31 Mart; 'Sol'suz sandıklardan 'yeni başlıyoruz'a
Belirleyici olamamanın yılgınlığından sıyrılarak değişim düşüncesinin sorumluluğu ve enerjisi ile ‘yeni başlıyor’ diyebilmek gücü yolumuz olur belki de.
31 Mart yerel seçimlerinde tıpkı son yıllarda yaşadığımız tüm seçimlerde olduğu gibi otoriter lider ve merkezileşmiş yönetimin yansıması olan seçim strateji, taktik ve söylemleri izlenmiş ancak bu seçimde farklı olarak otoriter rejimin vücut bulduğu bu taktiklerin etkisiz kaldığı bir sonuç ortaya çıkmıştır. Devletin tüm güçlerine sahip olma ve seferber etme, dünyada ekonomik ve siyasi etkili güç olma, ‘yaparsak biz yaparız’ ile millet ve beka söylemleri, astronot, yerli araç, petrol gibi sembolik dayatmalar sadece etkisizlik değil, toplumun üzerinden atıp boşlukta bıraktığı ‘şey’lere dönüştü bir bakıma.
Popüler faşist rejimlerin karakteristik özelliği herkesin adına, halk adına ben karar veririm, en iyi olanı ben bilirim üzerine temellenir. Dolayısıyla sadece seçim-sandık çerçevesinde de olsa merkezi güçle bu bağın koparılması, mevcut teslim alınmışlığına itiraz edilmesi bulunduğumuz süreçte toplumsal bağlamda anlamlıdır. İktidarın ekonomi politikalarında çıkmaza girmesi ve yoksulluğun alım gücünün düşmesi ile oluşan tepki rejimin karakterinden bağımsız ele alınmamalı. Gittikçe artan ve artacağı aşikar yoksulluğun bir grubu hızla zenginleştirdiğinden, ses çıkarmayı ve sokağı baskılayarak susturulmuş muhalifliğin güçsüzlük ve mutsuzluk duygusundan, ideolojik dayatma ve kötülükten ve de tüm bunların toplumsal bir bütün görünürlüğünden bağımsız ele almamalı.
Canlı ve dinamik bir yapı olarak toplumun rejime karşı böylesi bariz bir tepkisini cumhurbaşkanlığı seçiminde görmedik. Toplum sosyolojik bir olgu olarak şikayetçi olduklarının yerine gelecek yeni bir şey, başka bir politik söylem, başka türlü bir yaşam modeli görmediği sürece var olanı koruma sahip olduğunu muhafaza etme refleksini gösterir. Doğrudan rejimin oylandığı bir seçimde rejimin tüm kötülüklerini reel olarak yaşıyor, adil olmayanı görüyor olsa da başka bir politik program görmediği sürece değişimi tercih etmemesi ‘toplum’ olmanın ya da toplumlaşmanın tepkisizliğidir. Bu itiraz yerel yönetimlerin belirlenişinde merkezi otoriter argümanlar dışında, otoriter varlığını sürdürmek için muhtaç olduğu belediye kaynakları-rant dışında söylemi ve politikası olmayan iktidara karşı olmuştur. Yerel yönetimlerin değişiminde ortaya çıkması özellikle anlamlandırılması gereken bir husustur.
Beklemediğimiz ‘kendiliğinden’ dediğimiz üzerimizde yarattığı hoşnutluk duygusuyla “sol”suz siyasi atmosferin can yakıcılığıyla, Aristoteles’in insan politik bir hayvandır sözünü anımsayarak, belirleyici olamamanın yılgınlığından sıyrılarak değişim düşüncesinin sorumluluğu ve enerjisi ile ‘yeni başlıyor’ diyebilmek gücü yolumuz olur belki de.
* Öğretmen, Eğitim-Sen üyesi