12 bira mı, aşı mı?
Evlere kapanıp aşıyı beklerken günde 12 şişe birayla başlayan modern aşının hikâyesi...
DUVAR - Türk Dil Kurumu’na göre aşının tanımı şöyle: “Birtakım hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen, o hastalığın mikrobuyla hazırlanmış eriyik”... Bu tanımı biraz daha detaylandıran Sağlık Bakanlığı’na göre ise; insan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğinde olan virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma özelliklerinden arındırılarak ya da bazı mikropların salgıladığı toksinlerin etkileri ortadan kaldırılarak geliştirilen biyolojik ürünlere aşı deniyor.
Her ne kadar çok uzun yıllardır aşı üzerine çok düşünmesek de artık gündemimizin birinci sırasında geliyor. “Covid-19 aşısı üretilecek mi?” ya da “Ne zaman üretilecek?” gibi tartışmalar yerini tam da, “Hangi aşı daha etkili?” sorusuna bırakmışken yeni bir gündemimiz oldu. Milyonlarca kişi sıranın ne zaman kendisine geleceğini merak ederken 'aşı tedariğinde sıkıntı olduğu' açıklandı. İlk aşısını olan 13 milyon 702 bin 971 kişiden sadece 9 milyon 82 bin 936 kişiye ikinci doz uygulanmışken... Gerçi cumhurbaşkanına daha sonra 'sorun yok' dedi. Hatta “eylül ekim gibi yerli aşı üretimine geçileceğini” söyledi. Peki, bu toprakların korona virüsü salgını öncesinde aşıyla imtihanı nasıldı? Tarihimizde hangi salgınlarla nasıl baş edildi? Türkiye’de hiç aşı üretildi mi? İşte bu soruların yanıtları için hep birlikte aşı tarihine yolculuğa çıkıyoruz.
MODERN AŞI ÖNCESİ VARİOLASYON TEKNİKLERİ
Türkiye’deki durumu incelemeden önce dünyaya bir göz atmakta fayda var. Çiçek hastalığı dünya genelinde ilk ve en ölümcül salgın olarak biliniyor. Çiçek nedeniyle yaşanan ölüm sayıları 10 kişiden üçü gibi büyük bir oranla ifade edilirken bu hastalıktan sakat kalarak kurtulanların sayısı da azımsanmayacak düzeydeydi. Uzun yıllar bu salgınla baş etmenin yollarını arayan tüm dünyanın kurtuluşu 1980’i bulacaktı. Milattan önce 400’lü yıllarda Antik Yunan tarihçilerinin bu hastalıktan bahsettiğini göz önünde bulundurursak, bu süreyi ve ölümlerin sayısını düşünmek bile insanı ürkütüyor. İşte bu hastalık, dünya ve Türkiye tarihinde ilk aşı denemelerini karşımıza çıkarıyor. “Variolasyon” tekniği aşının atası olarak kabul ediliyor desek yalan olmaz. Bu tekniği ilk olarak 15. yüzyılda Çinlilerin kullandığı yazılıp çiziliyor. Evet, yine Çin! Ama bu sefer günümüzden farklı olarak hastalığın çıkış yeri değil tedavi yöntemini araştıran ülke... İki yöntemle yapılan variolasyonun temelini hastaların yaralarından alınan kabukların toz haline getirilmesi oluşturuyor. Kimi zaman bu toz insanların burnuna ince bir çubukla üflenirken kimi zaman da döküntüler derinin altına sürülüyordu.
OSMANLI’DAN AVRUPA’YA
1721 yılında Osmanlı topraklarındaki İngiltere Büyükelçisinin eşi Lady Mary Montagu’nun ülkesine yazdığı bir mektupta İstanbul’da çiçek hastalığına karşı “aşı denilen bir şey” yapıldığını hayretle anlattığı mektubu da, variolasyon tekniğinin Osmanlı topraklarında da kullanıldığının en eski belgesi olarak tarihe geçecekti.
Kardeşini çiçek hastalığından kaybeden Montagu’nun 1 Nisan 1717 tarihinde Sarah Chiswell için kaleme aldığı mektupta, “Bizde çok yaygın ve çok ölümcül olan çiçek hastalığını burada keşfettikleri bir aşı ile önlüyorlar” şeklindeki sözleri, Avrupa’nın ilgisini bu yönteme yöneltmeye vesile olacaktı.
Aslında Osmanlı topraklarında yaşlı kadınların yaptıkları aşının bu ilkel hali, biraz da ağaç aşısını andırmıyor değil. Her sonbaharda bu işlemi uygulayan kadınlar, ceviz kabuklarında ya da incir yapraklarında hastaların döküntülerinden alınan irini biriktiriyor, deriyi çizerek bu irini aşılıyor, sonra yara yerini gül yapraklarıyla kapatıyorlardı.