Besna Tosun 28 yıldır babasını arıyor: Bu meydana onunla buluşmaya geliyorum

"Yaşam ile ölüm arasında bir yer gibi. Ne öldüklerini ne de yaşadıklarını kanıtlayabiliyoruz. Devlet sevdiklerimizi elimizden aldı ve yaşamdan bütün izlerini silmeye çalıştı. Hiç yaşamamışlar gibi."

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Fehmi Tosun, İstanbul Avcılar’daki evinin önünden 19 Ekim 1995 tarihinde kaçırıldığında 35 yaşındaydı. Evli ve beş çocuk babasıydı. Beş kardeşten biri olan Besna Tosun 12 yaşındaydı. Babasını götürenleri arkadaşı sanıp onlara gülümsemişti. Baba Tosun ise, 'bunlar beni öldürecekler' diye bağırmıştı. Fehmi Tosun evinin önünde zorla araca bindirilip götürüldükten sonra aile yaptığı hiçbir başvurudan sonuç alamayınca, iki hafta sonra Cumartesi Anneleri eylemine katıldı. 

'HERKES POŞETTEN BİR FOTOĞRAF ÇIKARTTI, BABAM OLMADIĞINI ANLADIM'

Besna Tosun ile Galatasaray Meydanı'na bakan Karşı Sanat'ın balkonunda oturduk. Besna, Galatasaray Meydanına bakarken, " Galatasaray Meydanı'na ilk geldiğimde, şaşırmıştım. Büyük bir kalabalık vardı. ‘Babam daha önce de tutuklanmıştı. Niye bu kadar insan toplandı’ diye kendi kendime düşündüm. Hepsinin babam için oraya geldiğini düşündüm. Saat 12.00 oldu. Herkes poşetinden bir fotoğraf çıkardı. O an sadece babam olmadığını fark ettim. Çünkü bir tek benim ve annemin elinde babamın fotoğrafları vardı. Diğerleri başka insanların fotoğraflarıydı. Eylem oldu ama hala farkında değildim. Sonra gazeteciler soru sormaya başladıklarında ağlamaya başladım" diyor...

'HEP O MEYDANDA ASILI HİSSEDİYORUM KENDİMİ'

Besna Tosun, polisler tarafından abluka altında tutulan Galatasaray Meydanı'na bakıyor...

Hep o meydanda asılı hissediyorum kendimi. Babam öldü mü yaşıyor mu bilmiyorum. Arada duruyorum. Hem yaşadığını görmek istiyorum hem öldüyse bir kanıt istiyorum. 12 yaşındaydım buraya gelirken. Şimdi benim çocuğum 15 yaşında. Kocaman bir ömür. O gün burada oyun oynayan, ne olduğunun farkında olmayan çocuklar bugün anne ve baba oldular. Hala aynı yerde olmak ve aynı şeyi talep etmek çok acı verici. Bir annenin '28 yıldır oğlumun mezarını istiyorum' demesi kadar korkunç bir şey yok. Evlat sahibi olduktan sonra bana daha korkunç gelmeye başladı. Yaşam ile ölüm arasında bir yer gibi. Ne öldüklerini ne de yaşadıklarını kanıtlayabiliyoruz. Devlet sevdiklerimizi elimizden aldı ve yaşamdan bütün izlerini silmeye çalıştı. Hiç yaşamamışlar gibi. Biz ise onların yaşadıklarını kanıtlamaya çalışıyoruz. Bu insanlar vardı. Yaşadılar. Annelerimiz, babalarımız vardı. Devlet onları yok etti. Devlet onlar hiç yaşamamış, yoklarmış gibi davrandı. Biz de bir dönem yaşadıklarını kanıtlamaya çalışıyoruz.

'BABAMI GÖTÜRENLERİ GÖRÜNCE GÜLDÜM' 

Besna Tosun, her hafta meydana baktığı yerden gözaltına alınıyor...

Babamı götürenleri görünce güldüm. İlk zamanlar farklıydı, çocuktum. Gençliğimde bana çok zor gelmeye başladı. 12 yaşındaydım. Eve giderken babamın yanında 3 kişiyi gördüm. Babam beni görmedi. Diğerleri beni gördü. Muhtemelen beni tanıyorlardı sürekli babamı takip ettikleri için. Babamı alıp bahçeye indirdiler. Bir kişi de aracın yanında kaldı. Aracın yanında kalan kişi ile uzun uzun bakıştık. O bana gülümsedi. Onun güveniyle babamın arkadaşı sanıp güldüm. Ben de koşarak eve gittim, anneme haber verdim. Annem balkona çıkınca, babamın zorla araca bindirildiğini görüyor. Babam, kafasını kaldırıp annemi gördüğünde, 'beni götürüp öldürecekler' diye bağırmaya başlıyor. Ben de içerdeyken bir çığlık duydum. Babam aşağıdan, annem yukardan bağırdı. Biz beş kardeşiz. En büyüğümüz o zaman 15 yaşındaydı. Hepimiz bağırarak aşağı indik. Biz aşağı inene kadar babamı zorla araca bindirmişler, aracın kapısı açıkken gaza basıp kaçtılar. Ben ilk zamanlarda ne olduğunu anlamadım. Babamın tutuklanacağını düşünüyordum. Kaybedileceğini hiç düşünememiştim. Gençliğimde çok kızmıştım kendime. Babam orada benim gözümün önünde kaçırıldı. 'Nasıl anlamamıştım, babamın arkadaşı olduklarını nasıl düşündüm? Neden eve gittin?' diye kendime karşı çok öfkeliydim. Sanki engel olabilirmişim gibi. 

'BEN HALA O KAPININ ÖNÜNDE BABASI KAÇIRILAN BESNA'YIM'

Babamla buluşmak ve ‘evet baba senden vazgeçmedim, buradayım’ demek için geliyorum. Çocukken de buraya geldiğimde sanki o görüyormuş, hissediyormuş ve ondan vazgeçmediğimi görüyormuş gibi geliyordu bana. Bu meydana gelip babamın fotoğraflarını elime aldığımda hep bunları hissederdim. İç sesim hala aynı. 'Ben buradayım ve senden vazgeçmedim.' Ben de hala o kapının önünde babası kaçırılan Besna’yım. Bazı şeyler hala asılı duruyor. Babamı bulana ve hesap sorana kadar bu mücadele devam edecek.

Besna Tosun İstiklal Caddesi'nde yürüyor...

Cumartesi Anneleri'nin 968’inci hafta eyleminde, gözaltı sırasında Besna Tosun'un kolu plastik kelepçe ile ters bağlandı. Bir polis tarafından kolu arkadan çevrilerek dakikalarca bekletildi. Bu sırada “işkence var” diye haykırmaya başlayan Tosun o an yaşadıklarını anlattı: "Hayatımın en öfkeli haftasıydı. Çünkü polisin kolumu incitmesi, canımı yakması sokak ortasında herkesin gözü önünde yaptığı alenen bir işkenceydi. Bizim en sevdiğimiz insanlar devlet tarafından gözaltına alındı ve yok edildi. Mezarları dahi yok. Bizi o kadar düşman gördüler. Hem sevdiklerimizi cezalandırdılar hem onların mezarlarını yok ederek geride kalan herkesi cezalandırdılar. Hiç bitmeyen bir ısdırap yaşatıyorlar. Annemler 90’larda babamı sorarken yine bu meydanda 30 hafta boyunca işkenceye maruz kaldı. Yerde sürüklendiler, ilk biber gazını anneler üstünde denediler. Onları gözaltı aracının içine soktuktan sonra biber gazını sıkıp kapıyı kapattılar. Biz o zaman çocuktuk ve annelerimizin yara bere içinde eve geldiklerini görüyorduk. O yaralar iyileşmeden bir sonraki hafta tekrar darp ediliyorlardı. Her hafta bunları yaşadık.

28 yıl sonra aynı taleple yine bu meydandayız. Hiçbir şey değişmedi. Değişmemesi yeterince korkunç. Toplumun bu kadar sessiz kalması, kanıksaması beni çok öfkelendiriyor. Empati kurman için bunları yaşaman gerekmiyor. 28 yıldır anneler kaybedilen çocukların mezarını istiyor, katledenlerin de yargılanmasını istiyor. Bizim sevdiklerimizi alıp yok ettiler ve bir şey olmamış gibi yaşayalım istiyorlar. Böyle bir şey yok. Babamı aldılar yok ettiler. O boşluk orada duruyor. Bu yüzden çok öfkeliyim. 28 yıl sonra aynı taleple aynı yerde olmak ve işkenceye maruz kalmak beni öfkelendiriyor. 700’üncü haftada darp edilmiştim. 5 yıldır o yer ağrıyordu. Geçen hafta aynı omuzum yine darp edildi, sokak ortasında işkence yapıldı. Dün MR çektirdim. 90’lardan bugüne hiçbir şey değişmedi. Sadece devletin yöntemi değişti."

Gazete Duvar Muhabiri Ferhat Yaşar ile Besna Tosun...
LİCE KATLİAMINDAN SONRA BAŞLAYAN GÖÇ

Tosun ailesi 1992 Lice katliamında köyleri yakılıp yıkıldıktan sonra İstanbul’a gelen ailelerden biriydi. Besna Tosun’un dedesi köyün imamıydı. Lice katliamında namaz kıldığı sırada seccadenin üzerinde katledildi. Tosun ailesi, odaya girdiklerinde, seccade üzerinde ölü bulmuştu onu.

"Bu devlet bana çok şey borçlu. Ben 7 yaşındayken evim her gece özel harekat timleri tarafından basılıyordu. Askerler benim yatağıma çamurlu postallarıyla basıyordu. Ben her gece kapının kırılmasıyla uyanırdım. Köydeki evimizi yaktılar. Oradan Diyarbakır’a göç ettik. Orada yaşayamadık İstanbul’a göç ettik. 40 yılın içinde o kadar çok şey aldı ki devlet benden. Çocukluğumu, gençliğimi… Bununla hesaplaşman hayata devam etmeyeceğim. Sadece üç kişi gelip babamı kaybettirmedi. Bu bir devlet politikasıydı. Ben 28 yıldır bu şiddete maruz kalıyorum ama bunları yaşamama sebep olan Tansu Çiler ve Mehmet Ağar hala hesap vermedi. Ben bunları kabullenemiyorum. Yüzlerce insanın katili… Bunlar bildiğimiz yüzler. Belki bilmediklerimiz bu sokaktan geçip gidiyorlar. Babamın katillerinin beni burada izlemediğini ben nereden bileyim. Bu bile benim aklımda sürekli. Belki aynı otobüse biniyorum, aynı kafede oturuyoruz. Bu daha ağır bir şey. Belki hala eylemleri takip ediyorlar."