YAZARLAR

2022 Dünya Kupası Arap Rönesansı mı?

Katar Dünya Kupası'nda yaratmaya çalıştığı ikonografi ile, Avrupa medeniyeti ile boy ölçüşmeye, hesaplaşmaya ve onu aşmaya, dahası bir tür Arap/Katar Rönesansı, yaratmaya çalışıyor gibi. Belki Katar’dan başlayacak Arap Rönesansı'nın doğacağı yer, Morgan Freeman’ın en başta söylediği gibi bir Bedevi çadırı değildir de mağara imgesinden tevarüs eden bir vajina ya da tersidir? Ki en azından sembolik düzlemde böyle düşünmek için elimizde büyük bir psikoloji ve antropoloji literatürü var.

Gazinolar üzerine yüksek lisans çalışması yürütmek için en sık gittiğim mekanlardan birisinin sahibi olan İmpala, hem komşumuz hem de babamın ahbabıydı. Elinden geldiğince de yaptığım çalışmada bana yardımcı olurdu. Gene, bir akşam onun müdüriyet odasında, müdavimler, müşteriler, alem, kadınlar üzerine konuşurken, salonda birdenbire bir gürültü koptu. Normal olarak, gürültünün çıktığı masaya doğru koştuk; bütün garsonlar, kadınlar, itişip-kakışmanın eşlik ettiği gayet ateşli bir tartışmanın sürdüğü bir masanın başına toplanmışlardı. Yörenin hayvancılıkla geçinen kalantorlarından birisinin uzun süredir ‘yazıldığı’ bir konsomatris vardı. Kadın bu kalantorun masasına gelmeden önceki masada bir başka müşteri ile oturmuş ve o müşteri, konsomatris kadının ayakkabısından şampanya içerek ‘jet set’ yapmış ve gecenin yıldızı olmuştu. Kalantor bu duruma çok içerlemiş, diğer müşteriye kurulmuştu, haliyle el yükseltmesi gerekiyordu. Bir yana çek defterini koymuş, diğer yana da ahırının pisliğine bulanmış samanlar ve çamurlu yollardan dolayı, ayakkabıdan ziyade kötü dökülmüş bir kerpiç tuğlayı andıran ayakkabısının tekini koymuş; kadına işte bu ayakkabıdan rakı içerse, çek defterine istediği kadar sıfır atma hakkı vereceğini söylemişti. Bunun üzerine kadın, rakı şişesini kalantorun kafasına yerleştirmişti. Diğer kadınlar konsomatris arkadaşlarını teskin etmeye çalışırken, garsonlar da kalantorun kafaya peçete ile tampon yapıp “abi ne bilsin senin kıymetini, senin ayakkabından biz içeriz abi, tadımız kaçmasın abi” diye yalakalık yaparak gecenin dümenini sürdürmeye çalışıyorlardı.

Katar’da Dünya Kupası başladığından beri, Katarlı zenginler ortaya ortaya “parasıyla değil mi kardeşim” edasıyla geğirdikçe aklıma bu hikâyenin görüntüleri geliyor. Bütün marazlara (faşizm = futbol, fado, fiesta vb…), bütün tartışmalara (rüşvet, endüstriyalizm, amatör ruh mu profesyonel tutum mu vb..) bütün bilir-bilmez lakırdılara rağmen, futbol modern dünyanın yarattığı en büyük sportif, sosyo-kültürel, iktisadi ve diplomatik olaylardan birisi ve stadyumlarda yatıp kalkan, deplasman peşinde ailesini bitiren taraftardan, benim gibi dört yılda bir televizyon başına oturanlara kadar oldukça geniş bir izleyici kitlesi var.

Her dünya kupasının siyasi, iktisadi, kültürel bir dizi skandalı olur. Bu da belki şovun bir parçası. Ama bu sene karşı karşıya kaldığımız skandal, şovun sınırlarını zorlayan, hatta bunun bir Dünya Kupası olup olmadığı yönünde tartışmalar eşliğinde süren bir skandal. Zira, burada karşı karşıya olduğumuz şey, kabul edilebilir dünya kültürü içerisinde, statü sahibi olmadan sermaye sahibi olmuş görgüsüzlüğün kendini mutenalaştırmak için, futbola musallat oluşu… Şu rakı şişesini kalantorun kafasına yerleştiren konsomatrisin haysiyetinden zerre miskal nasiplenmemiş dünyanın dümenine yapışmış pek çok ünlü; Pirlo, Beckham, Shakira ve tabii bol yoğurtlu iskender siparişini bile, vahiy gibi terennüm ettirebilecek ulvi bir sese sahip olan Morgan Freeman, o taşra gazinosunda pervane olan garsonlardan aşağı kalır değiller…

2022 Katar Dünya Kupası'ndaki rüşvet skandalları, FIFA yöneticilerinin ikiyüzlü tutumu, sayılarını bile tam olarak bilemediğimiz kadar yoksul işçinin statlara gömülü olduğu, içki yasağı, LGBTİ+++ düşmanlığı çokça konuşuldu. Bunların tümüne katılmamak elde değil, ben burada daha ziyade, kupanın şovuna, mimarisine, koreografisine sinmiş olan ikonografinin, imgelerine, imajlarına değinmeye çalışacağım. Zira, burada karşı karşıya olduğumuz şey, basit bir şov bizınıs hikayesi değil. Katar Dünya Kupası'nda yaratmaya çalıştığı ikonografi ile, Avrupa medeniyeti (pek çok bakımdan eleştirdiğimiz) ile boy ölçüşmeye, hesaplaşmaya ve onu aşmaya, dahası bir tür Arap/Katar Rönesansı, yaratmaya çalışıyor gibi. Ne var ki, (self) oryantalizm ve buna bağlı toksik erkekliklerini bir kenara bırakırsak, Avrupa medeniyetini bırakınız aşmayı, bırakınız mimetik bir şekilde taklit etmeyi, kitch ve oryantal bir versiyonunu yaratmaktan başka bir şey yapamıyorlar.

MİMESİS

Michalengelo - Adem'in Yaratılışı Tablosu. 
Morgan Freeman ve Ghanim Al Muftah, Dünya Kupası 2022 açılış konuşmasında. 

16. yüzyıldan itibaren Avrupa’da başlayan ve bütün dünyayı etkileyip dönüştüren, sanatsal akımlara Rönesans deniyor; yeniden doğuş anlamına geliyor. Burada bahsedilen yeniden doğuş, yalnızca bir medeniyetin yeniden doğuşu değil, bu medeniyeti mayalayacağı düşünülen ve orta çağların çöküntülerinin altında kalmış estetik, felsefi, siyasi öğelerin yeniden doğuşu. Ama bu doğuş da mimetik bir taklit, mimari oranların ve estetik değerlerin yaratacağı duygulanımların mimesisi.

Katarlı zenginler, Venedikli ve Floransalı 16. yüzyıl zenginlerinden daha zengin ve daha imkân sahibi insanlar olarak, elbette ki Arap Rönesansı'nı Katar’dan başlatmak istiyor olabilirler. Belki de Michalengelo’nun Adem’in Doğuşu eserine tesadüfen benzeyen belki de son derece bilinçli bir koreografi ile Rönesans mimesisine yapılan bir gönderme bu açılış konuşmasındaki sahne. Her durumda espri değişmiyor, Michalengelo, Sistine Şapeli’nde Adem ile tanrının kırılgan teması ile "tanrı mı insanı, insan mı tanrıyı yarattı" meselesi üzerinden Hıristiyan teolojisi ile antik paganizm arasında bir köprü inşa etmeye çalışıyor ve Rönesans’ın köşe taşlarından birisini yerleştiriyordu…  Al Muftah ve Freeman bu sorgulamaya gerek görmüyorlar; Freeman, "Burada büyük bir kabile olarak toplandık, Dünya da hepimizin yaşadığı çadır” dedikten sonra, Al Muftah da ona Kur’an’dan bir ayet ile yanıt veriyor: "Sizi dünyaya uluslar ve kabileler olarak dağıttık ki birbirinizin farklılıklarından öğrenebilin ve farklılıklardaki güzelliği bulun" .

Kendi içindeki farklılıklara bile katlanamayan (Katar selefiliği ve Suud Vehabiliği tam olarak dinsel yorumların bile reddidir) yöneticilerin, günahlarının kefareti ya da bir tür vicdan gösterisi olarak Al Mutaf ile kölelikten zirveye çıkmış bir tür new age rahibini aynı sahnede buluşturmuşken, farklılıklar hakkında konuşturmaları elbette harika, peki ama gerçekten çadırlarda yaşayan milyarlarca insan ve bu kupanın ihtişamı için bu milyarların içinden kurban edilen 3-4 bin yoksul…

(SELF) ORYANTALİZM

Katarlılar, Avrupalı modern insanın bir tür homo-videns[1] (bakan insan) olduğunu biliyor. Dahası, bütün Avrupa edebiyatındaki imgelerin, sanatındaki perspektifin ve mimari oranlarının, Doğuya bakarak geliştiğini de biliyorlar. Bu yüzden, kendilerini Afrikalı Araplar olarak değil, beyaz adamın görmek istediği, oryantal nesneler olarak takdim ediyorlar.

Modern dünyanın en onurlu entelektüellerinden birisi olan Edward Said’in bütün çabası, Avrupa’nın kendisini inşa etmeye çalışırken, Doğuyu coğrafi, ontolojik ve epistemolojik (Nebati başkana selam) olarak yerleştirdiği pozisyonun, antropoloji, resim, edebiyat ve siyaset aracılığıyla üretilmiş bir ikincillik pozisyonu olduğunun ifşası olmuştur. Burada temel mesele, Batının Doğu hakkında birtakım imajlar üretmesi ve bu imajların içini belirli bir bilgi ile doldurmasıdır. "Tembel, çıkarcı, hinoğlu hin, pis Doğu". Ama bu çoğunlukla erkeklerle ilgili bir imgelemdir, kadınlar, antik dünyadan kalıntılar ve doğa Avrupalı müstevliler tarafından kurtarılmayı beklemekte, dahası arzulamaktadır. Bu yüzden bir yandan bakımsızlığı, diğer yandan pitoresk güzelliği vurgulamak için antik kalıntılardan sarkan sarmaşıklar ve tatminsizlikten kıvranan kadınlar neredeyse aynı Fibocci dizisinin oranlarıyla oryantal resimlerde temsil edilirler. Bu pitoreski, bu güzel kadınları ve bu antik kalıntıları "iğrenç Doğulu erkeğin" elinden kurtarmak, elbette beyaz adamın angaryasıdır.

Zalim, Doğulu, çirkin erkek ve kurtarılmayı bekleyen kadın, mimari ve doğa imgesi, Jean-Leon Gerome’dan Paul Cezanne’a 18-20. yüzyılın en önemli resim janrlarından birisi olan oryantal resmi boydan boya kat eder.

(Solda) Leon Gerome "Başıbozuklar ve Dansöz" tablosu. (Sağda) Myriam Fares, 2022 Kupası şarkısı “Taka Tuka” resmi klibinde, oryantalist imgeyi çağıran bir koreografi. 

Bu kurtarılmayı bekleyenler sonrasında, (Said’in çok doğru bir şekilde tarif ettiği üzere, oryantalizm emperyalizmin keşif koludur) başka emperyalist ideoloji merkezleri tarafından en fazla kullanılan imajlardan olur; Hollywood sineması örneğin kovboyların, deniz kuvvetlerinin ve komandoların kurtardığı, Latin dilberler (mulata), Uzakdoğulular ve siyahilerle doludur.

(Solda) Pitbull’un Fireball klibinden bir Holywood imgesi, “ateşli” Latino mulatolar. (Sağda)  Nicci Minaj, 2022 Kupası şarkısı “Taka Tuka” resmi klibinde, Hollywood imgesini takip ediyor. 

Katar 2022’de kullanılan imajlar, Said, Fanon, Memmi gibi anti-koloniyallerin çoktan harcadığı oryantal imgeyi yeniden diriltmeye çalışır gibidir. Üstelik, şampiyonanın resmi parçası olan Taka-Tuka’nın Arapça versiyonunda kadınların oryantal dans yaptığı sahnede kadınların yüzü ve vücutlarının önemli bir kısmı açıktır, aynı şekilde Nicci Minaj da Hollywood’un Latin kolonyal imgesini çağıracak şekilde Katar otobüsündeki yerini almıştır, ama erkeklerin yüzü kapalıdır. Oysa gündelik hayatta tam tersidir, erkeklerin yüzü açık, kadınların yüzleri ve vücutları alabildiğine kapalıdır… Dünya kupasını düzenleyen organizasyon teknik olarak, bir köle tacirinin beyaz efendilere cariye beğendirmesine benzer bir şekilde, Batılı bir gözün Doğuyu görmek istediği şekilde kadını örterek açar, onu otantik bir imge ve egzotik bir beğeni parçası kılmaya çalışarak oryantalizmin ruhlarını diriltmeye çalışır.

FALLİK İMGE OLARAK KUPA, VAJİNAL STADYUMLAR YA DA ERKEKLİK TOKSİKOLOJİSİNE GİRİŞ

Egemenlik/ kutsallık, savaş, üretim/bereket, bunlar pek çok bakımdan fallik imge ile eşitlenmiş şeyler. Öte yandan, kıymetli metal (altın, demir vb..) ve bu metallerden yapılmış başka işlevleri de olan çoğunlukla fallik biçimli objeler de bu fallik imgeye sürekli göndermelerde bulunur. Örneğin bugün tümüyle işlevsel olarak baksak da, bundan 50 bin yıl önce, bir metal yalnızca meteorit olarak dünyada bulunabildiği için, tanrısal hikmetlere de sahipti ve fallik bir imge olarak tasarlanmış bir amulet ya da bir kılıç, tanrısal hikmeti erkeğin fallusuna iliştirmeye de yarardı. Günümüzde de, mimariden gündelik objelere kadar, erektif objenin etrafında dönen bu sertlik, diklik, yükseklik ve başka başka ENNN’lerin fallusa bir tür ibadetmişçesine dinmeyen göndermeleri bu yüzdendir.

Katar’da Dünya Kupası'nın açılış seremonilerinden birisinde kılıçlı erkek koreograflar.

Erkeği ve erkekler dünyasını genel olarak, kadınsı boşluğun içinde sönüp gitmek, tükenmek ve kaybolmak kadar endişelendiren başka bir şey yoktur (Bkz. skor lakırdıları). Başka türlü söylersek, erkek dünyanın endişeleri büyük oranda, kadınsı helezonik çekiciliğin içinde yitip gitme endişeleri ile doludur[2]. Bu yüzden, mimari yükseklik, karakteristik dik başlılık, erektif sertlik, dilde, mimaride, simgesel dünyada sürekli üretilir. Bu imgenin tersi olarak, erkeği ve onun erkekliğini yiyip bitiren vagina denta gibi antik öğeler ya da erkeğin erkekliğini kurutan, kız kuruları imgesi hiç tükenmez. Bütün bir insanlık tarihi boyunca, kullanılan muskalar, nazar boncukları ve benzeri amuletlerin fallik objelerden türetilmiş olmasının sebebi budur. Bir yandan kem gözlerdeki kurutuculuk diğer yandan fallik nesnenin hayat veren ıslaklığı… Bu yüzden, iğneler, kılıçlar gibi fallik nesneler ve en az onlar kadar delici işleve ve yaşam için gerekli ıslaklığa sahip olan göz (nazar/bakış olarak) de, yaşam veren, nazardan koruyan, bereketi sağlayan nesneler olarak, tarih boyunca kullanılmıştır[3].

Donald Trump ve Suudi hanedanlar kılıç şovu yapıyor (2017).

Dünya Kupası'nın kendisine ve onun imgelerine sinmiş olan fallik stilizasyon, binlerce yıldan beri birikmiş olan kollektif bilinç dışının ona bir mirası ve bu fallik stilizasyon aslında, bundan 3-4 bin yıl önce, kentlerin girişlerine bir tür nazarlık olarak konulan ya da Diyonizyak törenlerde kullanılan phalloslardan çok farklı değildir.

Bu yüzden yetişkin erkeklerin, ergen siyaseti içerisinde sürekli kılıçla, bıçakla boy göstermesini bir tür simgesel mastürbasyon olarak değerlendirmek çok yanlış değildir.

Katar El Vakrah Stadyumu

Peki, vajinal ikonografiyi alenen çağıran bu stadyumu ne yapmalı? Belki Katar’dan başlayacak Arap Rönesansı'nın doğacağı yer, Morgan Freeman’ın en başta söylediği gibi bir Bedevi çadırı değildir de mağara imgesinden tevarüs eden bir vajina ya da tersidir? Ki en azından sembolik düzlemde böyle düşünmek için elimizde büyük bir psikoloji ve antropoloji literatürü var. Üstelik, her fırsatta eline kılıç alıp meydana çıkan bu ergenlere ait fallik şişme dünya kupasının tam da Katar’ın açılış maçının oynadığı esnada sönerek devrilmesinin tarihin cilvesi olmaktan öte anlamları olduğu gibi (Lacan’ın kulakları çınlasın).

Ama daha da önemlisi, şişmeyen balonlar gibi dolmayan stadların da tam da o kadınsı boşluk içinde kaybolma endişesinden beslenen erkeklik korkularını tetiklemesi ve dolayısıyla körfez ağalarının okşandıkça kabaran erektif gururlarının yelkenlerini suya indirmemek için, vajinal boşluğun helezonik dünyasında kaybolmamak için bulduğu harika önlemler: Yani, stadlarının temellerinin ölü yoksullarla doldurulmasının ardından, tribünlerinin de diri yoksullarla doldurulması…

[1] Bkz. Giovanni Sartori, Homo Videns

[2] Bu konuda daha ayrıntılı okuma yapmak için, Saime Tuğrul’un Ebedi Kutsal, Ezeli Kurban kitabına bakılabilir.

[3] Bu konuda, Özgür Taburoğlu’nun Nazar, Başkası Nasıl Görür isimli çalışmasına ve Catherine John’un Sex or symbol: Erotic images of Greece and Rome isimli çalışmalarına bakılabilir.


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.