1000'inci haftada Galatasaray Meydanı’nın kadınları
Galatasaray Meydanı 1000 haftadır dayanışmanın, eşi görülmemiş bir toplumsal mücadele örneğinin ev sahibi. Bir hafıza mekanına dönüşen meydan kaybedilenlerin tanıkları ve annelerin hak arayışının evi.
Mart 1994’te Türkiye’deki insan hakları örgütlerinden ve feminist hareketten onlarca kadın, Cumhuriyet gazetesinde bir açıklama yayınladı. Açıklamada “Biz Kürt olmayan kadınlar, kimliklerimizin bize tanıdığı ayrıcalıklardan utanıyoruz” denildi. Kamuoyunun dikkatini devam eden silahlı çatışmaya, artan milliyetçiliğe ve Kürtlere yönelik ayrımcılığa çekmeyi amaçlıyorlardı. Fransa’da 1980’lerin ortasında ortaya çıkan ırkçılık karşıtı hareketten esinlenen Arkadaşıma Dokunma kampanyası, halkı ırkçılık ve milliyetçi önyargılara karşı tepki göstermeye çağırıyor, barışı savunuyordu. Zira işkence ve zorla kaybetmeler bir devlet politikası olarak 1990’lara damga vurdu. Çoğu OHAL bölgesinden bildirilen kayıp vakalarının ilki 1980 darbesinin hemen ardından gündeme gelse de kaybedilenlerin sayısındaki önemli artış 1990’ların ilk yarısında gerçekleşti. 1991 yılında kabul edilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, terorizmi “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez birliğine zarar veren her türlü eylem” olarak tanımladı.(1) Yasa öncelikle sol ve Kürt muhalefeti hedef alıyordu. Yasaya göre çok sayıda aktivist, sendika üyesi, öğrenci, siyasetçi ve gazeteci yasadışı örgütlere üye olmakla suçlandı. 2003’te İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından hazırlanan rapora göre 1980-2002 yılları arasında resmi kayıtlara geçen kayıp sayısı 843’tü. 1994 yılında kaybedilenlerin sayısı 229’a ulaşmıştı. Sadece 1995 yılında İHD’ye gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan kayıpların ailelerinden 121 başvuru geldi.(2) Bu sayılar buzdağının görünen kısmıydı.
Arkadaşıma Dokunma kampanyasının başlamasından yaklaşık bir yıl sonra, Mayıs 1995’te Hasan Ocak’ın işkence görmüş bedeni İstanbul’un çeperlerinde bir kimsesizler mezarlığında bulunduğunda kaybolmasının üzerinden iki ay geçmişti. Bu süre içinde ailesinin arayışları sonuçsuz kalmış, resmi merciler Ocak’ın gözaltına alındığını inkar etmişti. Kendisinden en son aylar önce haber alınan Rıdvan Karakoç’un cansız bedeninin de aynı mezarlıkta bulunması ile 27 Mayıs 1995 Cumartesi günü, çoğu Arkadaşıma Dokunma aktivistleri ve İHD üyelerinden oluşan yaklaşık otuz kişilik bir grup İstanbul’un en kalabalık noktalarından birinde, kentin kalbi Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Akıbetini soruşturdukları kayıpların renksiz fotoğrafları, barış simgesi beyaz başörtüleri ve ellerinde kırmızı karanfillerle, slogansız ve pankartsız, sessizce oturdukları meydanda, gözaltında kayıpların son bulması, kayıpların akıbetinin açıklanması ve sorumluların yargılanması gibi taleplerini dile getirdiler. Nadire Mater bu buluşmayı, ilk oturumun üzerinden bir yıl geçtikten sonra şu şekilde anlattı:
“Kayıplarla ilgili en çok ses getiren eylemlere, Arjantinli, Şilili, Guatemalalı kadınların yaptıklarına bakalım dedik. Belli bir periyodla bir yerde bulunmak ve olayı sürekli canlı tutmak yararlı bir yöntem; hiçbir grubun ismini, etiketini taşımayan, yoldan geçen herhangi birinin ‘ben de onların yanında olmalıyım’ diyebileceği bir şey, sessizce oturalım dedik.”(3)
1000 hafta sonra bugün çok daha büyük bir kalabalığa ev sahipliği yapan meydan dayanışmanın, hakikat arayışının ve politikleşmenin sembolü haline geldi.
Giderek şiddetini arttıran polis müdahalesi 1998 yılında, 170. haftada meydanı işgal etti. 300. haftaya kadar artarak süren kesintisiz polis şiddeti, gözaltılar ve baskı, oturma eylemlerine ara verilmesini zorunlu kıldı. Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’na 2009’da döneceklerdi. Bu süre zarfında eylemin ve her hafta okunan basın açıklamalarının adresi, meydana birkaç yüz metre uzaklıktaki İHD İstanbul şube binası oldu.
Peki Cumartesi Anneleri’ne 1998 yılına dek gösterilen görece hoşgörü ve açılan alanın sebebi neydi? Bu sorunun cevabı elbette milliyetçi ve ataerkil söylemin ev içine hapsettiği, siyasi faillikten yoksun bırakılmış annelik rolüne dayanıyor. Devletin ve anaakım medyanın meydandaki kadınların annelik kimliğini öne çıkarması, ‘geleneksel annenin’ apolitik doğasının altını çizme ve politik olarak tarafsız oldukları varsayımını güçlendirme çabasıydı. Bu yaklaşım hem özel ile kamusal, yani kişisel ile politik arasında güçlü bir sınır çizen değer sisteminin bir tezahürüydü, hem de Cumartesi Anneleri’nin motivasyonunu sadece duygulara indirgeyerek ve onları sadece “yaslı anneler” olarak çerçeveleyerek kamuoyunun dikkatini meydan nöbetlerinin politik karakterinden anneliğin sözde duygusal ve siyaseten pasif doğasına çekmeyi amaçlıyordu. Ancak siyasi tarafsızlığa dayalı normatif annelik varsayımı üzerinden algılandıkları için eylemlerinin kısa ömürlü olacağına inanılan Cumartesi Anneleri, ısrarları, adalet ve hesap verebilirlik talepleri ile Türkiye’de benzeri görülmemiş bir dayanışma sergilediler.
Bir yandan anneliğe atfedilen geleneksel beklentileri kamusal alanda kendi kimlik ve eylemleriyle yeniden inşa ederken diğer yandan ataerkil kamusal alanla yüzleştiler. Meşru adalet ve hak talepleriyle duygularını, bedenlerini ve mahrem sayılan dertlerini siyasi faaliyet aracı olarak kamusal alana taşıdılar. Bunu yaparken kendilerine atfedilen roller ve sabit kimlik kategorilerini dönüştüren aktörler olarak ortaya çıktılar. Tekil acılarının ve taleplerinin ötesinde kolektif bir hak arayışı eyleminin mimarı oldular. Bu kolektif kimlik, politika dışı sayılan annelik kodlarını yeniden belirlerken aynı zamanda dili, coğrafyayı, sınıfı ve sosyal statüyü aşan birleştirici bir deneyim olarak karşımıza çıktı. Polis şiddetinin zorunlu kıldığı uzun bir ara, yasaklar, baskı ve gözaltılara rağmen Galatasaray Meydanı 1000 haftadır dayanışmanın ve eşi görülmemiş bir toplumsal mücadele örneğinin ev sahibi. Bir hafıza mekanına dönüşen meydan kaybedilenlerin tanıkları ve annelerin hak arayışının, “arkadaşıma dokunma” diyenlerin evi.
NOTLAR:
(1) T.C. Resmi Gazete, Terörle Mücadele Kanunu, Kanun No. 3713.
(2) “Kayıpları Unutmadık”, İnsan Hakları Derneği Yayınları, Mayıs 2003.
(3) Pazartesi Kadınlara Mahsus Gazete, Temmuz 1996, sayı 16, sayfa 4.