20 yıl önce, 20 sene sonra!
Bakın 20-22 sene sonra… Ecevit yok, Yılmaz yok… Bahçeli yine iktidar. Ekonomi yine payidar! Basın-internet vb yasakları, cezaları yine gündemde, katmeriyle! Fakat tekrar söyleyeyim: Bu tür kanunlara sıkı sıkı sarılmaya kadar gelmişse bir iktidar, o yükü bu kanunlar da kaldıramıyor işte.
“Milenium”un başıydı.
DSP-ANAP-MHP koalisyonu. Yani Ecevit (Hüsamettin Özkan)-Yılmaz-Bahçeli.
Büyük depremde binlerce canını veren, ruhu da enkaza dönen ülke, adım adım ekonomik krize de batmaktaydı.
Bugün artık o gazetelerinin, TV’lerinin sahibi olmayan, bütün ihtiraslarıyla birlikte hepsini iktidara devreden büyük medya patronlarının siparişi bir kanun Meclis’ten çıkmış, baskılara, şantaja boyun eğmeyen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto etmişti.
Üçlü koalisyon ile “yandaş medyası”nın hesabı, bir yıl boyunca hiç değişiklik yapılmazsa, kanunun bu kez vetoya takılmadan geçeceğiydi.
(Bugün resmen ve fiilen Cumhurbaşkanı’nın öyle bir veto fonksiyonu kalmadı; zaten kanunu kendileri pişiriyor! Kuvvetler ayrılığını kaybedip kudrete teslim olmuş bir sistem. Bravo AKP’li demokratlar!)
Neyse…
Kanunun özü şuydu:
Medya patronları banka sahibi olmanın, başka işler yapmanın “RTÜK’sel kanuni” çerçevesini istiyordu, ki fiilen durum oydu zaten…
Ama bilhassa Bahçeli ve MHP’nin de arzusuyla, pakete bir de “basın kanunu” eklenmişti:
Gazetecilere hapis, internete gözaltı vb.
Bakın 20-22 sene sonra…
Ecevit yok, Yılmaz yok… Bahçeli yine iktidar.
Ekonomi yine payidar!
Basın-internet vb yasakları, cezaları yine gündemde, katmeriyle!
Neyse…
O kanun kanunlaşsın, bir daha veto edilmesin diye, bugün kimini çok demokrat ve muhalif bildiğiniz büyük büyük gazeteciler, gazete-TV yönetiyorlarsa, kanunun reklamını ve Sezer’e şantajı da yönetmişlerdi…
Onların yazar, çizer ve bugün komple muhalif olanları da, kanunda arada bir değişiklik yapılıp da tekrar veto menziline girmesin diye, bırakın patronun kazancını kârını, meslektaşlarına hapis getiren pakete bile “gık” diyememişlerdi.
“Gak guk” demiş olabilirler!
Neyse…
O günün Refah sonrası Fazilet Partisi de bu kanuna karşı cansiperane tavır alıyor, Yeni Şafak gibi gazeteler “basın özgürlüğü için” çırpınıyordu!
Evet, mesele demokrasi ve basın özgürlüğüydü gülüm!
Neyse…
O kanun öylecene, kankasıyla bankasıyla, ezasıyla cezasıyla çıktı.
Fakat hayırlı, uğurlu geldi mi, sen söyle 20 sene öncenin ilkeli, tutarlı muhalifi kardeşim?
Gelmedi!
Gelemez çünkü.
Ekonomik krizle, bugünkülerden çok daha hafif olan kanunu da alıp gitti koalisyon iktidarı.
Sayın Bahçeli mutlaka hatırlıyordur.
Çünkü bugün yine ellerinde öyle bir “totem” var!
Hayırlı mıdır? Bilmem. Uğurlu mudur? Bilemem.
Bugünkü manzara zaten, medya patronunun başka işlere girmesi değil; başka işlerin, hem de iktidar ortağı bir sürü işin, bankaları da kullanarak, kamu kaynaklarını emerek medyayı ele geçirip bir de muhteris beceriksizlikle tüketerek, biat-itaat ile gazeteciliği de bitirmesi!
Bugünkü manzara zaten, gazetecilerin kolayca hapsedildiği, sosyal medyanın av sahasına dönüştüğü, “yandaş” yalanlar, hakaretler ve tehditlerin, ister üst seviyelerden ister trol veya gazeteci kılıklılardan gelsin, serbest olması ama bir eleştirinin dahi hakaret sayılıp üstüne çullanılması!
Bugünkü manzara zaten şöyle:
Fırdöndülüğün eski ve yeni cephelerindeki arkadaşlardan…
Dünün medya üç maymunları, bugün epeydir demokrasi, özgürlükler, basın özgürlüğü adına muhalif…
Dünün demokrasi, özgürlükler, basın özgürlüğü adına muhalifleri, bugün maymundan da beter.
Tutarlı olan tek kişi Sayın Bahçeli.
20-22 sene önce de bunu istiyordu, 20-22 sene sonra da!
Tamam, o zaman bu iktidarın devirdiği koalisyondaydı; arada bu iktidarın en sert karşıtıydı ama nihayetinde iktidar ortaklığı ve “anti-demokratik” kanunlara yatkınlık, yakınlık, muktedirlik yeniden tesis edilmiş durumda.
Fakat tekrar söyleyeyim:
Bu tür kanunlara sıkı sıkı sarılmaya kadar gelmişse bir iktidar, o yükü bu kanunlar da kaldıramıyor işte.
İstatistiki olarak öyle en azından.
Çünkü baskıyı, kötüyü, tahakkümü, kibri temsil etmek ve azdırmak; şans, kısmet, nasip, hayır, uğur, talih de getirmiyor.
Memlekete ve millete derken, sahiplerine de.
Belki yanılıyorumdur.
Ama ya yanılmıyorsam!