100. yılın aydın kişisi halk oldu
Toplumsal kutuplaşmaya karşı İstanbul halkı nasıl ki toplanma alanı olarak Ekrem İmamoğlu'nu seçtiyse; ekonomik ve sosyal depreme karşı da toplanma alanı olarak CHP'yi güvenli bölge olarak seçti.
"Fikirlerinizi değiştirin; ama prensiplerinize sahip çıkın. Yapraklarınızı dökün; ama köklerinize dokunmayın."
Victor Hugo
Kurtuluş Savaşı’nda tarlasını süren yaşlı bir köylüye bir subay “Dayı Yunan yaklaştı bak şu dağın ardında. Sense sabandasın” der. Yaşlı köylü de “Daha tarlama girmedi ki?” der ve sürmeye devam eder.
Teşbihte hata olmaz. Yerel seçimlerde ‘düşmana’ karşı yarışmadı kimse. Burada bahsettiğim nokta bir sosyolojik gerçek.
AK Parti 3 Kasım 2002’de seçim barajı sayesinde yüzde 37’yle tek başına iktidara geldiğinde programı, sunduğu reçeteler ve söylemleriyle alternatifsizdi. Merkez diyebileceğimiz dar alandaki bürokrasi ve sermayeye karşı çevre olarak tanımlayabileceğimiz kalabalık AK Parti’de toplanmıştı.
Ortaçağ Avrupa’sında feodalite burglarının (yüksek yer, burç, sur) içinde hapsolduğunda surun dışında toplanan kalabalık sermayenin el değiştirmesi ve üretim biçimlerinin yenilenmesiyle o surları yıkmıştı. O yüzden Avrupa’da Hamburg, Strazburg, Lüksemburg gibi ‘burg’ ile biten tarihi şehirler vardır. Bizde ise bu burgları eski merkezi ticaret ve bürokrasi olarak değerlendirebilirsiniz. İşte çevrede toplanan kalabalık kitleler bu kalelerin etrafını sardı. Merkezdeki dar gruplar yüksek ve güvenli olarak gördükleri surların kendilerini koruyacağını düşünmüştü ama öyle olmadı. AK Parti ile birlikte merkez el değiştirdi. Bürokrasi ve sermaye aktarımı yapıldı. Dünyanın sıcak para dönemi olan 2001-2012 arasında maddi refahın verdiği ve alternatifsiz politik konforla her türlü siyasi hamle ve devlet içi değişime gidildi. Halkın önemli kısmı o dönemde de yaşananların farkındaydı ancak refahtan pay aldığı için ve muhalefette güçlü liderlik oluşmadığı için sistemin devamını istiyordu.
Tarihin cilvesi öyle ki AK Parti, kendi yıktığı surların olduğu yere daha yüksek surlar inşa edip içine hapsoldu. Toplumla bağı koptu. Refah ve rant çok az bir grup arasında pay edilip geri kalan milyonlar burgların dışında tutuldu. AK Parti yola çıkarken savaşacağını söylediği şeye dönüşmüştü. İnsan onuruna uygun olan refaha ulaşma ve sınıf atlama imkanı kalmadı. Sistem öyle bir noktaya ulaştı ki neredeyse hırsızlık yapmadan ev almayı, dolandırmadan araba sahibi olmayı imkansız hale getirdi. AK Parti Ankara adayının yüzlerce dairesi olduğunun iddia edilmesi; barınma krizi içinde yaşayanları, kirasını ödeyemeyen milyonları çileden çıkardı ve zaten taşmış olan bardağa suyu boca etti.
Bu iktidar döneminde orta sınıf yok edilerek bir servet aktarımı yapıldı. Üretime hiç katkısı olmayan iktidar cenahı kısa sürede zenginleşti. Bununla da yetinmeyen bu yeni zenginler milyonluk doğum günü partileri yaptı, doğan bebekleri için ultra pahalı dualı ezanlı şatafatlı partiler düzenledi ve geçmişte hayal edemeyecekleri lüks arabalara bindiler. Bunu da sosyal medyalarında paylaştılar. Milyonlar hipnotize olmuş gibi bu yeni Müslümanlıktan Süslümanlığa geçmiş sınıfı izlerken hayatın gerçekleri onları büyük bir öfkeyle uyandırdı. Bu, hipnozun sonuydu…
Sorunlar önce mahalleye, sonra sokağa, en sonunda kapının önüne geldi. İşte orada AK Partililer de dahil mutaassıp seçmenin evinden içeri ülke gerçeği girmiş oldu. 20 yıl aradan sonra ilk defa ellerinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dışında çok güçlü alternatifler vardı.
Yerel seçimin özeti; yaklaşan İstanbul depremi, toplumsal kutuplaşmaya karşı İstanbul halkı nasıl ki toplanma alanı olarak Ekrem İmamoğlu'nu güvenli alan olarak seçtiyse; ekonomik ve sosyal depreme karşı da toplanma alanı olarak CHP'yi güvenli bölge olarak seçti.
CHP bu seçimde köklerine dokunmadan dökülen yaprakların yerine yenilerini çıkardı. Başarısının diğer bir sırrı da budur.
Bu seçimlerle birlikte CHP’nin sağcı gözükme veya dindarlara şirin gözükme çabasına gerek olmadığı; samimiyetin ve saygının yeterli olduğu da netleşti. CHP Genel Merkezi ve Özgür Özel “el alem ne der” politikasından “Toplum ne diyor” siyasetine geçti.
Tarikat ve cemaatlerin seçimin sonucuna doğrudan etki edecek öyle büyük bir güç olmadığı net şekilde anlaşıldı. Böylece rejim tartışmaları büyük oranda son buldu. Toplumun zaten laiklikle bir problemi yoktu, çok şükür muhalif siyasiler de buna ikna olmuş oldu.
Halk, Iraklaşmayı, Lübnan olmayı kabul etmedi. Bir arada yaşamaktan yana olduğunu gösterdi.
Bağımsız yargının kalmaması, özgür medyanın olmaması, ekonominin tek grupta toplanmasıyla birlikte devlet iktidara; iktidar devlete dönüştü. Vatandaş o kadar yalnız kaldı ki elinde bunu dengeleyecek tek gücü de doğru kullandı ve bu devlet/iktidar ittifakına karşı millet/Türkiye ittifakı kurarak bir denge oluşturdu.
Bu noktada seçim sonrasında dönen “Milliyetçilik bitti, oy alamadılar” argümanını doğru bulmadığımı söylemek isterim. Milliyetçilerin çok önemli bir oyu var ve bu seçimlerde onlar da ‘güvenli alan’ olarak CHP’de toplandı. Bunun yansımalarını ileride, özellikle Ankara sonuçlarına ve Mansur Yavaş oylarına bakarak göreceğiz.
Emekliler ve 50 yaş üzeri vatandaşlar arasında akıllı telefon kullanımının yaygınlaşmasının da etkisi oldu. Kendileri kıyma kuyruğunda beklerken, Facebook’ta ve Whatsapp gruplarında şatafatlı iktidar düğünlerini, yemeklerini, lüks villaları izlediler. İsrail’i protesto edip gemi gemi ticaret yapıldığını buralardan okuyup yaydılar. İşte kapıdan içeri girdi sosyolojisi biraz böyle bir durum.
Yüzde 78’le bu seçimlerde sandığa gitme oranı son 20 yılın en düşük seyrini gösterdi. Sandığa gitmeyen seçmenin önemli bir kısmının AK Parti seçmeni olduğunu söylemek yanlış olmaz. Her türlü kızgınlığına rağmen sandıkta birleşen seçmen bu defa öyle yapmadı. AK Parti’den koparak parti kuran Deva ve Gelecek Partilerine ya da Saadet’e oy vermedi. Fatih Erbakan’ın Yeniden Refah Partisi’nde birleşti. Çünkü Erbakan, Erdoğan’ı siyasi liderliğe taşıyan milli görüşçüleri etrafında toplamıştı. Bu da Erdoğan için kaderin diğer bir başka cilvesi oldu. Erbakan, Ferrari’si ile geldi; ’40 yıllık’ Temel Karamollaoğlu’nu, eski Başbakan Davutoğlu’nu ve bakan Ali Babacan’ı sağladı geçti. AK Parti köklerinden koptuğu ve dallarından yeni yapraklar çıkarmadığı için oyları Erbakan’a ve milli görüşçülere kaydı.
Bu sonuca bakarak toplumun iktidarı ilk seçimde CHP’ye vereceğini söylersek büyük bir hata yapmış oluruz. İçinde CHP’nin kemik seçmeni dışında birçok görüş ve partiden insan bu seçimlerde CHP adaylarına oy verdi ancak bu hem AK Parti’ye hem de CHP’ye bir mesaj içeriyor. AK Parti’ye “Kendine çeki düzen verirsen, refahtan bana da pay verirsen tekrar sana dönebilirim” derken CHP’ye de “Sana çok büyük bir destek ve yetki verdim ama iktidarı daha vermedim. Değişirsen, böyle devam edersen, yeni ve doğru adaylarla gelirsen neden olmasın?” dedi.
AK Parti’nin bu ülkeye en büyük katkısı, kutsalların suistimalinin nasıl hasarlara yol açabileceğini ülkeye göstermesi oldu. Artık siyasal İslamcıların elinde bir argüman kalmadı. Bunun üzerinden bir söylem mümkün gözükmüyor. Erdoğan gibi seçim kazanma konusunda tecrübeli birisi mutlaka bu mesajı almıştır.
AK Parti’nin en büyük seçim kampanyası ve vaadi Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisiydi. Ancak bu defa onları söylem olarak çok zayıflayan, hayal kurduramayan ve kitleleri birleştiremeyen Erdoğan da kurtaramadı ve kaybettiler. Zaten Tayyip Erdoğan’ı AK Parti’den çıkarırsanız elinizde bitmiş bir Anap/Gelecek/Deva karışımı çıkar. Şimdi AK Parti için çalan tehlike çanları bu.
Bu seçimde halk, toplanma alanı olarak Cumhuriyet Halk Partisi’ni gördü. CHP, çok partili hayata geçildiğinden bu yana sadece Bülent Ecevit’le Başbakanlık görmüştü. Cumhuriyetin 50. yılına gelindiğinde 1973 seçimlerinde halk şu şarkıyı söylüyordu;
“50. senenin aydın kişisi, zaman gittikçe kötüye gidiyor, zam yarışları birbirini kovalıyor. Tüm halkımız çaresizlikten kıvranmakta geçeceksen geç başa artık, kurtar bizi bu dertten Karaoğlan! Ata'dan armağan altı OK'un var her birinin ayrı bir anlamı var. Sevgili halkının ruhuna kadar işlemiş Ecevit, bil Karaoğlan.”
Şimdi 100. yılında toplum, kendisinin ‘aydın kişisi’ oldu. Verdiği oylarla rejim tartışmalarına, güvenlik sorunlarına, bir arada yaşama isteğine, siyasetin şeffaflaşmasına büyük bir tavır koydu ve iktidarı dengeledi. Hem iktidara hem muhalefete mesaj veren bir seçim oldu. Bundan sonra ne olacağına CHP’nin bu mesajı yeterince alıp almayacağı ve ülkenin ikinci yüzyılında siyasi inşasını bunun üzerine kurup kurmayacağı; yani köklerine bağlı kalarak dallarını çoğaltıp yeni yapraklar çıkarıp çıkarmaması belirleyecek.