çıkan küçük bir teknenin sivil mürettebatının bir günü ve son olarak da Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne ait üç pilotun bir saatini anlatıyor izleyiciye. Sahildeki askerler, denizdeki siviller ve havadaki pilotların kesiştikleri bir nokta var tahmin edersiniz ki. Film, İngilizlerin başarısız çıkarması ve ordunun sahile sıkışıp kalmasının bilgisini verdikten sonra bu hikayelerin izini sürüyor. Sahildeki bir grup askerin takip ederken onların her şeye rağmen hayatta kalma mücadelesine tanıklık ediyoruz.
Denizdeki sivillerin vatanseverliği, havadaki pilotların da kahramanlığı izliyor bunu. Ancak Nolan, bu gerçek hadisenin kahramanlarının içinde bulunduğu ağır durumu tam olarak kavramamıza izin vermiyor. Karakterlerin aksiyondan aksiyona koşan serüveninde bütün görsel detaylar en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, etkileyici bir görselleştirmeyle karşımıza gelmiş olsa da ortada bir gemiye binmek için koşturup duran askerlerden, hayatlarını seve seve neden riske attıklarını anlamadığımız sivillerden ve havada kahramanlık gösterisi yapan pilotlardan başka bir şey kalmıyor. Filmin sakinlediği anlarda duyabildiğimiz birkaç diyalog da öylesine, etkisiz ve hikayenin geneline etki etmekten uzak görünüyor. Film görsel diline öylesine tapıyor ki, hiçbir oyuncu, hiçbir karakter filmde iz bırakamıyor.
Tuhaf bir şeklide Dunkirk, ABD ve Avrupa’da büyük övgüler aldı. Kişisel olarak bunu filmin dramatik yapısının gücüne değil, göz kamaştıran görselliğine verilmiş payeler olduğunu düşünüyorum. Sırf açılış sahnesinin çarpıcılığından dolayı Spielberg’in Er Ryan’ı Kurtarmak filminin aldığı alkışı hatırlayınca daha da anlamlı geliyor bu. Etkili bir savaş sahnesi çektiğinizde “şavaşın dehşetini” anlatmış, savaş karşıtı bir film yapmış olmuyorsunuz. Er Ryan’ı Kurtarmak'ın açılış sahnesinin görkemi, filmin bütününe yayılmış militarist dilinin üzerini örtmeye yetmişti. Buradaki 100 dakikalık şovun nasıl bir etki yapacağını varın siz düşünün. Eleştirmen arkadaşım Kaan Karsan’ın filmin basın gösterimden sonra belirtiği gibi Joe Wright’ın 2007 tarihli Kefaret, Atonement filminin Dunkirk sahilinde geçen ve tek plandan oluşan beş dakikalık açılış sahnesi, Nolan’ın filminin 100 dakikada verdiği histen daha güçlü aslında.
Dikkatli okur fark etmiştir, film 107 dakika olmasına rağmen Nolan’ın filminin 100 dakikalık hissiyatından bahsettik. Çünkü jenerik hariç kalan üç beş dakika Dunkirk tahliyesinin ne kadar büyük bir hamle olduğunu, İngilizlerin adayı savunmak için yeni bir kahramanlığa hazırlandığını ve Churchill parlak sözlerini anlatan bir ‘vatanseverlik’ gösterisi olarak geçiyor.
Savaşın gerçeğini ve aslında ağır bir yenilginin sonuçlarını tersine çevirmeyi başaran İngiliz resmi tarihi gibi Nolan da bütün yaşananları gösteriye indirgemeyi, gerçekte olanları göz kamaştırıcı bir görselliğin arkasında silikleştirmeyi başarıyor!
ORİJİNAL ADI: Dunkirk
YÖNETMEN: Christopher Nolan
OYUNCULAR: Fionn Whitehead, Tom Hardy, Mark Rylance, Kenneth Branagh, Cillian Murphy, James d'Arcy, Tom Glynn-Carney
YAPIM: 2017 ABD
SÜRE: 107 dk.