28 Nisana iki gün kala EŞİK’ten hal ve gidiş notu
Cumhurbaşkanına dönüp şunları söyleme hakkını EŞİK olarak kendimizde saklı tutarız: Kadınların şiddetsiz bir hayat hakkına, eşit yurttaşlık hakkına, ayrımcılık yasağına, kadının insan hakları mücadelesine saygı duy.
Hukukun üstünlüğü ilkesinin başına bir kelime eklenmiş haldeyiz bu sistemde yaşarken. Keyfî hukukun üstünlüğü şekline dönmüş gibi görünüyor ilke. Ancak aksini gösteren, keyfî hukukun tüm hukukçular için geçerli olmadığını, Anayasa ve yasalar adına direnişin varlığını ortaya koyan örneklere de tanığız. İstanbul Sözleşmesi hakkında tek kişinin kararı ile gerçekleştirilen “fesih bildirimi ile çıkma kararı hukuka aykırı.” Eşitlik İçin Kadın Platformu – EŞİK ve Türkiye kadın hareketi, fesih bildirimi Resmî Gazetede yayınlandığı ilk andan itibaren bu cümleyi kullandı. Yargı süreci, hukuka aykırılık tespitinde kadın hareketinin yalnız olmadığını gösteriyor. 200’ü aşkın dava açılmıştı. Yürütmenin durdurulması ve kararın iptali istemiyle açılan bunca davada yürütmenin durdurulması talebi ret edilmişti. Ancak Danıştay 10’uncu Daire yargıçlarının görüşleriyle 3’e 2 oyla gelmişti ret kararı. Karşı oy kullanan iki üyenin gerekçeleri ayrı ayrı ama oldukça detaylı şekilde hukuka aykırılık tespitinde bulunmuştu.
Gerek EŞİK Platformun gerek karşı oy görüşlerinin değerlendirmesinde alınan ölçünün iç hukukumuz olduğunu belirtmek de önemli. Önemli çünkü Cumhurbaşkanının çıkma kararı hiçbir şekilde gerekçe ve hukuki dayanak göstermeyen tek cümleden ibaretti. Karar sonrasında toplumsal tepkiler üzerine Cumhurbaşkanına yakın isimlerden bazı açıklamalar, sözlü beyanlar geldi. Ancak bunlar da Avrupa Konseyi hukukuna uygunluk iddiasından ibaretti. Tüm uluslararası sözleşmelerde olduğu gibi İstanbul Sözleşmesi de ülkelerin bu sözleşmeye taraf oluşuna ve taraf olmaktan çıkışına dair usul hükümleri içeriyordu. Cumhurbaşkanına yakın isimlerin savunması İstanbul Sözleşmesi ile belirlenmiş çıkış usullerini yerine getirmenin yeterli olacağı yönündeydi. Bir Cumhurbaşkanı yürütmekle yükümlü olduğu Anayasa ile değil karşı tarafın hukuku ile kayıtlı hissetmiş kendisini. Böyle bir tablo var karşımızda ve üstelik bu Cumhurbaşkanı da iki sözünün birinde yerli ve milli olmak iddiasında. Vahim tablo.
Sürecin devamında Danıştay Başsavcılığından çok sayıda savcı tarafından verilen esasa ilişkin görüşler geldi. Açılan davaların esastan görüşülmesi aşamasına gelindiğinde verilen görüşlerin özeti de “karar hukuka aykırı” şeklinde. Temel ölçü yine Anayasa yani iç hukuk. Hani “girildiği gibi çıkıldı” diyor ya iktidar çevreleri, Danıştay Savcıları da “hayır” cevabı vermiş oluyor bu iddiaya. Hukukun üstünlüğü ilkesini yaşatan hukukçular olduğunu görmek için verdiğim örnekler önemli bence.
Savcıların esasa ilişkin görüşlerini Danıştay 10’uncu Daire’sine iletmesinden ve bilginin dava açan kişi ve kurumlara ulaşmasından bir süre sonra, duruşma tarihi belirlendiğinde ise EŞİK için maraton başladı. Haftalardır neredeyse 7/24 sürdürülen hummalı çalışmada sona yaklaşıldı artık. 28 Nisan’a, duruşma gününe iki gün kala EŞİK çalışması da sona doğru gelirken artık ülkedeki 68 Baro üyesi avukat duruşmaya katılmak için başvurmuş halde. Çeşitli haberlerde geçen 1000'e yakın avukatla temsil hedefine ulaşılması çok yakınlaşmış görünüyor. Yazdığım dakikada EŞİK yetki belgesi formunu dolduran avukat sayısı 750’yi bulmuştu. İstanbul Sözleşmesi’nin kapsayıcılığı, EŞİK Platformun kapsayıcılığı ile buluştuğunda ülkedeki baroların çok büyük bir kısmına ulaşıldı. Ve önümüzdeki iki günde bu sayının artacağı tahmin ediliyor.
Evet EŞİK çalışmasının bir kısmıydı, çok sayıda avukatla, ülkenin her yerinden baro mensubu ile duruşmalara girmek. Bir yandan duruşma salonu olarak o gün Danıştay 10’uncu Dairesine, Danıştay’ın 1000 kişilik konferans salonunun tahsis edilmesi için kurumlar çeşitli çalışma ve görüşmeleri sürdürüyor. Kadınların, çocukların, LGBTİ+ların yaşamına, Türkiye’nin geleceğine dair karar vermek anlamına gelen bu duruşmalar, davanın önemiyle orantılı olarak büyük salonda görülmeli. Danıştay bu taleplere olumlu yanıt vermeli. 28 Nisan günü sabah başlayacak duruşmalar için kendilerine bilgi ulaşmış dosya sahiplerinin sayısı benim ulaştığım bilgi ile 8 olarak görünüyor. 29 Ekim Kadınları Derneği ve dernek başkanı Şenal Saruhan davaları birlikte tek dosyada. Ankara, Diyarbakır, Erzurum Barolarının dosyaları ayrı davalar olarak görülecek. Siyaset alanından ise şu ana kadar edindiğim bilgilere göre Meral Akşener, Prof. Dr. Serap Yazıcı ve ayrıca Gelecek Partisi adına açılmış davalar esastan görüşülecek aynı gün.
EŞİK gönüllülerince çok yönlü yürütülen çalışmanın bir de uluslararası boyutu var. 28 Nisan günü dünyanın gözü Danıştay’da olacak bu nedenle. EŞİK Türkiye kadın hareketine ve kamuoyuna yönelik 28 Nisan Çağrı Metni eş zamanlı olarak İngilizceye de çevrildi ve yayınlandı. Aynı zamanda Avrupa Konseyi, Konsey’in İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic ve Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi'ne İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşın yürüyen hukuki süreç hakkında bilgi verildi. Cumhurbaşkanı kararının hukuksuz olduğuna dair açılmış 200’den fazla davadan bazılarının (o tarihte bilinen sayı 6 idi) esastan görüşüleceği 28 Nisan'daki Danıştay Duruşmasından haberdar ettik. Ayrıca Af Örgütü gibi uluslararası insan hakları kuruluşlarını da haberdar ettik. “İstanbul Sözleşmesi, kadınların insan hakları ve hukukun üstünlüğü için sürdürdüğümüz mücadelemize destek vereceğinizi, davayı takip edeceğinizi umuyoruz.” şeklinde özetlenebilecek bilgilendirmeye dayanarak “dünyanın gözü Danıştay’da" diyebiliriz. Türkiye’de kadınların şiddetsiz yaşam hakkı ve hukukun üstünlüğü ilkesine dair karar verecek Danıştay 10’uncu daire, az şey değil ve elbet dünya ilgileniyor konuyla.
Dava açan partiler ve politikacılar dışında genel olarak muhalefetin tavrı Danıştay duruşma takibini kadın birimlerine bırakmak oldu. Bir yönden evet kadın birimlerini yetkilendirmek, kadınları öne çıkarmak, anlamlı, kıymetli bir politik tutum. Fakat duruşmanın Türkiye’nin geleceği ve ülkede hukukun üstünlüğü adına da hüküm kurulması anlamına geldiği gerçeği gözden kaçırılmış gibi görülüyor. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini değiştirmek ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem için mutabakata varmış partilerin bu duruşmayı kendileri için fırsata çevirmesi beklenirdi. Cumhurbaşkanı kararı neticede yargılanacak olan. Değiştirmek istedikleri usulün yargı eliyle, hukukun üstünlüğü ilkesiyle hatalı bulunması bana göre kaçırılmayacak bir fırsat olmalı ama… EŞİK olarak duruşma sürecine ilişkin siyasi partilerle, liderleriyle bu yönde bir çalışmaya girmedik. Yapılmayanlardan birisi olarak belirtmiş oldum bunu da. Ve biz harekete zorlamadığımız sürece parti ve liderlerden ses çıkmadığını not etmiş oldum böylece. Kadınları, LGBTİ+ları ve İstanbul Sözleşmesi’nden, şiddetsiz bir yaşam hakkından, eşit yurttaşlıktan yana taraf olan ayrımcılık karşıtı herkesi kapsayan çağrıdan kendilerine pay çıkarabilirlerdi mesela.
Duruşma sonrası hukukun üstünlüğü adına lehte karar da çıkabilir aksi de olabilir. Her iki halde de hukuki sürecin devam edeceğini söylemek gerekir. Aleyhte karar çıkar ve Cumhurbaşkanı çekilme kararı iptal edilmezse tabii ki dosya sahipleri itiraz hakkını kullanarak Danıştay İdari Dava Dairleri nezdinde başvuruda bulunacaklardır. Bu da olmazsa Anayasa Mahkemesine başvurulur. Gerekirse AİHM’ye kadar uzanır hak arama mücadelesinin hukuki süreci. Ancak kararın hukuk yoluyla iptal edilmesi ihtimalini de yok saymayalım. İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı çekilme bildirimi içeren Cumhurbaşkanı kararının iptal edilmesi ihtimali var. İptal kararı verilirse Cumhurbaşkanına dönüp şunları söyleme hakkını EŞİK olarak kendimizde saklı tutarız: Kadınların şiddetsiz bir hayat hakkına, eşit yurttaşlık hakkına, ayrımcılık yasağına, kadının insan hakları mücadelesine saygı duy. Kararın hukuksuz olduğu mahkeme hükmüyle sabitlendi. Hukuka saygı göster. İtiraz etme. Uzatma. Kararı kabullen.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024
Kent uzlaşısına kayyım atandı 01 Kasım 2024
Meclis etki ajanlığı teklifini reddetmeli çünkü… 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI