YAZARLAR

OHAL’den çıkış, demokrasiye giriş bileti kadında

Yaşanan tüm hak ihlalleriyle mücadeleye kadınların karar mekanizmalarına eşit ve aktif katıldığı örgütlenmelerle karşı koyabiliriz. Kadının ikincil kılındığı örgütlenmeler, bugünün politik hatalarının tekrarından başka bir şey olmaz. Adaletsizliklerin en büyüğü ve en yaygın hem de en uzun süreli devam edeni kadın hak ihlalleridir.

Savaş ve çatışmalı süreçlerde kadının yaşadığı ek sorunlardan pek farkı yok, OHAL’de kadının başına gelenlerin. "Ek sorunlar" diyorum çünkü barış, huzur ve düzen ortamlarında bile kadınların hayatı güllük, gülistanlık değil dünyanın hiçbir yerinde. Ayrımcılıktan şiddete uzanan sorun öbekleri, kadın hayatının tümünü ele geçirmiş halde. İlaveten, çatışma, savaş ve göçler yaşanan her türlü sorunun boyutunu ve etki gücünü kat kat arttırmakta. Kadınlara yeni külfetler yükleyen durumlardan birisi de olağan üstü hal uygulaması. Diğerlerinde olduğu gibi OHAL’de de kadın, ikincil kimlikle anılır. Ya erkek şiddeti mağduru oluşuyla ya da eş ve anne rolünde karşılaştığı sıkıntılarla görünür hale gelir kadın varlığı. Ve de bunu hayatının kanunu haline getirmesi beklenir kadından.

OHAL KHK’larıyla kamudan ihraç edilenlerin cinsiyet analizine yer verilmez mesela çalışmalarda ve konuşmalarda. Kaç kadının işini kaybettiği merak edilmez. Hatta bu süreçte kaç kadının tutuklu ve hükümlü olarak cezaevlerinde bulunduğu da açıklıkla konuşulmaz. Çoğunlukla çocuklarıyla dile getirilir kadın hükümlü ve tutuklular. Daha çok da kaç masum çocuğun annesiyle birlikte hapishanede yatmakta olduğu ve çocukların koşulları anlatılır. Falanın karısı, filanın annesi olduğundan bahsedilmeyen haberlerse cinsel şiddetle ilişkilidir. Ceza ve tutuk evlerinde taciz gibi konularla anılır, kadın. Toplumun kadınları inatla mağdur ya da aileye endeksli görme çabasının yansımadığı hiçbir alan yok.

Toplumun görme ve gösterme çabası, kadını sadece eş ve anne rolüne ya da şiddet kurbanlığına hapsetmekte olsa da hayatın gerçekleri çok farklı. Çünkü kadın ilkin birey olarak tüm haksızlıklardan erkekler kadar payına düşeni alıyor. Sonrasında erkeklerin boş bıraktığı alanları, aile ve çocuk sorumluluğundan kaynaklı sorunları üstleniyor. Yani kadın, aynı anda birçok sorunun altından kalkmaya çalıştığı halde bunlardan sadece birisiyle ya da ikisiyle anılıyor. Dahası ne yapılan haksızlıkların ne de haksızlıklarla mücadelenin karar vericileri arasında yer alıyor. Hem hayatın yükünü ikiye katlanmış olarak yüklen, hem de hayatın döngüsüne dair hiç sözün dinlenmesin, sesin duyulmasın. Adaletsizliklerin en büyüğü bu.

Gerçeklerse tüm dünyada kadınların, çözüm süreçlerine dahil olduğu ortamlarda barışın mümkün ve kalıcı olduğu yönünde. 1325 sayılı Birleşmiş Milletler Tavsiye kararı, toplumsal algının ötesine geçip, hayatın gerçekleri göz önüne alınarak hazırlanmış. Pek çok ülkede çatışma ve savaşlara son verilmesini, barışın kalıcılığını, kadınların karar mekanizmalarına aktif katılımı mümkün kılar, demiş. Yaşanan gerçeklerden yola çıkarak kadın katılımını teşvik ediyor bu tavsiye kararı.

1325, çatışmalı süreçlere son verilebilmesi yönünde hazırlanmış tavsiye kararı olmasına rağmen, OHAL karşıtı mücadelenin de aynı tavsiyeler doğrultusunda hareket edilince başarıya ulaşacağı kanaatindeyim. Kadınların eşit ve özgür bireyler olarak yer aldığı mücadele mekanizmaları geliştirirsek “başka bir siyaset mümkün” diyebiliriz. Yaşanan tüm hak ihlalleriyle mücadeleye kadınların karar mekanizmalarına eşit ve aktif katıldığı örgütlenmelerle karşı koyabiliriz. Kadının ikincil kılındığı örgütlenmeler, bugünün politik hatalarının tekrarından başka bir şey olmaz. Adaletsizliklerin en büyüğü ve en yaygın hem de en uzun süreli devam edeni kadın hak ihlalleridir. Kadın katılımının az olması, mevcut ortamda kadınları, erkek aklının vesayetine alarak özgür iradelerini engelliyor. İşte bu nedenle OHAL’den çıkabilmek için öncelikle mevcut politik aklın dışına çıkabilmeliyiz.

Mesela İYİ Partinin yüzde 25 ve CHP’nin yüzde 33 kadın kotası, asla bize yeni bir siyaset vaat etmiyor. Eşit katılımı içermeyen, hedeflemeyen ve bu hedefe ulaşmak için özel önlemler almayan partilerin ya da sivil toplum örgütlerinin önereceği ve ulaşacağı yenilik siyasal ortamın ve hukuk düzeninin adalete evrilmesi değil, sadece mevcut kurum ve kişi isimlerinin değişmesinden ibaret kalır. Düzen aynen devam eder.

Kimlik siyasetine dayalı ve kadın karşıtı bu düzeni değiştirmenin yolu en başta kadın eşitliğini kabul ve hayata geçirmekle mümkündür. Bugün OHAL ve KHK mağduriyetlerinin giderilmesi ve hak ihlallerinin önlenmesi işine de öncelikle mevcut politik aklın dışına çıkarak eşitliği kurmakla başlayabiliriz. İdeolojik, dini, kültürel ayrımcılıkların hepsini yatay kesen en sürekli çizgiyi kırmadan kimse mevcut sorunları aşabileceğini zannetmesin.

Panel daveti:

OHAL'de Demokrasi BuHalde Seçim Olmaz - Ankara Barosu Toplantı Salonu - Ihlamur Sok. No:1 Kızılay - 13 Ocak Cumartesi, 13.30


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.