10 hamlede: Satranç tahtasının neresindeyiz?
Türkiye satranç takımı, Satranç Olimpiyatları’nda mücadele ediyor. Olimpiyatların önemi sadece güncel sonuçlardan değil geleceğe verilen mesajlardan da kaynaklanıyor.
DUVAR – Çoğunluğu genç, yüzlerce kişinin yer aldığı spor salonunda çıt çıkmıyor. Zeminde dizilen masalarda karşılıklı oturmuş oyuncular bir sonraki hamleyi düşünerek satranç tahtasına bakıyor. Zaten ses çıkaracak halde değiller! Zeminde yer alan hakemler, takım kaptanları ve görevlilerin de gözü onların önündeki tahtalarda. İçeriye her türlü metal eşyanın sokulması yasak.
Geçtik cep telefonunu, kamerayı, güneş gözlükleri bile kapıda bırakılıyor, izleyiciler tribünlere öyle girebiliyor. Ancak orada da uzun süre durulamıyor. Bir grup gazeteci ile Türkiye Satranç Federasyonu ana sponsoru İş Bankası’nın davetiyle gittiğimiz Macaristan’ın başkenti Budapeşte’deki 45. Satranç Olimpiyatları’nda gördüğümüz müsabakalar bu şekilde ilerliyor. 180’i aşkın ülkenin katılımıyla, açık ve kadın kategorilerinde 4 asil ve 1 yedek sporcudan oluşan takımlarla 900’den fazla satranççı… Bizim 15 dakikalık izleme süremiz dolup da çıkmaya hazırlandığımız sırada ilk kez bir oyuncu kafasını kaldırıp bulunduğumuz tribünlere doğru bakıyor bir an, sonra yine tahtaya dönüyor bakışları... Çıkıyoruz. Aynı akşam, Türkiye adına yarışan oyuncularla randevumuz var. Aklı, sabrı ve dayanıklılığı bir arada ve uzun süre kaybetmeden devam ettirerek böyle bir organizasyona katılabilen milli takım oyuncularıyla, kaldıkları otelde görüşüyoruz. Türkiye Satranç Federasyonu Başkanı Gülkız Tulay, Erkek A Milli Takımı kaptanı Oğulcan Kanmazalp, Kadın A Milli Takımı kaptanı Nijat Mammadov ve sporcular Ediz Gürel, Yağız Kaan Erdoğmuş, Mustafa Yılmaz, Vahap Şanal, Emre Can, Ekaterina Atalık, Betül Cemre Yıldız Kadıoğlu, Kübra Öztürk Örenli, Gülenay Aydın, Hayale İsgenderova ile sohbetimiz ışığında 10 hamlede gördüklerimiz şöyle…
Birinci hamle: Satranç Olimpiyatı nedir?
İki yılda bir düzenlenen Satranç Olimpiyatı’nın Olimpiyat Oyunları ile hiçbir bağlantısı yok. İlki 1924'te Paris'te, ikincisi 1926 yılında Budapeşte’de gayriresmi statüde gerçekleştirilen Satranç Olimpiyatı'nın ilkinin kapanışında, 20 Temmuz 1924 günü Uluslararası Satranç Federasyonu (FIDE) kuruldu. İlk resmi olimpiyatsa 1927 yılında Londra’da düzenlendi. II. Dünya Savaşı'na kadar düzenli olmayan aralıklarla gerçekleştirilen turnuva, 1950'den itibaren her iki yılda bir düzenli olarak yapıldı. Bu yıl Budapeşte’de düzenlenen olimpiyatların ardından 46. Satranç Olimpiyatı’nın 2026 yılında Özbekistan’da düzenlenmesi planlanıyor. Türkiye de 2000 ve 2012 yıllarında bu turnuvaya ev sahipliği yaptı.
Bu yıl 10-24 Eylül 2024 tarihleri arasında Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de düzenlenen turnuvada Açık ve Kadınlar kategorilerinde 180’i aşkın ülke ve 900’ü aşkın sporcu yarışıyor. Takımlar her iki kategoride 4 asil ve 1 yedek sporcuyla olimpiyatlarda yer alıyor. Olimpiyatta, üst sıralardan başlayarak her turdan sonra puanı yakın olan takımlar eşitliğin bozulması için birbiriyle eşleşiyor. 2008'den itibaren sıralamayı belirlemedeki ilk kriter, tahta puanları yerine maç puanları oldu. Takımlar maç galibiyeti için 2 puan, beraberlik için 1 puan alıyor.
İkinci hamle: Türkiye satrançta nereden nereye geldi?
Satranç Federasyonu’nun verilerine göre, Türkiye’de 2012 yılında 189 bin 363 lisanslı sporcu vardı. Bugün bu sayı 1 milyon 317 bine ulaşmış durumda. Lisanslı kadın sporcu sayısında da 47 binlerden 460 binlere uzanan bir yükseliş var. Antrenör, turnuva, kulüp, Avrupa ve Dünya turnuvalarında kazanılan madalya sayılarında önemli yükselişler söz konusu. Türkiye’nin Dünya Kupası üçüncüsü olduğu bir dönemin ardından Türkiye Futbol Federasyonu sponsorluğundan çıkarak 19 yıldır Türkiye Satranç Federasyonu (TSF) ana sponsoru olan İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Suat Sözen bu duruma dair şunları anlatıyor: “Desteğimizin başlamasıyla, TSF’nin Millî Eğitim Bakanlığı ile protokol imzalaması ve satrancın okullarda seçmeli ders haline gelmesi de aynı döneme denk geldi. Bu protokol önemli bir avantajdı ama uygulanabilir olması için satrancı öğretecek öğretmenlere ihtiyaç vardı. Federasyon ayrı bir protokol ile öğretmenleri lisanslı antrenör haline getirecek bir eğitim programını uygulamaya aldı. Okulda satranç ile tanışan çocukların bir kısmı bu sporu sevdi ve hafta sonları pratik yapmak istedi. Bunun için kulüplere ihtiyaç duyuldu. Yeni kulüpler kuruldu, mevcut kulüpler kapasitelerini artırmaya başladı. Bu kulüpler birbirleriyle maç yapmak istedi. Hakemlere ihtiyaç doğdu. Yeni hakem yetiştirmek gerekti. Yeni hakemler yetişmeye başladı. Antrenör sayısı, hakem sayısı, kulüp sayısı giderek arttı.
Bunlar olurken, okullarda satrancın yaygınlaşması için malzemeye ihtiyaç duyuldu. Biz bir proje başlattık, her yıl belirli sayıda okula malzeme desteği vermeye başladık. Türkiye’de yaklaşık 50 bin ilk ve orta öğretim kurumu bulunuyor. Şu ana kadar 40 bine yakın okula bu desteği ulaştırdık, yakında her okula satranç malzemesi göndermiş olacağız.”
Tüm bu gelişimin ardından satrancın geçen yıl alınan bir kararla okulların ders programlarından çıkarıldığını da hatırlatalım…
Üçüncü hamle: Anneler ve çocuklar
Bu yılki Satranç Olimpiyatları, Türkiye’de en çok GM (Büyük Usta) Mustafa Yılmaz’ın, ‘dünyanın bir numaralı satranççısı’ olarak kabul edilen Norveç’li Magnus Carlsen’le karşılaşması ile gündem oldu. Beş kez Dünya Satranç Şampiyonu, beş kez Dünya Hızlı Satranç Şampiyonu, yedi kez Dünya Yıldırım Satranç Şampiyonu ve Satranç Dünya Kupası Şampiyonu olan, ismi Garry Kasparov’la birlikte anılan, yıllardır dünya sıralamasında birinci olan Carlsen bu sonuçta; nasıl gündem olmasın ki! Ve üstelik maç berabere bitti! Satrancın bilenleri Yılmaz’ın kazanma ihtimalinin de yüksek olduğunu belirtiyor. Ancak bu sonuçta tek bir maç… O maça gelinene kadar ne maçlar yapılıyor, ne mücadeleler veriliyor, ne fedakarlıklar yapılıyor da sonunda gelinip o masaya oturulabiliyor. Türkiye takımlarının kamp yaptığı otelde karşımızda yan yana duran sporculardan biri ve aynı zamanda iki çocuk annesi Kübra Öztürk Örenli kendisi için durumu şöyle anlatıyor örneğin: “Anneliğe tam alışamamışken ikinci çocuğum da doğdu. İster istemez insanı etkiliyor. Onlarla daha çok vakit geçirmek istiyorum, o yaşlar bir daha geri gelmeyecek çünkü ve bunu kaçırmak istemiyorum. Böyle olunca daha az çalıştım, bunun sonuçlarını da burada görüyorum. Ama annelik başka bir şey, kimse böyle bir şey anlatmamıştı bana. Kendinizi unutup sadece çocukları düşünüyorsunuz. 25 yılınızı verdiğiniz sporu bile ikinci plana atıyorsunuz. En büyük şansım eşim, zaten buraya da çocukları ona bırakıp geldim. Kolay şeyler değil ama çok keyifli…”
Kübra Öztürk Örenli anne olan bir satranççı, bir de anneleri ile daha doğrusu onların sayesinde satranççı olanlar var. Ediz Gürel gibi, “Satranca 8 yaşımda başladım, en az 3 saatlik maçlar oynuyordum. Benim disiplinim ailemden, annem ve babamdan geliyor.” Toplantı çıkışında annesi Özlem Gürel’i de onu beklerken buluyoruz kapıda...
13 yaşındaki Yağız Kaan Erdoğmuş da ailesini işaret ediyor: “Bir sürü emek harcadık, ben hocalarım, ailem… Bundan sonra dünya şampiyonu olmak istiyorum. Bu hedef de üzerimde çok baskı oluşturuyor.”
Yeteneği, aileyi, anneliği, babalığı, okulu, arkadaşlığı, hocalığı, maddi olanakları… Hepsiyle birlikte ve belki de en çok da engin bir sabırla çalışmayı gerektiriyor satrançta her yeni hamleyi yapabilmek. Yine Yağız’ın “Bu turnuvadan dönüşte ne yapacaksın?” sorusuna verdiği yanıttaki gibi çünkü durum: “Satranç çalışacağım, yeni turnuvalara hazırlanacağım.”
Hayatın içinde bir yerde değil onlar için satranç, hayatın kendisi…
Dördüncü hamle: Carlsen’le maç
34 yaşındaki Mustafa Yılmaz o çok konuşulan karşılaşmayı şöyle anlatıyor: “Eşleşme belli olunca, ‘keşke onunla daha formdayken karşılaşsaydım, şu halimle onunla nasıl oynayacağım’ diye düşündüm önce. Ancak oyun sırasında kiminle oynadığıma çok bakmamaya çalıştım. Eskiden böyle maçlarda çok heyecanlanıyordum ama bu defa heyecan olmadı. Doğru hamleleri yapmaya çalıştım. Kazanç pozisyonuna geçtiğimi hissettim ama zamanım çok azdı. Fırsat yakalamışken yenmek lazımdı ama elimden geleni yaptım.”
Carlsen karşısında beyaz taşlarla mücadele eden Yılmaz, açılışta rakibinin vezir kanadından başlattığı oyuna şah kanadından piyonlarını ilerleterek cevap verdi. Taş değişimlerinden sonra iyi konumda kalan Yılmaz, taşları iyice sadeleştirerek eşit bir oyun sonuna gitti ve rakibinden puan almayı başardı. Böylece 2014 ve 2016 yılındaki maçlardan alınan mağlubiyetlerden sonra bu olimpiyatta “Türkiye adına yarışarak Carlsen’den ağır tempoda puan alan ilk sporcu” oldu.
Beşinci hamle: Gençler geliyor…
Ediz Gürel 15, Yağız Kaan Erdoğmuş 13, Gülenay Aydın 17 yaşında. Mustafa Yılmaz onlar için şöyle konuşuyor: “Biz o kadar da büyük sporcular değiliz, Ediz’in ve Yağız’ın öyle olma potansiyelleri var. Onlar 7-8 yaşından beri büyükustalarla çalışıyorlar. Benim bu şansım olmamıştı. Yaşları çok genç, çok iyiler. Ben ilk 100’e girdim, ‘saygıyı hak ediyor’ denebilir, bizim için. Ancak onlar için daha fazlasını söyleyebiliriz ilerde. Onların bunu başarma şansı var…
Bunun için de bir oyuncunun turnuvalara girmesi ve kazanması lazım. Federasyonun sporcu bursu desteği var ama yetmiyor. Türkiye ligi var, onun karşılığını alıyoruz. Ben bu yıl 1600 euro aldım. Ancak net olarak şunu kazanabilirim diyeceğim başka hiçbir şey yok. 34 yaşındayım, kafa olarak kendimizi satranca veremiyoruz. Bu kadın takımı için de geçerli. Sadece ligde oynadığımız zaman bir karşılık alabiliyoruz. Futbol kulüpleri satranca girebilseydi, belki farklı olabilirdi. Bir dönem Beşiktaş bunu denedi ancak oradan da paramı dava açarak alabildim.”
Altıncı hamle: Gençler nasıl ‘büyük sporcu’ olacak?
Satranç Federasyonu Başkanı Gülkız Tulay, Mustafa Yılmaz’ın bıraktığı yerden devam ediyor: “Satranç kültürünün yükselmesi lazım... Futbol kulüplerinin bu alana çekilmesi lazım... Amatör satrancın yaygınlaşması lazım… Satrançla ilgili maddi kaygı olmaması lazım... Bütün bu kaygıları minimize edebilmek lazım… Bakın burada A Milli Takımı ile beraberiz, satrancın para getiren bir tarafından bahsetmeleri mümkün değil. Birçok satranç sporcusu yarışma yerine antrenörlük ile daha fazla para kazanabiliyor, doğal olarak onu tercih edebiliyor. Paris’te yapılan da olimpiyattı, burası da olimpiyat. Ama satranç üvey evlat muamelesi görüyor. Son 2 yıldır, satrançtaki başarılar herkesin dikkatini çekmeye başladı. Yeni yeni sponsorluklar da geliyor. Ancak böyle bir yatırım için satrancı bilmiyorlar.”
Yedinci hamle: Türkiye’de Kasparov var mı?
İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Suat Sözen’in gençler için değerlendirmesi ise şöyle: “Biz ilk sponsor olduğumuzda uluslararası alanda sadece bir Büyükusta (GM) yetiştirebilmiş bir ülkeydik. Şimdi bu sayı 16 oldu. Aynı zamanda bu kıymetli unvana çok genç yaşta ulaşmaya başladık. Ediz Gürel, 15 yaşında GM unvanını aldı. Son olarak Yağız Kaan Erdoğmuş 12 yaşında “Dünyanın en genç GM”si” unvanına hak kazandı. Bu çocuklarımızla dünya literatürüne de girdik. Tüm bu başarılar tek bir amaçtan doğdu: Satrancın faydalarını bu ülkede daha çok çocuğa, daha çok gence ulaştırabilme amacı…
Doğru yolda olduğumuzu gösteren güzel anekdotlardan biri, 2006 yılında Kasparov’un Türkiye ziyareti sırasında yaşandı. Bir gazeteci kendisine ‘Türkiye'de Kasparov var mıdır’ diye sormuştu. Kasparov da ‘Vardır, hem de birden fazla vardır ama siz nerede olduğunu bilmiyorsunuz’ demişti. ‘Nasıl bulacağız’ sorusunu ise ‘Satrancı yaygınlaştıracaksınız. Daha çok çocuğa yaygınlaştıracaksınız ki başarılı olanları küçük yaşlarda tespit edeceksiniz’ şeklinde yanıtlamıştı.
Satranç zor bir spor ve buradaki başarılar ülkemizi gururlandırıyor ama bu başarılar için her gün en az 5-6 saatlik antrenmanlar yapılması gerekiyor. Bu da ciddi bir mesai anlamına geliyor. Dolayısıyla hayatını başka bir işle kazanırken satrançta üst düzey başarı elde etmek mümkün değil. Federasyonla birlikte sporcuların sadece satrançla yaşamlarına devam etmelerini sağlamaya yönelik bazı çalışmalar yaptık. Federasyon başarı ödülleri, primler vb. destekler getirdi. Ancak bu tek başına federasyonun ya da sponsorun yapabileceği bir şey değil. Bunların düzenlenmesi ve yapısal hale getirilmesi gerekiyor.”
Sekizinci hamle: Satranç nasıl popülerleşecek?
26 yaşındaki Vahap Şanal, Yağız Kaan Erdoğmuş ile şu anısını anlatıyor: “2023’de Bakü’deki Dünya Kupası’ndaydık. Yağız 12 yaşındaydı ve dünya ellincisi ile oynayacaktı. Ben 18 yaşındayken oynasam depresyona girerim! Bakü’deyiz ve o dünyanın 28 yaşındaki 50 numarasıyla oynuyor, biz de destek vermeye çalışıyoruz. Bir yerde dedi ki, ‘Vahap abi ben daha 12 yaşındayım ne kadar iyi satranç oynayabilirim ki’ dedi ama kazandı o oyunu.”
Bu kadar erken yaşlarda bu aşamalara gelebilecek daha fazla sporcu yetişmesi için ne yapılmalı peki. Şanal’ın önerisi şöyle: “Çok düşündüm ama hiçbir oyuncu, oyunun izlenmesine çok tesir edemiyor bence. Bu daha çok organizatörlerin işi diye düşünüyorum. Organizasyon kısmında yapılabilecek farklı işler var. Örneğin hızlı satranç daha çok izleniyor, karma taşların olduğu bir diziliş var, daha çok izleniyor. Maçları 20 dakikaya çekebilseler, izlenme 50 katına çıkar diye düşünüyorum.”
Dokuzuncu hamle: İlk adımlar nasıl atıldı?
Yağız Kaan Erdoğmuş: Anaokulunda.
Ediz Gürel: Anaokulunda.
Nijat Mammadov: Annem okulda öğretmendi, bir arkadaşının kızları iyi oynuyorlardı. Onlardan öğrendim.
Ekaterina Atalık: Bizim komşularımız oynuyordu, izleyerek öğrendim. Satranç bizde popüler, babamın da hayaliydi. Öğretmenimin de yönlendirmesiyle başladım.
Betül Cemre Yıldız Kadıoğlu: Ağabeylerimi izlerken öğrendim ama başta benimle dalga geçmişlerdi…
Onuncu hamle: Hangi film?
Kendilerini en çok hangi filmle ya da hangi film karakteriyle özdeşleştirdikleri sorusuna farklı yanıtlar geliyor. Ancak en büyük ilgiyi gören ve üzerinde ortaklaşılan yanıt Mustafa Yılmaz’ınki gibi görünüyor: Rocky!
Satranç Olimpiyatı 24 Eylül’e kadar devam ediyor, sonrası yeni hamleler…