2025 seçimlerine giderken
İslamcı, muhafazakâr, milliyetçi, ulusalcı tabanda ve siyasi elitlerde hem AKP’nin iktidardan düşeceği 2023 seçimleriyle ilgili hem de seçimlerden sonraki döneme dair hazırlıklar var.
Ahmet Saymadi
Türkiye nefesini tutmuş önümüzdeki genel seçimleri bekliyor. Seçimlerin yapılması gereken olağan tarih Haziran 2023, yaklaşık 16 ay var, ancak ülke birkaç aydır seçim atmosferine girmiş durumda. Muhalefetin erken seçim çağrılarına hükümet, ‘‘Seçimler olağan tarihinde yapılacak’’ diye cevap veriyor. Ancak hükümetin mevcut koşullarda seçimi garanti görmediği için, kazanabileceği bir anı kolladığı da görülüyor. Hükümetin seçimi garanti görmemesine rağmen muhalefet de seçim zaferini garanti ettiğini gösteremiyor. Bu durum önümüzdeki 2023 seçimlerinden kaynaklanmıyor. 2023’ten sonra gerçekleşecek süreçten ve olası 2025 genel seçimlerden kaynaklanıyor. Aslında Meral Akşener kendisine sorulan, ‘‘Cumhurbaşkanı adayı mısınız?’’ sorusunu, ‘‘Bir sonraki seçimde Başbakan adayıyım’’ diye cevaplayarak, meseleye dair ipucu vermişti. Bu yazıda 2023 seçimlerine ve sonrasında muhtemelen 2025’te yapılacak seçimlere odaklanacağım.
AKP 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybetti. 1 Kasım seçimlerinde yeniden iktidara gelebilmek için MHP’yle ittifak yapmak zorunda kaldı. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının muhatabı olan devlet içerisindeki güçlerle ittifak yapmak zorunda kaldı. 2018 seçimlerini MHP ve bu devlet içerisindeki diğer güçlerin desteğiyle kazanan AKP, 2019 yerel seçimlerinde ise İstanbul, Ankara, Antalya, Adana gibi büyükşehir belediyelerini kaybetti. 2013 ila 2020 arasında AKP’nin bir başka kaybı ise partinin kuruluşuna da destek olan muhafazakâr cenahın entelektüel kesimi oldu. Bu kesimler partiden ayrılmakla kalmayarak Deva Partisi ve Gelecek Partisi gibi siyasal partilerde çalışmaya, AKP politikalarına karşı siyaset yapmaya başladı. AKP 2023 seçimlerine giderken siyaseten olabileceği en zayıf haliyle gidiyor.
Diğer taraftan toplumsal desteği de azalıyor. Pandemi sürecinde işverenler servetlerine servet katarken, çalışanlar daha da yoksullaştı. AKP tabanı yoksulluk içindeyken, AKP’li yöneticilerin lüks yaşamları daha da görünür oldu. Topluma vaat ettikleri yeni bir şey kalmadı. Suriye savaşının taşıdığı göçmen işçilerin hizmet sektörüne girişi; zaten yüksek olan işsizliği daha da arttırdı. Üniversite mezunları dahil olmak üzere genç işsizliği yüksek rakamlara yükseldi. Dolar kurundaki artışla birlikte enflasyon artışı, çalışanların maaşlarını eritti, alım gücünü düşürdü. AKP toplumsal desteğinin de en zayıf anında. Seçimlere gidebilmek için çeşitli alanlarda palyatif-dönemsel çözümler bulmaya çalışarak, görece ferah bir ortam yakalamaya çalışıyor. Ama o da fayda etmiyor.
AKP o kadar zayıf durumda ki, olabilecek en İslamcı tabana yaslanmak, onu garantilemek zorunda kalıyor. Olabildiğince İslamcı ve milliyetçi bir zeminde kalmaya gayret ediyor. Bu uğurda işi toplumsal karşılığı yüksek olan sanatçılara saldırmaya kadar vardırıyor. AKP’yi destekleyen ama İslamcı tabana uzak olan sanatçıları ve kanaat önderlerini bile karşısındaki cepheye itmeyi göze alıyor. Diğer yandan seçimi kaybetme ihtimalinin yüksek olduğunu bildiği için, seçim sonrasına dönük kesintisiz, her alanda hazırlık yapıyor. Kamu kurumlarına ihtiyaç fazlası personel yığarak, kadro yığını yapıyor. Bir sonraki seçimde MHP’nin baraj altı kalmaması için seçim barajını yüzde 7’ye çekiyor, yandaş şirketlere uzun vadeli ihaleler veriyor, elindeki belediyelerin kasasını boşaltıp borçlandırıyor.
Ama AKP’nin toplumsal ve siyasal olarak en zayıf olduğu bu anda, AKP dahi seçimi kaybedeceğini düşünürken, muhalefet politik ve psikolojik üstünlüğe sahip olduğunu topluma hissettiremiyor. Bu durum muhalefet cephesinin ne yapacağını bilmemesinden kaynaklanmıyor. Esas sebep: Muhalefetin de iktidar gibi; bir yandan 2023 seçimlerine hazırlanırken diğer yandan 2025 seçimlerine hazırlık yapması. Çünkü AKP düştükten sonraki iki yıllık dönem oldukça önemli, çünkü o süreçte doğru adımlar atılmazsa, AKP başka bir zihniyetle iktidara geri dönebilir.
Şüphesiz 2025 seçimlerine giden süreç-seçimler mühim ve ona dair hazırlıklar da önemli. Ancak bu hazırlığın planlanmasının uzaması 2023 seçimlerindeki seçim sonucunu etkiliyor. Burada belirteyim: Bu yazıyı her halükârda 2023 seçimlerini Cumhur İttifakı'nın kaybedeceği ön kabulüyle kaleme aldım. Ancak Cumhur İttifakı'na seçimi yüzde 48’le kaybettirmek ayrı şey, yüzde 40’ın altında bir oy oranıyla kaybettirmek ayrı şey. Çünkü bu 2023 seçimlerinden sonraki süreçte meclisteki dağılımı ve yeni iktidarın hareket alanını belirleyecek bir unsur. Muhalefetin çeşitli meselelerde şimdiden netleşmesi Cumhur İttifakı'nın alacağı oy oranını aşağı çekecektir. Diğer taraftan muhalefet partilerinin, tabanlarına kendi aralarında kurdukları ittifakın sınırlarını da doğru anlatması gerekiyor. Çünkü CHP tabanı Deva Partisi’nden CHP gibi davranmasını, İyi Parti tabanı Gelecek Partisi’nden İyi Parti gibi davranmasını bekleyebiliyor. Oysaki bu siyasi partiler AKP karşısında muhalefette olmasalar, neredeyse birbirlerine karşı siyaset yapacak partiler, ideolojileri o derece farklı.
MUHALEFETTE VE İKTİDARDAKİ 2025 TARTIŞMALARI
Birinci mesele İslamcı-muhafazakâr kitlenin hareket yönüdür. Seçimden sonra AKP’nin dağılma sürecine girip girmeyeceği ve tabanının hangi yöne hareket edeceğidir. Erdoğan’ın seçimi kaybettikten sonra siyaset sahnesinde kalması zor görünüyor. Bu tabanı AKP içerisinde siyaset yapan Süleyman Soylu, Abdulhamit Gül, Berat Albayrak, Binali Yıldırım gibi isimlerin toparlaması mümkün görünmüyor. Parti içerisinde siyaset yapanlardan sadece Numan Kurtulmuş’un toparlama ihtimali var gibi görünüyor. AKP içerisinde Erdoğan sonrasına dönük de hazırlık yapılıyor. Parti tabanı AKP’den koparak Deva Partisi’ne doğru yönelir mi? Ali Babacan partiden ayrıldığı için bir ‘Hain’ gibi mi görülür yoksa ‘öngörülü’ bir siyasetçi gibi görülerek, toparlayıcı bir rol üstlenir mi? Bu sorular aslında şunu da gösteriyor: Deva Partisi’nin esas seslenmesi gereken kitle AKP tabanıdır. AKP karşıtı muhalefet bloku içerisinde yer alması sebebiyle CHP’yle aynı söyleme sahip olması ya da aynı tabana seslenmesi gerekmez. CHP tabanının da benzer düzeyde Deva Partisi’nden beklentisini azaltması gerekiyor.
İkinci mesele milliyetçi tabanın hareket yönüdür. MHP milliyetçi tabanda giderek güç kaybediyor, İyi Parti ise güçleniyor. Ancak MHP’nin esas gücü halk desteğinden öte devlet içerisindeki kadrolarından geliyor. MHP neredeyse güvenlik bürokrasisine tamamen hâkim. Devlet içerisindeki milliyetçiler MHP’nin seçimi kaybetmesi halinde İyi Parti’ye döner mi yoksa Milliyetçi tabanı böldüğü için Meral Akşener’i hain olarak mı görür? Bu mesele hala muallak. Meral Akşener bir taraftan kitle desteğini toparlamak, diğer taraftan ise devlet içerisindeki MHP destekçilerini ikna etmek zorunda. İyi Parti’ye kayan milliyetçi taban ile devlet içerisindekilerin politikadan beklentileri farklı. Meral Akşener bu hassasiyetle siyaset yapmak zorunda, dolayısıyla muhalefet blokunda sıklıkla ikircikli bir tutum içerisindeymiş gibi değerlendiriliyor. Ama iyi Parti bir yandan muhalefette yer alıyor, diğer yandan MHP’nin tarihsel mirasına oynuyor.
Üçüncü mesele CHP içerisindeki liderlik sorunudur. Muhalefetin en büyük partisi olması hasebiyle 2023’ün cumhurbaşkanı adayı yüksek ihtimalle bu partiden çıkacaktır. Muhtemel adaylar Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş. Bu üç ismin alacağı oy oranı birbirine yakın, üçünün de adaylığı seçimin sonucunu birbirine yakın düzeylerde etkiler. Ancak bu isimlerden hangisinin cumhurbaşkanı olacağı, CHP’nin sonraki süreçte liderliğini ve partinin ana yönelimini de belirleyecek. CHP içerisinde bir yandan önümüzdeki seçimlere dair tartışma sürerken diğer yandan seçimlerden sonra partinin akıbetinin ne olacağı tartışılıyor. CHP’deki liderlik tartışması partideki birçok ismin tasfiyesini de beraberinde getirecektir. Ancak Geçtiğimiz hafta İngiltere Büyükelçisi’nin İmamoğlu’yla görüşmesi, İmamoğlu’nun bazı hatalarının toplum tarafından görmezden gelinmesi, bir dokunulmazlık payesi verilmesi ve TÜSİAD’ın açık desteği; Kılıçdaroğlu’ndan sonra partinin başına İmamoğlu’nun geçeceğini gösteriyor.
Dördüncü mesele gerçek toplumsal muhalefet olan işçi sınıfı ve Kürt özgürlük mücadelesini temsil eden siyasi yapıların konumuna dairdir. Bu alanda HDP, TİP ve diğer sosyalist yapılar var. Bu siyasi yapılar AKP-MHP ittifakını alt etmeyi planlarken, diğer yandan da rejimin kendini yeniden ihdas etmesine, kuruluş kodlarına dönmesine engel olmak zorundadır. AKP’nin 20 yıllık iktidar sürecinde en çok kahrını çeken Kürt özgürlük hareketi, sosyalistler ve emekçiler bu süreçten mutlaka kazançla çıkmalıdır. Demokrasi güçleri bir ittifaka veya bir adaya destek verecekse şayet; Milletvekili kürsü dokunulmazlığı, yerel yönetimlerde yöneticinin görevden alınması halinde iradenin yerel belediye meclisine bırakılması, KHK’ların kalıcı sonuçlarının ortadan kaldırılması, TCK’nın 220. Maddesinin 6. Fıkrasının kaldırılması, Terörle Mücadele Kanunun 5. Maddesinin kaldırılması, cumhurbaşkanına hakaret suçunun kaldırılması noktalarında söz almalıdır. Bu hususlar demokratikleşmesinin önündeki en önemli engellerdir.
İslamcı, muhafazakâr, milliyetçi, ulusalcı tabanda ve siyasi elitlerde hem AKP’nin iktidardan düşeceği 2023 seçimleriyle ilgili hem de seçimlerden sonraki döneme dair hazırlıklar var. Siyasi aktörlerin, partilerin ve parti programlarının neredeyse tamamen değişeceği, dönüşeceği birkaç yıllık bir evreye giriyoruz. Süren her tartışma hem seçimi içeriyor hem de seçim sonrasını. Dolayısıyla toplumsal muhalefetin ikili bir süreç düşünmesi, kendi konumlanacağı yeri doğru hesaplaması gerekiyor. Bir yandan AKP’yi devirecek ittifakların içinde yer almak, diğer yandan da sonrası için güçlü bir toplumsal hareket örgütlemek gerekiyor. Aksi takdirde AKP’ye karşı oluşan bütün toplumsal tepki, yeni oluşacak iktidarın saflarında eriyip gidecektir.
Yazı her ne kadar 2023 seçimlerini Cumhur İttifakı’nın kesin kaybedeceği ön kabulüyle yazılsa da muhalefetin çeşitli konuları erken netleştirememesi, bütünlüklü hareket edememesi, çok küçük bir ihtimal de olsa Erdoğan’a bir imkan alanı açabilir.