2025’te emek mücadelesi yükseltilmeli!
Emek kesimi, 2025’e ekonomik ve sosyal anlamda çok zor koşullarda giriyor. Derin bir yoksulluk söz konusu. Asgari ücret, sefalet ücreti olarak belirlendi. AKP, önümüzdeki yıl ücretleri baskılama politikasını sürdürecek. 2025’in önemli bir olayı da, bir milyonu aşkın kamu işçisinin toplu sözleşme sürecidir. İşçi sınıfı başta kamu sözleşmeleri olmak üzere mücadelesini yükseltecek mi, göreceğiz…
2025 yılının asgari ücretinin 22 bin 104 lira gibi bir sefalet ücreti olarak belirlenmesi toplumda büyük tepkiye yol açtı. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndaki işçi tarafına bile son anda haber verilip Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan tarafından gece saatlerinde yapılan açıklama, hükümet ve işveren işbirliğini bir kez daha ortaya koydu.
24 Aralık 2024’te saat 21.00 dolayında yapılan açıklama, aslında çok da şaşırtıcı değildi. Daha doğrusu, işveren çevreleri ve AKP Hükümeti’nin asgari ücrete yüzde 25-30 oranında bir artış yapacağı yönündeki yaklaşımı, beklenen ve tahmin edilen bir durumdu.
Türk-İş’in son anda 29 bin 583 TL’lik talebi, asgari ücretin o düzeyde olmasa bile 25 bin lira dolayında bir ücrete yakın olacağı umudunu doğurmuştu. Keza AKP’nin 2025 bütçesine koyduğu vergi artış oranının yüzde 46, harç ve cezalarla ilgili yeniden değerleme oranının yüzde 44 ve nihayetinde resmi enflasyon oranının yüzde 45 dolayında olması karşısında asgari ücretin de bu oranlara yakın bir düzeyde saptanacağı izlenimi, kamuoyunda yankı buluyordu.
Sonuçta hükümet, 17 bin 2 liralık asgari ücreti yüzde 30 zamla 22 bin 104 liraya çıkardı. Sermaye kesiminin talepleri yerine geldi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 2025 için öngördüğü ücreti baskılama, yani “kemer sıkma” politikası” devam edecekti.
DERİN YOKSULLAŞMA
AKP Hükümeti, sermaye sınıfının birikim sürecine uygun olarak ucuz emek politikasını sürdürmeyi amaç edinmiş bir iktidardır. Toplumda derin bir yoksullaşmaya hizmet edecek bu politika, enflasyon yoluyla alım gücünün düşürülmesini, genel ücret düzeyinin asgari ücret düzeyine çekilmesini, emeklilerin açlık sınırının altında yaşamasını ve yedek işgücü ordusunun, yani işsizliğin daha da artıp insanların sefalet ücretine rıza göstermesini amaçlıyor.
Asgari ücretin sefalet ücreti düzeyine düşürülmesine karşı emek kesimi nasıl bir tepki gösterebilir? Öncelikle asgari ücretli kesimin özel sektörde yoğunlaştığı ve örgütsüz olduğu düşünüldüğünde yaygın, örgütlü ve sonuç alıcı bir tepkiyi beklemek zordur.
Kamu kesimi işçisi açısından en düşük işçi ücreti halen 33 bin lira dolayında olup, 2025’te muhtemelen 40 bin liranın üstüne çıkacaktır. En düşük memur aylığı da halen 39 bin lira olup 2025 başında 44 bin lira dolayına yükselebilecektir.
Nispeten örgütlü olan bu kesimleri, asgari ücret mücadelesine yönlendirmek zor olabilir. En düşük maaşlı kamu işçisi ve memur, kendi ücretinin yarı ücretine sahip bir kesim için sadece o amaçla kolay, kolay harekete geçemez.
İŞÇİ NASIL HAREKETLENİR?
Kamu işçisini ve memurları örgütlü anlamda harekete geçirebilmek için onların somut sorunları üzerinden bir politika gütmek gerekiyor. Kuşkusuz işçisi ve memuruyla kamu emekçileri de bu hayat pahalılığı ve enflasyon karşısında zor koşullarda yaşıyorlar.
Yoksulluk sınırının 70 bin lira olduğu bir ülkede, 40-50 bin liralarla da geçinmek mümkün değil ya da çok zor. Öncelikle emek kesiminin harekete geçmesini sağlayan koşullar, geçim koşulları oluyor.
İşçi sınıfının, emek mücadelesinin harekete geçmesini sağlayan koşulları bir kez daha ortaya koyarsak; birincisi çalışanların yaşam koşulları, ikincisi ülkenin sosyal ve siyasal durumu ve üçüncüsü de ideolojik etkilenme ortamıdır.
Yaşam koşulları, emekçiler açısından önemli bir mücadele unsurudur ve uygun bir ortam vardır. Ülkenin sosyal ve siyasal durumu açısından da mevcut AKP iktidarı ülkeyi yönetmekte zorlanmakta, hatta son yapılan 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde ikinci parti konumuna düşmüştür.
Ancak siyasal iktidar, çeşitli manevralarla, algı operasyonlarıyla, Suriye’deki son durumla bağlantılı olarak toplumda bir itibar sağlama peşindedir. Başta CHP olmak üzere “düzen muhalefeti” ise, toplumsal muhalefeti, işçi sınıfını harekete geçirebilecek bir potansiyele sahip gözükmüyor. Bir alternatif program ortaya koyamıyor.
2025 KAMU SÖZLEŞMELERİ
Bu koşullarda ne yapılabilir? Yine işçi sınıfının mevcut durumuna göz atmak gerekir. 2025 yılında bir milyonu aşkın kamu işçisinin toplu sözleşmesi var. AKP Hükümeti, ücretleri baskılama politikası bağlamında kamu işvereni olarak ücret düzeyini ve sosyal hakları sınırlı bir düzeyde tutmaya gayret edecektir.
Peki, büyük çoğunluğu Türk-İş bünyesinde olan kamu işçileri nasıl bir tavır ortaya koyacaktır? Türk-İş yönetimi, genelde AKP Hükümeti ile uyum içindedir. Ancak tabanın zorlamasıyla istese de istemese de harekete geçebilmektedir.
Nitekim Türk-İş tabanının zorlamasıyla üst yönetim, 20 Ekim 2024 tarihinde Tandoğan’da büyük bir işçi mitingi düzenlemiştir. 100 bini aşkın işçinin katıldığı bu miting, bir anlamda da AKP iktidarına yönelik tavrını, eleştirisini, itirazını ortaya koyabilmiştir.
2025 kamu sözleşmeleri nasıl bir şekil alacak, hep birlikte göreceğiz. 1989 Bahar Eylemleri’ndeki gibi bir ortamın oluşması mümkün olabilir mi, zor gözüküyor ama yine de işçi kesimi bu mücadele azmini ortaya koyabilmelidir.
1989 BAHAR EYLEMLERİ
1989 Bahar eylemleriyle Özal’ın başında olduğu ANAP (Anavatan Partisi) iktidarına karşı ciddi tepkiler oluşmuştu. Önce ANAP yerel seçimleri kaybetti. Ardından da kamu işçileri, yüzde 142’lik bir zam aldılar. Bunu memur zamları izledi. Özel sektör işçileri de bu oranlara yakın zam elde ettiler. Böylece işçi sınıfı, emekçi kesim, 1980 askeri darbesinin olumsuz koşullarını lehine çevirmeyi başarmıştı.
1989 Bahar eylemlerinin oluşmasında işçilerin net ücretlerinin 1980 yılından 1988 yılına kadar 100’den yaklaşık 34’e düşmesinin de büyük bir rolü olduğu ifade edilebilir. Şimdi de ciddi bir yoksullaşma var. Ancak işçi hareketini belirleyen üçüncü faktör olan ideolojik ortam da önemlidir.
Özellikle kamu kesimindeki işçilerin önemli bir bölümü, 22 yıllık AKP iktidarı döneminde büyük ölçüde bu partiye oy vermiş kimselerden oluşuyor. İşçi sınıfında “muhafazakar” ve “milliyetçi” eğilim baskın çıkıyordu. Şimdilerde ekonomik zorluklar, bu eğilimin giderek ikinci planda kaldığını gösteriyor ya da son yerel seçimlerde böyle bir izlenim ortaya çıktı, denebilir.
Sonuç itibariyle işçi sınıfının kitlesel anlamda ayağa kalkması ve mücadeleci bir tutum sergileyebilmesi açısından 2025 kamu sözleşmelerinin önemli bir gösterge olacağı düşünülebilir. Burada taban inisiyatifinin, işyeri komitelerinin, mücadeleci şube yönetimlerinin rolü, ciddi bir öneme haizdir. Bakalım, sonucu hep birlikte göreceğiz. Birleşik bir emek cephesinin oluşması açısından da önümüzdeki süreç önemli bir gösterge olacaktır…