2025’e doğru adım adım ilerlerken…
Tarihi değiştiren müdahaleler, darbeler, şarkılarda da bir değişime sebep oluyor. Sadece şarkılarda değil, plak kapaklarından eğlence anlayışına uzanan pek çok şey bunlarda şekilleniyor. Tarih tekerrür ediyor ama kapaklar ve müziğin halka ulaştırıldığı araçlar sürekli değişiyor.
2024 yılını uğurlamaya hazırladığımız şu günlerde etrafımızı saran, gündemimizi işgal eden bir bereket söz konusu. Yıl değerlendirmeleri, bilanço dökümü, yılı son dakikada yakalayan albümler, yeni konser haberleri derken şenlikli günler geçiriyoruz. Buna yılbaşı heyecanını ve sevincini de eklediğimizde yılın en güzel ve tuhaf bir şekilde yoğun günlerini yaşadığımızı söylemek yanlış olmuyor. Değerlendirmeyi ilerleyen haftalara bırakayım ama öncesinde, bu yıl beni en heyecanlandıran olayın on bir yıl sonra gelen Duman albümü “Kufi” olduğunu söyleyeyim. Geçtiğimiz haftalarda sekiz şarkısı yayınlanan albüm cuma günü sekiz şarkı daha eklenmek suretiyle tamamlandı. On bir yıllık bekleyişimizin boşa olmadığını gördük, albümü hatmetmeyi sürdürüyoruz… En azından ben öyle yapıyorum.
Duman, ’90’lı yılların son deminde tanıştığımız, sevdiğimiz bir topluluk. İlk albümleri “Eski Köprünün Altında”, yirmi beş yıl önce yayınlandı ve sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Tarihin akışını, müziğin yönünü değiştiren albümlerden. Elbette ekip bunu tek başına yapmadı; o dönem yükselen rock hareketinin içinde bir işaret fişeği yaktı ve hareketi görünür kıldı.
Rock, ’50’li yılların ortalarından itibaren (dünyayla aynı anda) Türkiye’yi de sallamaya başladı. Gençler bu ‘sert’ müziği sahiplendi ve Erol Büyükburç’un İngilizce rock’n rol besteleriyle başlayan yolculuk ilerleyen yıllarda çeşitlendi ve değişerek gelişti. Kökünü memleket müziğinden alan Anadolu-pop ya da bugün andığımız gibi söylersek Anadolu-rock ve farklı zamanlarda onun yanına ilişen ya da ondan ayrışarak çoğalan türler, akımlar bu modayı sürekli kıldı.
Bundan dört yıl önce bugün aramızdan ayrılan Erkut Taçkın, Erol Büyükburç’un liseli rakibi, döneminin büyük yıldızı, Somer Soyata ve Arkadaşları adıyla da anılan Deniz Harp Okulu Orkestrası’nın solistlerinden biriydi; ilerleyen yıllarda da müziği hiç bırakmadı. ’70’li yılların ortalarına kadar İngilizce söyleyen sanatçı, bu yıllarda yaptığı tek albümüyle kendine özgü bir hat açtı, oradan ilerledi. Erol Büyükburç ilerleyen yıllarda dümeni pop cenahına kırmış olsa da rock’tan hiç kopmadı. Bu iki isim ve onların peşinden gelenler, bugünkü bereketin ilk tohumlarını ekenler.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren el üstünde tutulan, tango ve vals örneklerinde olduğu gibi zaman zaman devlet sathında da kabul gören Batı müziği popülerleştikçe bağımsızlığını ilan etti. Rock, asilik yolunda ilk adım olarak değerlendirilebilir. Anadolu-pop döneminde halk ozanları geleneğinden beslenen, o söylemi geliştiren kimi isimler, halkın isteklerini şarkılarla kayıt altına alırken bir yandan da tarihe not düşüyordu. Bu açıdan baktığımızda memleketin bir hayli verimli olduğunu görebiliyoruz… ’70’li yıllarda Cem Karaca, ’80’li yıllarda Bulutsuzluk Özlemi, ’90’lı yıllarda Mor ve Ötesi, Kesmeşeker gibi isimler o yıllarda yaşananları bugüne aktaran bir tarih kitabı gibi. Şarkılarında güncel olaylardan söz ediyorlar ve onları bugüne aktarıyorlar. Dinlediğimizde pek çoğunun değişmemiş (ve hatta bir kısmının gerilemiş) olduğunu görmek fena ama bu, bir yandan da ülkenin içinde bulunduğu stabil durumu özetliyor.
Memleketin tarih içinde geçirdiği değişimler, tarihi değiştiren müdahaleler, darbeler, şarkılarda da bir değişime sebep oluyor. Sadece şarkılarda değil, plak kapaklarından eğlence anlayışına uzanan pek çok şey bunlarda şekilleniyor. ‘Mutlu’ diyebileceğimiz günlerde sanatçılar denizin önünde ya da arabalarıyla poz verirken ilerleyen yıllarda bunların yerini acılar ve onunla şekillenen kapaklar alıyor. Tarih tekerrür ediyor ama kapaklar ve müziğin halka ulaştırıldığı araçlar sürekli değişiyor.
Radyo yayınıyla evlere kadar giren müzik, sonrasında icat edilen taşıyıcılarla birlikte bireyselleşti. Plaklar, kasetler, CD’ler ve son demde tanıştığımız harici bellekler, karekodlar, yayılmayı hızlandırdı. Her dönem ve her medya kendi yıldızını yarattı. Radyo günlerinde Münir Nurettin Selçuk’tan Perihan Altındağ Sözeri’ye, Müzeyyen Senar’dan Safiye Ayla’ya uzanan isimler popülerdi ama plakların (bilhassa 45’liklerin) yaygınlaşmasıyla pop söyleyenler bir adım öne geçti. Ajda Pekkan’dan Berkant’a, Özdemir Erdoğan’dan Sezen Aksu’ya, Melike Demirağ’dan Ali Rıza Binboğa’ya uzanan isimler sadece yaşadıkları dönemi değil sonrasını da etkiledi. Cebe sığacak kadar küçük radyo dergilerinin kapaklarını yukarıda adını saydığım sanatçılar süslerken pop döneminde dergiler büyüdü, basıldıkları kağıt güzelleşti, renkler belirginleşti ve posterler odaların duvarlarını süslemeye başladı. Sinemanın yaygınlaşması, televizyonun evlere girmesi bu süreci hızlandırdı. Darbe sonrasına denk geldiği için memleketin karanlık dönemi olarak tarif edebileceğimiz ’80’li yıllarda bile müzik bir hayli renkliydi. Kasetler aracılığıyla çoğaltılan ve hızla yayılan şarkılar, o dönemi güzel anmamıza sebep. Müzik o kadar etkiliydi ki haber dergilerinin kapaklarına da şarkıcılar yerleşiyordu. Sonrası tam bir keşmekeş ama bunu kötü anlamda söylemiyorum.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da bir sergi açıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenen, küratörlüğünü Derya Bengi ile üstlendiğim “Müzik TR 100: Cumhuriyet Tarihinin Müzikli Panoraması” başlıklı sergi, 31 Ocak’a kadar Müze Gazhane’de gezilebilir. Bu, aslında hazırlığını uzun zamandır sürdürdüğümüz bir box-set’in yavrusu ya da yan etkinliği. Cumhuriyet tarihi boyunca etkin olmuş şarkıları, döneminde yayınlandıkları formatlarla dinleyiciye ulaştıran bu set, memlekette yapılmış en kapsamlı işlerden biri. İlerleyen haftalarda bununla ilgili bir başka yazı yazarım belki ama büyük bir ekiple ilerlediğimizi ve hazırlık sürecinde bir yandan tartıştığımızı diğer yandan eğlendiğimizi söyleyebilirim. Türkiye, 101 yıllık tarihinde çok şey gördü, görüyor, görecek. Önümüz yeni yıl. Umutlarımızı artırdığımız, ileriye coşkuyla baktığımız şu günlerde kötü şeyleri biraz olsun uzaklaştırmak, güzelliklerle hemhal olmak hakkımız. Hele yeni yıl güzellikleri de getirirse değmeyin keyfimize…