2020, toplumun bilime bakışını değiştirdi

2020 yılında halkın bilime duyduğu iştah, puslu zamanlardaki kesin bilgi arayışımız nedeniyle tatmin edilemez hale geldi, bilime bakışta büyük bir değişime tanıklık ettik. Halkın bilime yönelik iştahı hiç bu denli güçlü olmamıştı. Bilimsel bilginin siyasallaşması da bu yıl çağ atladı.

Google Haberlere Abone ol

Jim El Halili

DUVAR - Geçmişte, Covid öncesi sakin ve masum zamanlarda, bilim insanlarının toplumda oynadıkları rol çok daha basit görünüyordu. Mesele işimizi halka açıklamaya geldiğinde, nerede durduğumuzu biliyorduk. Bu yer, yeni bir parçacığa veya öte gezegene dair bir keşfi duyurmak gibi heyecan vericiydi; yahut günlük deneyimlerden çok uzak olan konuları anlamaya çalışan kayıtsız bir dünya tarafından tamamen görmezden geliniyordu. Şu anda inanması imkânsız gibi görünüyor olsa da geçmişte -bugünün neredeyse süper kahramanları veya kötü adamları olan- epidemiyologların, immünologların ve virologların uzmanlık alanları hakkında konuşmak için kendilerine bir yayın saati veya sütun verildiğini yalnızca hayal edebildikleri zamanlar yaşandı.

Dünya nasıl da değişti. 2020 yılında halkın bilime dair iştahı, puslu zamanlardaki kesin bilgi arayışımız nedeniyle tatmin edilemez hale geldi; aslında, bilimin toplumdaki rolüne bakışta büyük bir değişime tanıklık ettik. Medya ve geniş halk kesimleri, bilimsel araştırmaların nasıl yürütüldüğünü ve iddialarının nasıl sınandığını bilmek istedi ve bilim insanlarının kendi yollarını nasıl bulduklarını ve çalışmalarını nasıl ilettiklerini daha önce hiç olmadığı kadar ayrıntılı biçimde inceledi. Yani, bu en zor yıllardan bizi ileriye taşıyacak bazı olumlu şeyler varsa, bunlardan biri, Sars-CoV-2 virüsünü anlama ve onu yenmenin yollarını bulma yarışının daha geniş bağlamda bilimsel araştırma çabalarının değerini vurgulaması olabilir.

BİLİMİN SALGINLA İMTİHANI

Salgından önce, uzmanların görmezden gelinmesi hususunda endişe verici bir kültürel dönem yaşanmış, güya insanlar onlardan bıkmıştı: Buna karşın, bu yıl, ister basit hijyen, sosyal mesafe, yüz maskesi kullanma veya aşı yaptırma gibi konularda, isterse de ‘bilime güvenin’ ve ‘bilimsel tavsiyelere uyun’ gibi çağrılarda olsun, halk büyük oranda hızlı bir şekilde yanıt verdi. Bilim insanları için bu durum yeni bir güçlüğü ortaya çıkardı: Bu, spot ışıkların altına çıkan birçok kişi tarafından hevesle kabul edilen bir sorundu. 

Onların işi, heyecan verici keşifler hakkında halkın zararsız merakını beslemek değildi -geçen yıl da böyle değildi-; bundan çok, politika yapıcılara yol göstermek, daha geniş bağlamda kamuoyuna bu tavsiyelerin bir sonucu olarak kabul edilen ve çoğunlukla destek görmeyen politikalara gerekçe sağlamak ve aynı zamanda dünyanın dört bir yanında görünmez bir düşmanı anlamaya ve onu yenmeye çalışan laboratuvar araştırmalarının ilerlemesidir.

Geçtiğimiz yıl boyunca, birçok bilim insanı yalnızca hayat kurtarma amacını taşıyan bir yarışta her zamankinden daha hızlı ve sert koşullarda çalışmak zorunda kalmadı, aynı zamanda gerçekleştirdikleri ilerlemeler hakkında düzenli biçimde bilgilendirme yapmaları gerekti. Bu zaman zarfında, bilimin içerdiği ve belirsizliğin önemi, neticelerin tekrarlanabilirliği, veri birikimi aracılığıyla bir resmin aşamalı biçimde tamamlanması ve bu resim eksik olduğunda hata yapmanın kaçınılmazlığı gibi süreçleri ve bilimsel bilginin nasıl kazanıldığını açıklamak zorunda olduklarını fark ettiler.

TOPLUM DOĞRU BİLGİ ARAYIŞINDA

Bu harekete geçme çağrısının başarısı, günlük bilim haberleri ve tavsiyeleri konusunda basının ve halkın açlığını beslemek açısından o kadar başarılı oldu ki, artık hemen herkesin üstel eğriler, yanlış pozitifler ve R değerleri hakkında en azından temel bir anlayışa sahip olması gerektiğini düşünmek akla yatkın görünüyor. Bu türden teknik kavramlar, artık tıpkı hava durumu hakkında konuştuğumuz gibi rahatça ve düzenli biçimde tartışılıyor. Bilimin büyük kısmı birçok insan tarafından bilinmese de halkın bilime ve bilim insanlarına olan güveni belki de hiç olmadığı kadar yüksek bir seviyeye ulaştı. Ve şimdi, bu felâketvari yılın sonuna gelmişken, bilim, her biri virüse karşı mücadele etmek amacıyla kendine has moleküler mühimmat üretmek için genetik talimatlar veren etkileyici bir aşı yelpazesi üreterek, engebeli yolculuğundan muzaffer bir şekilde çıkıyor.

Belki şimdi tüm bu büyük bilimsel beyinler araştırma laboratuvarlarının sakin ortamına geri dönecek ve daha az medyatik biçimde kaldıkları yerden çalışmalarına devam edecekler. Muhtemelen böyle olacak. Fakat bilimsel yöntem hakkındaki tüm bu konuşmalar, herkesin mesajı almadığı ve konuşmaların çoğunun tartışmalı olduğu gerçeğinin de altını çiziyor. Ve bundan ötürü, 2021’de hepimiz bilimin sunduğu araçları kullanmalıyız: Bu, hataları ve yanlış bilgileri ortadan kaldırmak için güvenilir kanıt, eleştirel düşünme, açık tartışma ve yeni veriler ışığında fikirlerimizi gözden geçirmeye yönelik bir istektir. Bu husus, önümüzdeki hafta ve aylarda hayati bir öneme sahip olacak.

ENDİŞELERİN ÜSTESİNDEN DOĞRULARLA GELİNİR

Kitlesel aşılama programlarının başlaması nedeniyle hatalı bir güvenlik duygusuna kapılan birçok insanın, kendilerini Covid-19'un da Noel tatiline girdiğine ikna ederek gardlarını düşürmesinden endişe ediyorum. Diğer yandan, aşının güvenilirliği hakkında yeterli kontroller yapılmadan çok hızlı bir şekilde uygulamaya geçilmesi nedeniyle endişeli olan ya da daha aptalca, genel olarak aşılardan kaçınılması gerektiğine inanarak aşılanmayı reddedecek önemli bir azınlık da söz konusu. Bu durumda, özellikle de virüsün kendisinden daha hızlı yayılabilirken, toplum bu tür yanlış bilgilere nasıl tepki vermeli?

İnsanların Covid salgınının bir aldatmaca olduğu ya da aşıların zihin kontrol aracı olarak kullanılacağı gibi saçma ve yanlış anlatılara inanma eğilimi, gerçek bir endişe kaynağı olabilir mi? Tabii ki olabilir. Peki bu şaşırtıcı mı? Tam olarak değil; çünkü komplo teorileri yeni bir olgu değildir. Dedikodu yapmak, uydurmak, abartmak insan doğasına dahildir; iktidardakiler ise politik veya finansal amaçları doğrultusunda daima propaganda veya gerçeğin çarpıtılması araçlarını kullanacaktır. Bilgi bombardımanı yaşadığımız bir çağda, birçok insanın gerçeği yalandan ayırması zor olabilir; çünkü çok fazla insan ‘zayıf bilgi okuryazarlığı’ diye adlandırabileceğimiz bir sorun yaşamaktadır.

Hepimiz yanıtlar arıyoruz ama nereye bakacağımızı ve kime güveneceğimizi bilmemiz gerekiyor. Örneğin yeni Covid aşılarını ele alalım: Bilim insanları, yeni aşıların güvenli ve etkili olup olmadığını öğrenmek için yürütülen ve on binlerce gönüllüyü kapsayan rastgele kontrol çalışmalarının mümkün olduğunca iyi olduğunu gayet iyi anlıyorlar. Bunlar, kanıta dayalı bilimin altın standardıdır. Peki bu güvenilir bilgi toplama süreci daha yaygın biçimde halk tarafından da anlaşılıyor mu? Aşılar gibi konularda anlatılan sahte hikayelerin akıntısına kapılacak birçok insan mevcut; bu sahte hikayelerin büyük kısmı ideolojik olarak yönlendirilmektedir ve çevrimiçi ortamda kolayca ulaşılabilir durumdadır.

BİLGİNİN SİYASALLAŞMASINI ENGELLEMELİYİZ

Bilimsel bilginin siyasallaşması bu yıl çağ atladı ancak hayatımız üzerinde bu kadar doğrudan bir etkisi olduğunda muhtemelen bu durum kaçınılmazdır. Özellikle salgın esnasında kutuplaşmış görüşlerden oluşan bu mayın tarlasında gezinmek, hem bilim insanları hem de bilim insanı olmayanlar için gerçek bir güçlük oldu. Diğer yandan, bu durum bizi, akılcı ve eleştirel düşünmenin önemini açık ve samimi bir şekilde müzakere etmekten ve tartışmayı sürdürmekten caydırmamalı.

Bütün bunlar önemli ama yalnızca salgından kurtuluşumuzu görmek için değil. Önümüzde yatan birçok mücadele için, yanlış bilgilerle mücadele etmek ve toplumun bilime olan güvenini korumak gerekir. 21'inci yüzyılda insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük sorunlarla başa çıkabilme becerisi, ister iklim krizi olsun, ister hastalıkları ve yoksulluğu ortadan kaldırmak, ister yaşanacak yeni salgınlar, ister sadece kendimiz ve evrendeki yerimiz hakkında daha fazla bilgi edinmek olsun, her şey açıklık ve işbirliğine bağlı. 

İnsanlığın hayatta kalmasını sağlamanın yükünü omuzlamak yalnızca bilim insanlarına bırakılmamalı. Politikacılar, medya ve halkın tamamı, tıpkı geçen yıl olduğu gibi, oynaması gereken bir role sahip. Belki de 2020 boyunca öğrendiğimiz bu yeni dersler, karanlık Covid bulutu karşısında gerçek bir umut ışığı olabilir.

Makalenin orijinali The Guardian gazetesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)