1934’te Hamidiye binbaşısına maaş
1890’larda Abdülhamid’in milisleri Hamdiye Alayları seferber edildi. Alaylar hem Sünni İslamlaştırmanın hem de merkezileştirmenin aracıydı; güya bu görevlendirmeyle Kürt aşiretleri de medenileştirilecekti vesaire. Hamidiye’ye Karapapak Aşireti Alayıyla katılan 1890’lardan itibaren görev alan Kahraman Lûtfi, emekli maaşı almayı hak kazanır. Binbaşı Kahraman Lûtfi’nin maaş alması, bildiğimiz tek örnek olabilir, ama başkaları da “almamıştır” diyemeyiz.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devamlılık vardır. Elbette farklılık yoktur denilemez. ‘Devletten ulusa modeli’yle(1) egemeni, zihniyeti ve kadrosuyla Cumhuriyet’e varıldı. Devletin aklı ve ekonomi politiği Osmanlı’dan Cumhuriyet’e aktarıldı. Zaten Lozan’a giderken Ankara’da ilan(2) edilmişti: Türkiye, Osmanlı’nın mirasçısıydı. Bugün yakıcılığını yaşadığımız ‘Kürt meselesi’ dâhil benzer sorunlar Osmanlı’dan devralındı.
Aktaracağım konu da 1890’lardan 1930’lara devamlılığı gösteren fiillerdendir.
Hamidiye Alaylarından Karapapak Aşiret Alayında görevli Binbaşı Kahraman Lûtfi, 17 Mayıs 1934’te TBMM kararıyla emekli maaşı almaya hak kazandı. Bu, zihniyet ve kadro birliğinin örneğiydi; bir yönüyle de sonradan isim değişikliği olsa da Hamidiye Alaylarına resmiyetin ilanıydı.
Hamidiye’nin kuruluşundan bir asır sonra, yine ‘aşiret milisleri’ olarak teşkilatlandırılan Geçici Köy Korucuları, alaylara benzer Cumhuriyet kurumudur; adı ‘geçici’ ama 40 yıldır işbaşındadır.
TBMM’deki müzakerede Yozgat Milletvekili Avni Doğan’ın alaylar hakkında anlattıkları hayli dikkat çekiciydi. Kabul edilen kararla Binbaşı Kahraman Lûtfi’ye maaş bağlanırken, Hamidiye Alaylarının bir kısım elemanı da Milletvekili Avni Doğan’ın heyet üyesi olduğu (1925-1926) Şark İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edilmişti.
ABDÜLHAMİD’İN MİLİS ALAYLARI
1878’de Balkanlarda önemli oranda toprak kaybeden Osmanlı’nın Sultanı ve Halifesi Abdülhamid’in Sünni İslam milliyetçiliği, ayağa kalkan Hıristiyan ve kıpırdanan İslam milletleri bastırmanın ve egemenliğini pekiştirmenin politiğiydi. O yıllarda uluslararası gündem olan ‘Ermeni meselesi’ özelinde hedef, Anadolu’nun Ermenilerden temizlenmesi tamamen Sünni İslamlaştırılmasıydı.

Saray oligarşisinin 1890’larda Anadolu’da Ermenilerden başka bir diğer hedefi Dersim halkıydı, Dersimlilerdi. O yıllarda ve sonrasında Dersim’e harekâtlar yapılmış(3) ve 16’sı Abdülhamid döneminde olmak üzere Osmanlı’da hazırlanan toplam 18 raporda önerilen çözümse, “Sünni İslamlaştırma ve medenileştirme”ydi. Alaylardan biri de Dersim için rapor hazırlamıştı; 16.11.1897 tarihli 11’inci rapor, ‘Hamidiye 35. Alayın 3. Bölüğü Yüzbaşısı Mehmed’e aittir.(4)
1890’larda Abdülhamid’in milisleri Hamdiye Alayları seferber edildi. Alaylar hem Sünni İslamlaştırmanın hem de merkezileştirmenin aracıydı; güya bu görevlendirmeyle Kürt aşiretleri de medenileştirilecekti vesaire.(5) Dönemin bir diğer kurumu Arap ve Kürt aşiretlerle merkezi bağı güçlendirmenin aracı, Aşiret Mektebi’ydi.
Saray oligarşisinin Hamidiye Alaylarında tercihi Sünni İslam olan aşiretlerdi; Alevilerden ve Dersim aşiretlerinden katılım olmadı.(6) Alaylar 1890’lar başında kuruldu; 1897’de 57(7) ve 1900’de 64-65(8) alay vardı. Aşiretlerden Kays Arap ve Karapapak Türkmen olup, diğerleri Kürt’tür.(9) Alay kuran aşirete verilen teşvik, ağnam (hayvan) vergisinden ve Hamidiye dışındaki askerlikten muaf tutulmaktı.(10)
Alayların seferber edildiği 1895-1896’da Ermenilerin (öldürme ve kovalamayla) demografik ve (malının ve mülkünün gaspıyla) iktisadi yapıdan tasfiyesinin ekonomi politiği, 1914-1922 döneminde ve devamında Rumlarla Süryaniler dâhil daha kapsamlı uygulanmıştır. Alayların sefer edilmesiyle 1895’lerde öylesine can pazarı yaratılmıştır ki, Ermeniler köy köy İslamlaş(tırıl)mıştır.(11)
Alayları başmakalesinde inceleyen Kürdistan gazetesi, Abdülhamid’in Ermenileri katledeni affettiğini ve Hamidiye Alaylarına aldığını yazmış ve iki halkın ilişkisine dikkat çekmiştir: “Kürtler daha önce Ermenilerden zulüm mü görmüştü? Hayır! Ermeniler, Kürtlerden ne kötülük görmüştü? Hiç!”(12)
1908’den sonra yeniden yapılanmaya gidildi. Kasım 1908’de Hamidiye Alaylarının redif [yedek] askerler olduğu ilan edildi ve 1909’da nizamnamedeki değişiklikle artık milislerin adı ‘Aşiret Hafif Süvari Alayları’dır.(13)
Alaylar sadece 1910’larda değil Cumhuriyet yıllarında da işbaşındadır. Yusuf Akçuraoğlu’nun Türk Yılı 1928 çalışmasına göre, süvari alayları ‘Türkiye Cumhuriyeti Müdafaa-i Milliye Teşkilâtı’nda görevlidir (aynen):
“Bir piyade fırkası üç piyade ve bir sahra topçu alayından, her nizamiye süvari topçu taburundan, her aşiret fırkası dört süvari alayından mürekkeptir. Süvari alaylarında birer ağır makineli tüfek bölüğü ve süvari bölüklerinde otomatik tüfekleri vardır.”(14)
Alayların ‘Şeyh Said İsyanı’nın bastırılmasında da kullanıldığı anlaşılıyor. Behçet Cemal’in yazdığına göre, isyana karşı seferber edilen ‘Süvari Alayı’ tuzağa düşürülür ve Elazığ’da ‘Katırlı Süvari erleri’ mevzilerini terk ettiği için cephanelik yağmalanmıştır.(15)
Ezcümle mutlak monarşist Abdülhamid’in milis alayları (ve zihniyeti), 1890’lardan 1930’lara Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve isim değişikliğiyle bugün de devletin hizmetindedir.
‘DİPLOMASI YOK, MAAŞ ALAMAZ’
Hamidiye Binbaşısı Kahraman Lûtfi’nin emekli maaşı başvurusuyla ilgili Arzuhal Encümeni mazbatası 17 Mayıs 1934’te müzakere edildi. ‘147 Sıra No’lu’ mazbata zaptın sonundadır. Mazbata öncesinde yapılanlar özetlenmiş ve önerilen, “maaş verilmeli”dir.

İlk söz alan Millî Müdafaa Vekili [Millî Savunma Bakanı] Zekâi [Apaydın] (Diyarbakır), başvuruyla ilgili bilgi verdi: “Karapapak Aşireti Reisi 10’uncu süvari alayı kumandanı Binbaşı Kahraman Bey tekaüt [emeklilik] maaşı almak için müracaat etmiş. Arzuhal Encümeni mazbatasını hazırlamış, onu müzakere edeceğiz. Nizamnamesi olan aşiret alayları tasfiye edilmiştir. Bu zat 317 [1901] senesinde hizmeti askeriyeye dâhil olmuş ve Süvari Aşiret Alayı Kumandanlığı yapmış ve 341’e [1925] kadar geçen müddet. […] 330 [1914] da askerliği başlıyor, seferberliğin ilânı üzerine silâh altına alınıyor.”
1922’ye kadar binbaşının görevi hakkında bilgi veren Millî Savunma Bakanı, mevzuatta eğitim alması ve diploması olması şartıyla maaş verilebileceğini anlatıyor ve başvurunun kabul edilmesinin yaratacağı kaygıya dikkat çekiyor: “Böyle yapacak olursak, rey Heyeti Celilenin’dir, vekâlete vaki olacak müracaatların arkasını almak kabil olmayacaktır.”(16)
‘KARAPAPAK TÜRK ALAYI BİNBAŞISI’
Arzuhal Encümeni Mazbata Muharriri Ziyaettin Karamürsel (İstanbul), binbaşının aşireti hakkında bilgi veriyor: “Mazbatamızda arz ve izah edildiği üzere vaktiyle teşekkül eden aşiret alaylarından Karapapak namındaki Türk alayına Kahraman Bey binbaşı olarak iştirak ediyor. Alaylar lağvediliyor, ama Kahraman Bey orduda kalıyor, millî mücadelede muhtelif komutanlıklarda vazife görüyor. Kahraman Bey 30 sene gerek ciheti mülkiye gerek ciheti askeriyede geçen hizmetine mukabil Millî Müdafaa vekâletine müracaatla tekaüt maaşı tahsisini istiyor.”
Bakanlığın diploması olmadığı için maaşın verilmemesi kararında olduğunu ve binbaşının 8 Ocak 1925’e kadar vazifesine devam ettiğini belirten Arzuhal Encümeni Mazbata Muharriri, şöyle devam etti: “Kahraman Beyin 30 sene gerek ciheti askeriyede gerek ciheti mülkiyede geçen hizmetlerini nazarı dikkate alarak encümen, bugün meri olan tekaüt kanunu mucibince tekaüt maaşı tahsisine kanaat ederek bu suretle kararını verdi. […] Kahraman Bey 30 sene liyakati ile, istikametle canıyla, kanıyla hizmet etmiştir. (Alkışlar). Binaenaleyh hak noktasından da atıfet noktasından da bu vatandaş bu maaşa müstehiktir [hak kazanmıştır] (Gürültüler).”(17)

‘IRKAN TÜRK OLMAYANLARDAN KURULDU’
Milletvekili Avni Doğan, hem alayların Abdülhamid’e uzanan geçmişi hakkında bilgi veriyor hem de kendisinin heyet üyesi olduğu Şark İstiklal Mahkemesi(18) kararlarını hatırlatıyor. Sonraki yıllarda da mahkemenin görev sahasında dört yılı aşkın Birinci Umumi Müfettişi (12.7.1943-31.12.1947)(19) olacak Yozgat MilletvekiliAvni Doğan, binbaşının maaş alması gerektiği düşüncesindedir:
“Malûmu Âliniz Abdülhamit, hususî bir siyasetin icabı olarak çoğu ırkan Türk olmayan anasırdan bir takım aşiret alayları teşkil etmişti. Halbuki Kahraman Bey’in mensup olduğu aşiret Karapapak aşiretidir, Türk’tür. Bu aşiretin kumandanlığını yapan Taşlan ve Lûtfi Beyler, ‘93 [1877-1878 Osmanlı-Rus] muharebesinde Kars’ta, yararlıklarıyla Türklüklerini tebarüz ettirmişlerdir ve bunların yerine evlâtları olan Kahraman Bey aşiret kumandanlığına getirildi (Alkışlar). Bunlar harp zamanında diğer aşiret alayları kumandanları gibi çadırlarından alınmış kimseler değildir. Devlet hizmetinde 15 seneden beri komiserlik, mahkeme azalıklarında bulunan bu zat, muharebede tek bir Türk aşiret kumandanı olarak, bir milis gibi askerî vazifeye alınmıştır. Kahraman Bey, Muhittin Paşayı işhat [şahit] ederek söylüyorum, işte buradadır, Abdülhamit zamanında İttihat ve Terakki’ye faaliyetinle iştirak etmiş ve yüksek liyakat ve hizmetler göstermiştir. Aşiret alayları lâğvedildikten sonra herkes hali aslisine, yani çadırlarına döndüler. Fakat bu zat dönmedi ve muhtelif hizmetlerde kullanıldı.”
‘İSTİKLAL MAHKEMESİ ÇOĞUNU ASTI’

Avni Doğan, heyet üyesi olduğu mahkemenin yargılamasını da hatırlattı: “Zekâi Beyefendi emsalden bahsettiler, aşiret kumandanlarından bugün emsal teşkil edecek kimse kalmamıştır, çoğunu İstiklâl Mahkemesi astı, bir kısmı da cenuptadır. Tek Türk aşiret reisi buradadır ve Meclisi Âli’den adalet beklemektedir. Kahraman Beyin, devlet hizmetine girişi 306’da [1890] başlar [ve] 317’ye [1901] kadar devam eder. 317’de hizmeti askeriyeye geçmiştir. Velevki aşireti muayyen zamanda silâh altına ve talim, terbiyeye davet edilmese dahi devlet kadrosunda zabit görülmüştür, maaş almıştır. Alay lâğvedildikten sonra yine istisnaî olarak Kahraman Bey aşiret alaylarından tefrik edilerek ordunun sinesine alınmış ve Şam’da dördüncü ordu emrine verilmiştir. Ondan sonra Adana menzili emrine veriliyor ve Mersin nokta kumandanlığını yapıyor. […] Kahraman Bey açık alınla tek zabit olarak kaldı. Namuslu ve kabiliyetli bir adam olmasaydı bilâhare kendisine vazife verilmesine imkân yoktu ister tasdik edilsin ister edilmesin, millî cidale de iştirak etmiş, ordu kendisini sinesine almış ve kolordu kendisini Kars’a tayin etmiştir. Bugün 70 yaşında olan bu ihtiyar zat, devletin kendisine tahsis edeceği maaşın iki seneliğini şimdiden otellerde yiyerek 8-9 aydır burada, Meclisi Âli’nin adaletini beklemektedir (Reye sesleri).”
Müzakerenin sonunda encümen mazbatası oylanır ve kabul edilir.(20)
TBMM’nin 17 Mayıs 1934 tarih ve 809 sayılı kararıyla,(21) Hamidiye’ye Karapapak Aşireti Alayıyla katılan 1890’lardan itibaren görev alan Kahraman Lûtfi, emekli maaşı almayı hak kazanır.
Müzakerede, Hamidiye’nin başka elemanına maaş bağlanıp-bağlanmadığı konuşulmuyor. Binbaşı Kahraman Lûtfi’nin maaş alması, bildiğimiz tek örnek olabilir, ama başkaları da “almamıştır” diyemeyiz.
İMHA YA DA YEDEKLEME HAREKÂTI MI?
Üç Umumi Müfettişlik’le kolonyal sistem oluşturulan Şark, 1920’lerin ortasından itibaren 20-25 yıl askerî harekât bölgesiydi. Bir süredir aklımdaki sorumu paylaşıyorum: Acaba bu ‘iç yeniden fetih’(22) veya ‘merkezileşme’ harekâtının bir gerekçesi de özellikle Hamidiye’ye katılan alayı olan aşiretler miydi? Öyleyse aşiretler ya devletle sözleşmesini ‘yenileyecek’ ya da ‘imha’ edileceklerdi. ‘İmha’nın nedeni hem merkezi iktidara direnmek hem de Kürt meselesinde tavır almak da olabilirdi.
Nitekim öncesinde 1920’ler başında Osmanlı/İstanbul Hükümeti’ni tasfiye sürecinde Batı’da ve İç Anadolu’da, Ankara iktidarıyla ilişki kurmayanlar veya tereddüt gösterenler ‘iç ayaklanma’ gerekçesiyle imha edilmişlerdi.(23)
1920’lerde ve 1930’larda devletin aşiretlerle ilişkisinde önemli teşvik politikası, Ermenilerden, Süryanilerden vesaire Hıristiyan milletlerden kalan emvâl-i metrûke denilen malın-mülkün ‘devlet eliyle’ transferiydi. Elbette aşiretlerden yedeklenen yani sözleşmesini yenileyenler, önceki gasp ettiklerine ilaveten payını alacaktı.
Hatta geçmişte feodalizmin tasfiyesi gerekçesiyle önerilen, ama hiçbir adım atılmayan toprak reformunun neden yapılamayacağı o yıllarda kararlaştırılmıştır. Aşiret egemenliğini, diğer bir deyişle mevcut feodal ilişkiyi korumak amacıyla ‘Kürt meselesi var, toprak reformu yapamayız’ talimatı(24) da verilmiştir.
1925’te Cibranlı ve 1930’da Zilan aşiretlerinin bölgesi askerî harekât sahasıydı.
1897’de (aşiret alayları 7 no’lu dipnotta) Ağrı’da üç (3, 4 ve 5 no’lu) alayı olan aşiret ‘Zilanlı’ ya da ‘Zilan’dır. Cibranlı Aşireti’nin de 1897’de Hınıs’ta dört (31, 32, 33 ve 36 no’lu) alayı vardır. Evraklarda isimler hep sorunlu yazılmıştır. Alayları olan aşiretlerin isminde böylesi yanlışlıklar yapılmıştır; yanlışın bir nedeni de sesli harfi olmayan Arap harfleriyle yazılan Osmanlıca’dan kaynaklanıyor. Mehmet Rezan Ekinci’nin makalesinde(25) Osmanlıca okumayla ilgili bilgilendirme de mevcuttur.
1925’te Şeyd Said’in kayınbiraderi(26) Cibranlı Halit, ‘Şeyh Said İsyanı’ gerekçesiyle Bitlis’te yargılandı ve idam edildi. ‘Şeyh Said Davası’ ise birkaç ay sonra görülmüştür.
1930’da ‘Ağrı İsyanı’ gerekçesiyle Zilan Aşireti bölgesi harekâtına katılan iki asker yıllar sonra Ahmet Kahraman’a anlatmıştır. Ankaralı İpek Yılmaz “Onların Müslüman olduklarını bilmiyorduk” derken, Trabzonlu Dursun Çakıroğlu harekât hakkında bilgi vermiştir: “Ben, hepimiz emir kuluyduk […] Çok kanlı oldu. Çok kişi öldü. Sonradan 600 ölü dediler. Bence daha çoktu. Küçük çocuklar da vardı. Her yaşta işte.”(27)
Cumhuriyet’in Hamidiye’den kalanlara politiği ikiliydi; ya Hamidiye Binbaşısı Kahraman Lûtfi gibi emekli maaşı veya emvâl-i metrûkeden payını almış ve mevcut statüsünü sürdürmüş ya da harekâtla idam ve imha edilmiştir!
NOTLAR:
(1) Selim Deringil, Simgeden Millete, 5. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2019, s. 265-266.
(2) Osmanlı bitti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti teşekkül etti kararı, TBMM’nin 30.10.1922 tarih ve 307 sayılı Osmanlı İmparatorluğunun İnkıraz Bulup [bittiği] Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Teşekkül Ettiğine Dair Kararı, TBMM ZC, dönem: 1, cilt: 24, 30.10.1922, s. 292-298; DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 3, Milliyet Matbaası, İstanbul-1929, s. 149.
(3) İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya göre, Dersim’e 1876’dan 1935’e kadar 11 harekât yapılmıştır, TBMM ZC, dönem: 5, cilt: 7, 25.12.1935, s. 175.
(4) Cihangir Gündoğdu-Vural Genç, Dersim’de Osmanlı Siyaseti, 1880-1913, Kitap Yayınevi, İstanbul-2013, s. 34-167; Jandarma Umum Kumandanlığı, Dersim, 3. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul-2000, s. 162-167.
(5) Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 100-108; Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, çeviren: Ayşen Anadol-Taciser Ulaş Belge, İletişim Yayınları, İstanbul-2017, s. 290-293; Janet Klein, Hamidiye Alayları, İmparatorluğun Sınır Boyları ve Kürt Aşiretleri, çeviren: Renan Akman, İletişim Yayınları, İstanbul-2014, s. 20-22, 43.
(6) Janet Klein, age, s. 96-101, 192; Cihangir Gündoğdu-Vural Genç, age, s. 20; Mehmet Rezan Ekinci’nin makalesi, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Kasım-2017, cilt: 9, sayı: 2(18), s. 706.
(7) Mehmet Rezan Ekinci’nin çalışmasına göre 1897’de 57 alay vardı (rakamlar alay numarasıdır) 1- Karakilise’de [Ağrı’da] 11 alay [Zilanlı (3,4,5 no’lu alaylar), Karapapak (6), Adamanlı (9, 10), Heyderanlı (11, 12), Celalî (37, 38), Şazilî (57)]; 2- Hınıs’ta 7 alay vardı [Cemedanlı (8), Cibranlı (31, 32, 33), Zirkanlı (34, 35), Kars-Susuz’da Cibranlı (36)]; 3- Malazgird’te 8 alay [Sipkanlı (1, 2), Karapapak (7), Hasenanlı (26, 27, 28, 29, 30)]; 4- Erciş’te 9 alay [Lolî (13, 14, 15, 16), Heyderanlı (21, 22, 23, 24, 25)]; 5- Başkale’de 6 alay [Mukrî (17), Milan (18), Şemsikî (19), Şikeftî (20, 56), Takorî (39)]; 6- Mardin’de 10 alay [Millî (41, 42, 43, 44), Karakeçi (45, 46), Tayy (47), Mîran (48, 49), Ertoşî (50)]; 7- Urfa’da 5 alay [Kays (51, 52), Berazî (53, 54, 55)], aktaran Mehmet Rezan Ekinci’nin makalesi, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Kasım-2017, s. 713-717. 6 ve 7’nci alaylarda Karapapaklar ile Kürtler birliktedir ve Sivas-Kangal’da 40. Alay da Karapapaklara aittir (Mehmet Rezan Ekinci, Hamidiye Alaylarında ‘Cündi Terekemeler’: Karapapaklar, Mukaddime, 2022, 13(2), s. 278-314).
(8) Janet Klein, age, s. 49, 55, 185.
(9) Mehmet Rezan Ekinci’nin iki makalesi, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Kasım-2017, s. 703-724 ve Mukaddime, 2022, 13(2), s. 278-314; Janet Klein, age, s. 16, 96.
(10) Janet Klein, age, s. 64.
(11) Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, s. 281-340.
(12) Kürdistan, no: 26, 14.12.1900, aktaran Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, s. 333.
(13) Janet Klein, age, s. 193, 196-197.
(14) Yusuf Akçuraoğlu, Türk Yılı 1928, Türk Tarih Kurumu, Ankara-2009, s. 85 (abç); Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyet’inde Tek-Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923-1931), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 3. basım, İstanbul-1999, s. 118.
(15) Behçet Cemal, Şeyh Sait İsyanı, Sel Yayınları, İstanbul-1955, s. 31, 33.
(16) TBMM ZC, dönem: 4, cilt: 22, 17.5.1934, s. 133-134.
(17) TBMM ZC, dönem: 4, cilt: 22, 17.5.1934, s. 135.
(18) Şark İstiklal Mahkemesi, cilt: 6/1, TBMM Basımevi, Ankara-2016, s. 6.
(19) Cemil Koçak, Umûmî Müfettişlikler (1927-1952), İletişim Yayınları, İstanbul-2003, s. 85.
(20) TBMM ZC, dönem: 4, cilt: 22, 17.5.1934, s. 136 (abç).
(21) Resmî Gazete, sayı: 2708, 23.5.1934, s. 3811.
(22) Tanım için bakınız, François Georgeon, Sultan Abdülhamid, çeviren: Ali Berktay, 6. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2020, s. 365-370.
(23) Hamdi Ertuna, İstiklâl Harbinde Ayaklanmalar (1919-1921), Genelkurmay Basımevi, Ankara-1974.
(24) 24.11.1939 tarih ve 2/12374 sayılı kararnameyle yürürlüğe konulan 3667 Sayılı Kanun’un 1’inci Maddesi’nin B Fıkrasının Sureti Tatbikına Aid Talimatname, Resmî Gazete, 1.12.1939, sayı: 4373, s. 12893-12894; Nevzat Onaran, Türk Nüfus Mühendisliği, Kor Kitap, İstanbul-2017, s. 632-656.
(25) Mehmet Rezan Ekinci’nin makalesi, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Kasım-2017, s. 714-717.
(26) Ahmet Kahraman, Kürt İsyanları (Tedip ve Tenkil), Evrensel Basım Yayın, 2. basım, İstanbul-2004, s. 73.
(27) Ahmet Kahraman, age, s. 239, 246-247.
Nevzat Onaran Kimdir?
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre muhasebecilik yaptı ve ardından ekonomi muhabiri olarak Özgür Gündem, Evrensel dâhil birçok gazete ve dergide çalıştı. Yakın dönem okumalarını Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğinin analizinde yoğunlaştırdı. 1915-1940 dönemini inceleyen dört kitabı yayımlandı.
153 Dersimliye idam ve de CİMER’den yanıt 07 Ocak 2025
Abdülhamid’in Sünni İslam milliyetçiliği 17 Aralık 2024
Seyid Rıza’nın ‘idam dosyasını’ CİMER’e sordum 13 Kasım 2024
Mebus Matyo ve gazeteci Nikos dâhil 35 Rum’a idam 07 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI