12 Eylül Darbesi ve işçi sendikaları
12 Eylül; patronların çıkarlarını korumak, 24 Ocak Kararlarının hayata geçmesini sağlamak, o dönem hızla gelişen devrimci, sosyalist kitle hareketlerini engellemek için yapılmış olan bir darbedir.
12 Eylül 1980'de Kenan Evren başkanlığında dört ordu (kara, hava, deniz, jandarma) komutanından oluşan askeri cunta, askeri bir darbe ile ülke yönetimine el koydu. Cunta üyelerinin kendi aralarında oluşturdukları Milli Güvenlik Konseyi (MGK) ülkeyi Kasım 1983 seçimlerine kadar yönetti.
27 Mayıs ve 12 Mart'taki darbe tecrübelerinden ders çıkaran askeri yönetim, darbeyi takip eden birkaç gün içinde yayımladıkları bildiriler ve çıkarttıkları kararlarla ülke genelinde sıkıyönetim ilan ettiler. Kanun ve düzeni sağlamak için sıkıyönetim komutanlarını olağanüstü yetkilerle donattılar. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün tüm teşkilat ve birimleri Jandarma Genel Komutanlığı'nın emrine verildi. Darbeci yönetimin uygulamalarına karşı yapılabilecek her türlü direniş ve tutumun en sert şekilde cezalandırılacağı vurgusu sürekli sıcak tutuldu.
Bu darbe ile siyasi partiler yasaklandı. Parti liderleri, daha önceden belirlenen yerlerde mecburi ikamete tabi tutuldular. 1961 Anayasası yürürlükten kaldırılırken, TBMM feshedildi. Bazı işçi sendikalarının (DİSK, MİSK) faaliyetleri durdurulup mevduatları bankalar tarafından bloke edilirken, faaliyetleri durdurulmayan Hak-İş'in sadece mal varlığı bloke edildi (MGK'nin 7 ve 8 No'lu kararları). Devam eden grev ve lokavtlar ertelendi.
Darbecilerin eğitim alanında en önemli hedeflerinden biri demokrat, devrimci öğretmenlerin örgütü olan TÖB-DER (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) iken, işçi cephesinde de DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) idi. 13 Şubat 1967'de sınıf ve kitle sendikacılığını savunarak kurulan DİSK, sahadaki eylemlilikleri ve hak aramadaki kararlı duruşu ile işçi sınıfının dikkate alıp desteklediği ve günden güne sayısal olarak da büyüyen bir sendikaydı.
Dolayısıyla DİSK sermayedarların ve mevcut iktidarların uykularını kaçırıyordu. DİSK’in kışkırtma ve hedef göstermeler sonucu pek çok üyesi geçmişte faşist saldırılara uğramıştı. Darbeden kısa bir süre önce DİSK'in kurucu Genel Başkanı ve aynı zamanda Maden-İş Genel Başkanı olan Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980'de İstanbul Merter'deki evinin önünde faşistlerin silahlı saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. 30 Temmuz 1980'de ise Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, DİSK'in kapatılması için dava açtı.
12 Eylül Darbesi'nden sonra meydana gelen olayların sorumlularından birinin öğretmenler olduğunu ifade eden ve 'suçlu öğretmenleri' bize ihbar edin çağrısı yapan Kenan Evren diğer yandan darbe sonrası ilk açıklamalarından birinde "Temiz Türk işçisini sömüren ve onları kendi görüşleri doğrultusunda kullanan bazı (kastedilen sendika) ağaların bu faaliyetlerine izin verilmeyeceği" tehdidinde bulundu. Daha sonraları darbe döneminde sendikalar yasa tasarısı görüşülürken, Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu (TİSK) Genel Başkanı Halit Narin, "20 yıl işçiler güldü, biz ağladık; şimdi gülme sırası bizde” diyerek darbeyi selamlamış oldu. DİSK'in kapatılması için İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 No'lu Askeri Mahkemesi, dava açtı. DİSK ve DİSK'e bağlı sendikaların yöneticileri gözaltına alındılar. 102 gün süren gözaltılar gerçekleşti. Gözaltında işkencelere uğrayan bazı yöneticiler tutuklanırken, 52 yönetici için idam cezası istendi. Devam eden süreçte, 1477 kişi mahkemelerde yargılanmaktan kurtulamadı.
DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk, 470 sayfalık cesur ve tarihi savunması ile darbe yargıçlarının temeli olmayan iddialarına cevap vererek o iddiaları çürüttü. Baştürk ve DİSK Yürütme Kurulu üyeleri, cezaevinden 3 yıl 11 ay sonra tahliye oldular. Askeri Mahkeme'nin 24 Aralık 1986'da açıklamış olduğu dava kararında, DİSK'li 261 sendikacı ve 3 uzman, 5 yıl 6 ay ile 15 yıl 8 ay arasında değişen hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme ayrıca DİSK ve DİSK'e üye sendikaların kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına hükmetti. Askeri Yargıtay'a gönderilen dava dosyası hakkında karar verilme süresi nihayet 16 Temmuz 1991 gününe kadar sürdü. Askeri Yargıtay 3. Dairesi DİSK'in faaliyetlerinin durdurulmasından yaklaşık 11 yıl sonra DİSK Davası ile ilgili kararını açıkladı. DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk ve arkadaşları için TCK'nın 141. ve 142. maddelerinin kaldırılmış olması gerekçesiyle beraat kararı verdi. Mahkeme ayrıca DİSK ve DİSK'e üye sendikaların kapatılmış olmasının geçersiz olduğuna karar verdi. Anayasa Mahkemesi'nin 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun geçici 3. Maddesi'ni 31 Mart 1992 ve 1992/20 sayılı kararıyla iptal etmesinin ardından DİSK daha önce el konulan milyarca liralık taşınır ve taşınmaz mallarına, açıklanan bu kararla tekrar sahip oldu. 12 Eylül darbecilerinin hedefe koyduğu DİSK her türlü baskıya rağmen diz çökmeyerek mücadelesine devam etti. Fakat 11 yıl süren sendikal faaliyet kesintisi, DİSK ve üye sendikaların da büyük oranda üye kaybına neden oldu.
O dönem de de üye sayısı ile Türkiye'nin en büyük sendikası olmakla övünen Türk- İş'in faaliyetleri darbeden sonra durdurulmadı. Fakat bazı kısıtlılıklardan dolayı aktif de olamadı. Türk- İş darbeye açıkça destek verdi. Bülent Ulusu hükümetinde Türk- İş Genel Sekreteri Sadık Side, Sosyal Güvenlik Bakanı oldu. Görev süresince işçi aleyhine olan birçok uygulamaya imza attı. Türk- İş'in o dönem genel başkanlığını yapan İbrahim Denizciler, ILO’nun 1982 yılındaki Uluslararası Çalışma Konferansı'na katılmış ve burada yaptığı konuşmada 12 Eylül'ün "darbe olmadığını" ifade etmişti.
MGK'nin 15 Eylül 1980 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 8 sayılı kararı ile faaliyeti durdurulan sendikalardan olan Hak- İş, kendi faaliyetlerinin durdurulması üzerine, Millî Güvenlik Konseyi'ne (MGK) "12 Eylül öncesi anarşide" yer almadıklarına dair başvuruda bulunup, faaliyet izni istemişti MGK de 18 Şubat 1981 gün ve 45 sayılı kararıyla Hak-İş ve bağlı sendikaların faaliyetlerine izin vermişti. Sonunda 20 Şubat 1981'de Hak-İş ve bağlı sendikalar yeniden faaliyete geçti. Hak-İş hazırlamış olduğu raporlarında 12 Eylül Darbesi'ni överek destekledi. Bu raporlarda doğrudan isim vermeyerek DİSK'i eleştirdi. Dönemin Hak-İş Genel Başkanı Aziz Yılmaz, 19-20 Aralık 1981 günlerinde toplanan Hak -İş 3. Genel Kurulu açış konuşmasında, "12 Eylül yönetiminin gerek ülkemiz içinde ve uluslararası münasebetler deki keskin ve kararlı tavrını destekliyoruz" demişti.
23 Haziran 1970'de MHP çizgisinde Milliyetçi Sendika anlayışını benimseyen ve sınıf sendikacılığına karşı olan MİSK (Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurulmuştu. 12 Eylül döneminde üye sayısı 22 bin olan bu sendikanın hesapları bloke edildi. Fakat hakkında darbecilerce bir dava da açılmadı.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi; işverenlerin, patronların çıkarlarını korumak, 24 Ocak Kararlarının hayata geçmesini sağlamak, o dönem hızla gelişen devrimci, sosyalist kitle hareketlerini engellemek ve ABD ile, üsler dahil diğer sorunların ortaklaşa çözümünü gerçekleştirmek için yapılmış olan bir darbedir. Bu darbe döneminde, 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişi sıkı yönetim mahkemelerinde yargılandı. 52 bin kişi tutuklanırken 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 14 kişi açlık grevlerinde, 171 kişi işkenceler sonucunda yaşamını yitirdi. 3 bin 854 öğretmen hakkında işlem yapılırken 7 bin 233 kişi ise bölge dışına çıkarıldı. 1980-1983 yılları arasındaki dönem, Türkiye'nin demokrasi, inşan hakları, temel haklar ve işçi hakları bakımından en karanlık dönemidir.
İlginç olan, toplumun bir bölümünün bu darbenin neye hizmet ettiğini kavrayamadan, darbe öncesi ülkede görülen siyasal şiddet, yüksek enflasyon, mezhep çatışmaları, işsizlik, hayat pahalılığı, karaborsa, devlet dairelerinin politize olması, siyasi partiler arasındaki kavgalar, grevler ve düşük ücretler gibi çok boyutlu sorunların hiçbirine çözüm yolu bulamayan Millet Meclisi'nin alternatifi olarak darbeyi görüp desteklemesiydi.
12 Eylül Darbesi sonrasında yapılan 1982 Anayasası'nda 2821 ve 2822 sayılı Sendikalar Yasası ile işçi hakları gasp edildi. Darbe sonrasında grevlerin yasaklanması ile devreye sokulan Yüksek Hakem Kurulu (YHK) sayesinde, Türkiye’de darbeden sonra dört yıl süresince grev yapılamadı. Grevleri erteleyen, toplu sözleşmelerde değişiklik yaparak yürürlüğe sokma hakkına sahip olan YHK, hep cuntadan ve sermayedarlardan yana olmuştur.
1983 Seçimleri'nden sonra kurulan sivil hükümetler de icraatları ile 12 Eylül rejiminin kalıcı olmasına epeyce katkı sunmuşlardır. Atatürkçülük söylemi ile yola çıkan darbeciler, ne yazık ki Türk-İslam sentezine uygun olarak faaliyetlerini yürütmüşlerdir. Bugünkü kötü eğitimin temeli, yine darbecilerin iki yüzlü politikalarına dayanıyor. Okullarda din derslerinin mecbur hale getirilmesi, Dersim gibi Alevi nüfusun yoğun olduğu illerde cami yapımına hız verilmesi, fakir köy çocuklarının zamanın Tunceli Valisi emekli Tuğgeneral Kenan Güven tarafından Türkiye'nin farklı illerindeki cemaat Kur'an kurslarına gönderilmesi, bu ilde irşat toplantılarının sayısının artırılması, Evren'in meydanlarda Kur’an’dan ayetler okuması, yurt dışında görevli imamların maaşlarının Suudi İslami kuruluş Rabıta'ya ödetilmesi, imam hatiplerin giderek yaygınlaştırılması cunta döneminde görülen anti laik uygulamalardı.
12 Eylül Askeri Darbesi ile hak kayıplarına uğrayan, sendikal faaliyetleri engellenen işçiler, emekçiler ve laik bilimsel eğitimi engellenen gençler kararlı mücadeleleri ile mücadele saflarındaki yerlerini almalıdırlar.
Solu ve düşünen tüm aydın insanları her türlü baskılarla ezen askeri cunta, son 44 yılda ülkenin geleceğine de ipotek koymuş vaziyettedir.
*Eğitimci- Yazar