2025 seçimlerine giderken-2
Erdoğan’ın kazanması durumunda mevcut iktidar yapısı kalıcılaşabilir. O sebeple biz sadece bir cumhurbaşkanını değil bir rejimi seçiyoruz: Ya tek adam diktatörlüğü ya demokrasi.
Ahmet Saymadi*
Türkiye seçim sistemi açısından 1950 genel seçimlerinden sonraki en kritik seçime gidiyor. Seçimlere sadece 47 gün kaldı, Türkiye nefesini tuttu 47’den geriye doğru sayıyor. Seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı olmak için imza verme tarihi dün gece son buldu. Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhur İttifakı’nın adayı ise Recep Tayyip Erdoğan. HDP aday çıkarmayacağını belirtti. Henüz bir aday ismi vermedi ama yaptığı açıklamanın içeriği Kemal Kılıçdaroğlu’nu işaret etti. Bir de 100 bin imza toplayan Muharrem İnce ve Sinan Oğan var.
Yazının başında belirteyim: Bu yazı Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını, Cumhur İttifakı’nın da meclis çoğunluğunu kaybedeceği ön kabulüyle yazılıyor. Yazı daha önce yazdığım ‘2025 seçimlerine giderken’ başlıklı yazının bir devamı.
Muharrem İnce’nin ve Sinan Oğan’ın adaylıklarının muhalefetin oylarını böleceğine veya seçim sonuçlarını Erdoğan lehine değiştirebileceğine dair bir kanı var. Ancak bu doğru bir kanı değil. Her seçimde esas yarışan adayları beğenmeyen, tepki oyu kullanmak isteyen insanların kullandığı bir oy yüzdesi var. Bu seçimde yarışan esas adaylara tepkili olanlar ya sandığa gitmeyecek ya da İnce ve Oğan gibi alternatiflere yönelecek. Sandığa yansımayan oylar ve alternatif adaylar seçim sonuçlarını etkilemeyecek.
Yaptığımız çoğu değerlendirmede bu seçimlerin ‘Tarihsel öneme sahip’ olduğu vurgusunu yapıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nde tarihsel öneme sahip en önemli seçim tek parti rejiminden çıkıp, çok partili sisteme geçtiğimiz 1950 seçimidir. 1950’ye kadar tek elde toplanmış iktidar, 1950 seçimleriyle birlikte sandıktan gelen partinin, mevcut devlet iktidarının yanına iktidar ortağı olmasıyla ikili bir iktidara dönüşmüştür. 60 yıllık ikili iktidar yapısı bir dizi seçimin ve 2010’daki anayasa değişikliğinin ardından değişti. İktidar Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü'den sonra yeniden tek elde toplandı. Bugün ülkede bir tek adam rejimi var. Bu seçimleri Erdoğan’ın kazanması durumunda mevcut iktidar yapısı kalıcılaşabilir, Türkiye, Rusya gibi seçimlerin bir daha yapılmadığı, yapılsa da kâğıt üzerinde yapıldığı bir ülkeye dönüşebilir. O sebeple biz sadece bir cumhurbaşkanını değil bir rejimi seçiyoruz: Ya tek adam diktatörlüğü ya demokrasi.
Cumhurbaşkanı seçimi stratejik öneme sahip. Toplum bunun farkında. Türkiye’de her seçimde stratejik bir oy yönelimi oluyor. 2002 seçimlerinde MHP, ANAP ve DYP baraj altında kalmıştı, ardından ANAP ve DYP çözülmüştü. 2007 seçimlerinde MHP’nin barajı aşması için seçmenin bir kısmı, MHP’li olmadığı halde MHP’ye oy vermişti. 7 Haziran 2015 seçimlerinde ise stratejik oy HDP’ye verilen oydu. HDP’nin barajı aşamaması durumunda Kürt illerindeki bütün milletvekillikleri AKP’ye gidiyordu. Bunun olmaması için HDP’li olmayan bir kısım seçmen HDP’ye oy verdi. Bu seçimlerde stratejik oylar Erdoğan’ın karşısındaki en güçlü adaya gidecek: Yani Kemal Kılıçdaroğlu’na.
Ancak seçimleri kazanmış olmak tam anlamıyla iktidarın kazanılmış olduğu anlamına gelmiyor. 2002-2010 arası, rejimin seçimlere rağmen, AKP ve Erdoğan'a direnmesi gibi bir direnç olabilecektir. Nihayetinde 2002 ila 2023 arasındaki tüm memur alımlarını AKP yaptı. Bürokrasinin tamamı AKP’nin kontrolünde. Hepsinden önemlisi Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) ve Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) atamaları hemen yapılamıyor. Mevcut HSK üyeleri Nisan 2021’de göreve başladı, bugün bütün kritik görevlerde AKP’ye yakın isimler var ve HSK seçimlerine daha iki yıl var. HSK değişikliği yapılamazsa yargıda/yargılamada önemli adımlar atılamaz. Yaş toplantısı Ağustos’ta ama kurmay kademesinde hangi isimler Millet İttifakı’na yakın belli değil. Bu iki kurum çok önemli. Ağustos 2014 tarihinde yapılan YAŞ toplantısında Gülen Cemaati ordudaki ağırlığını korumayı başarmıştı. Ancak Ekim 2014 tarihindeki HSYK seçimlerinde AKP, CHP ve MHP’nin yargıdaki kadroları birleşerek, Gülen Cemaati’ni HSYK’dan tasfiye etti. 2016 yılındaki YAŞ toplantısı yine ağustos ayında olacaktı. Cemaat Ordudaki hâkim pozisyonunu kaybedeceğini anlayınca darbe yapmaya kalktı. 14 Mayıs seçimlerini kazanan muhalefet, HSK’yı değiştirmek için ya 2025’i bekleyecek ya da anayasayı değiştirecek. Dolayısıyla pek konuşulmuyor ama meclis seçimlerinde, anayasayı değiştirecek sayı olan 360 milletvekilliği bu seçimde kritik öneme sahip.
Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimini ve meclis çoğunluğunu kaybetse de sıkı bir muhalefet yaparak, direnmek isteyebilir. Ancak milletvekilliği seçimlerinde muhalefetin 360 sayısını yakalaması, Erdoğan’ın direnme gücünü kıracak AKP’nin çözülmesini de hızlandıracaktır. Bu tablo 14 Mayıs seçimlerinden 10 ay sonra yapılacak olan yerel seçimlerde AKP’yi yüzde 20’nin altına çekerek, tüm büyükşehirlerden ve önemli ilçelerden silebilir. Muhalefetin 360 milletvekiline ulaşamaması halinde Erdoğan ve bürokrasisinin direncinin kırılamaması söz konusu olabilir. Bu nedenle muhalefetin bu seçimde büyük oranda kazanılmış görünen cumhurbaşkanlığı yanında meclis aritmetiğine yönelik de stratejiler geliştirilmesi gereklidir.
Milletvekili aday listelerinin teslim edilmesine sadece 13 gün var. Önümüzdeki 14 Mayıs seçimini uzun erimli bir sürecin ilk aşaması olarak değerlendirmekte yarar var. 14 Mayıs seçimi, anayasa değişikliği, yerel seçimler, AKP’nin tamamen çözülmesi, siyasi partilerin yeni güç dengeleri üzerinden yapılacak 2025 genel seçimleri. Mesele bu açıdan değerlendirildiğinde hem Millet İttifakı’nın hem de Emek ve Özgürlük İttifakı’nın tek bir oyu bile heba etmeyeceği ince bir hesaplama yapması şart. Dikkat edilmesi gereken bir başka husus seçim güvenliğidir.
Muhalefetin tek bir sandığı boş bırakmadan, bugüne kadar yapılanların çok daha ötesinde bir sandık güvenliği hassasiyeti göstermesi şarttır. Bu süreçte, ‘Kaybetseler de gitmezler’ minvalindeki tüm komplo teorilerine de kulakları kapatmak gerek. Kaybedecekler ve tıpış tıpış gidecekler.
*HDP Parti Meclisi Üyesi