10 Ekim katliamı: 'Nefes almak bir direniş'
10 Ekim'de Ankara Garı'ndaki mitinge katılan Altun kardeşler, patlamayla ayrı düştü. Gözünü hastanede açan Cafer Altun, bacağını kaybetti. Altun, "Beni ben yapan yaralarım oldu" diyor.
DUVAR - Ankara Gar Meydanı’nda meydana gelen, 103 kişinin hayatını kaybedip yüzlerce kişinin yaralandığı katliamın üzerinden 9 yıl geçti. Adalet arayışıyla geçen dokuz yılın sonunda, 1 Temmuz 2024'te katliamla ilgili davanın karar duruşması Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme 26 sanıktan tutuklu olan 10'u hakkında hüküm verdi, 16 sanık ise hala firari. 9 yıl süresince dava avukatları tarafından mahkemeye etkin bir soruşturma için 300'e yakın talep sunuldu, taleplerin neredeyse tamamı reddedildi.
Hiçbir kamu görevlisinin yargılanmadığı dava sürecinin sonunda katliamın hala aydınlatılmadığı, tüm sorumluların yargılanmadığı tepkisi ise sürüyor.
‘BARIŞIN SESİNİ YÜKSELTENLERLE BİRLİKTE OLMAK İSTEDİM’
Ahmet Altun, ortanca abi Cafer Altun ve büyük ağabey Armanç Altun, Barış Mitingi'ne İstanbul'dan birlikte katıldı. "Sendikaların öncülüğünde bir barış mitingi yapılacağını duyduğumda içimde mutluluk oluştu. Ben de barışın sesini yükseltenlerle birlikte olmak istedim" diyen kardeş Ahmet Altun o günü şöyle anlatıyor: "Şarkılarla, türkülerle çıktık yola. Ankara’ya vardığımızda, o kadar büyük bir kalabalığın güvenlik kontrolünden geçmiyor olması şaşırtıcıydı ama Ankara gibi bir yerde güvenlik zafiyeti olabileceği kimsenin aklına gelmedi. En kötü senaryonun yürüyüşün iptal edilip biber gazından kaçmak olduğunu düşünüyorduk."
Miting başlayana kadar arkadaşı ile alanın yanındaki parka geçmek istediklerini, varır varmaz ilk patlamanın olduğunu söyleyen Altun şöyle devam ediyor: "Arkadaşım ile oradan uzaklaşma süremiz en fazla 50 saniyedir. Tam oturduğum an ilk patlama gerçekleşti. Hemen ardından ikinci patlama oldu. Patlamanın olduğu yerde iki abim ve birçok arkadaşım vardı. O an büyük bir kaos başladı; korkunç çığlıklar yükseliyordu, asfalt görünmez hale gelmişti. İnsanlar panik içinde kaçıyordu. Büyük ağabeyim Armanç ve arkadaşım, ortanca ağabeyim Cafer’i, üzerinde kopmuş bacaklarla, hangi bacağın ona ait olduğunu bile bilmeden taksiyle hastaneye göndermişlerdi."
'HER YARAM BİR HİKAYE TAŞIYOR'
"Keşke hiç hatırlanan bir hikayemiz olmasaydı ve her birimiz yaşıyor olsaydık. Hayata; o anları, o travmaları yaşayan birisi olarak devam ediyorum. Ve her yaram bir hikaye taşıyor" diyen ve katliamda bir bacağını kaybeden abi Cafer Altun şunları söylüyor: "Geçmiş yılları bir rüya gibi hatırlasam da, vücudumda yaşadığım ağrılı süreçler bunun bir gerçek olduğunu her an bana hatırlatıyor. Dikkat bozukluğuyla bu katliamla tanıştım. Hayatım devam ediyor ancak masrafı yüksek olan bir protez, az gören bir göz, duymayan bir kulak, vücutta 18 bilye ve alışılan ağrılı bir vücut..."
"Her gün, her an, vücudumdaki izler bana neleri kaybettiğimi, o gün orada olmayan, nefes almayan arkadaşlarımı, tanıdıklarımı hatta tanımadıklarımı hatırlatıyor" diyen Altun unları ifade ediyor: "Kolay değil; bazen nefes almak bile zor geliyor. Ama bir yandan, nefes almak bir direniş oluyor. Her sabah gözümü açmak, her gün biraz daha ilerlemek… Kendim için, kaybettiklerimiz için, geride kalanlar için. Beni ben yapan yaralarım oldu. Buradayım ve yaşadıklarımın bir anlamı olmalı. O anlamı bulmaya, 'bu acıyla nasıl yaşanır' sorusunun cevabını aramaya devam ediyorum. Belki de en büyük ders bu; her şeye rağmen yaşamak, sevmek, hissetmek, anlamak ve paylaşmak."