5 ülkeden 5 kişiyle pandeminin 1 yılı

Dünya bir yılı aşkın süredir Covid-19 salgınıyla mücadele ediyor. Çin, İspanya, Güney Kore, Norveç ve Kıbrıs’tan 5 kişiyle pandeminin bir yılını konuştuk. Pandemi gölgesinde yaşamını sürdürenler hem geçen bir yılı anlattı hem de geleceğe dair beklentilerini…

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Korona virüsü salgının Türkiye’de görüldüğü ilk tarih 11 Mart 2020’nin üzerinden neredeyse 1 yıl geçti. İlk olarak Çin’de ortaya çıkan ardından bütün dünyaya yayılan virüsün akıbetine ve etkilerine dair belirsizlikler gün geçtikçe azalmasına rağmen, dünyanın pek çok yerinde gündelik yaşam virüse göre düzenlenmeye devam ediyor.

Büyük bir belirsizlik ve korkunun hâkim olduğu salgının ilk günlerini dünyanın farklı yerlerindeki kişilerle konuşmuştuk. İspanya’dan Çin’e, Güney Kore’den Kıbrıs’a kadar bu ülkelerdeki korona tablosunu yerinden aktaran konuklarımız, geride kalan bir yılın ardından hayatlarındaki değişiklikleri ve deneyimlerini yeniden anlattılar.

‘KAPANA KISILMIŞ GİBİYDİK’

Korona virüsünün ortaya çıktığı ülke olarak kabul edilen Çin’in Pekin kentinde yaşayan gazeteci Cenk Özkömür, bir yıl önce yaptığımız konuşmada ülkede yaşanan kaygıyı ve atılan adımları anlatmıştı.


O dönemi “Kapana kısılmış gibiydik” sözleriyle özetleyen Özkömür, pandeminin ilk dönemindeki deneyimlerine dair, “Tüm dünyanın gözü Çin’deyken ne olup bittiğini biz de anlayamıyorduk. Türkiye’ye durumu açıklamaya çalışırken, basındaki muhataplarımız, bizden hislerimizi de gerçekleri de bir kenara bırakarak felaket tablosu çizmemizi bekliyordu. Ailelerimize ise endişelenmemeleri için tabloyu gayriihtiyari hafifleterek ve karamsarlığımızı bastırarak aktarıyorduk” dedi.

‘SİNEMALAR AÇIK, GÜNLÜK HAYAT DEVAM EDİYOR’

Nisan 2020 itibarıyla Çin’de durumun iyiye gitmeye başlamasıyla nefes aldıklarını söyleyen Özkömür, bugün Çin’de restoranların, kafelerin, sinemaların açık olduğunu, günlük yaşamın devam ettiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tabii Çin’in ‘başarısı’, Çin hariciyesinin de medyasının da dilini değiştirdi.  Başlangıçta, uçuşların iptalinden, sınırların kapatılmasından yakınan, Asyalılara yönelik zenofobik yaklaşımlardan şikâyet eden Çinli yetkililerce geliştirilen söylemin halk nezdindeki yansıması yabancılara dönük tepki veya bir tür zenofobi oldu. Biz de bunun getirdiği baskı ve zorlukları yaşadık, yaşıyoruz. Bir yıldan fazla süredir tam olarak normalleşme sağlandığını söyleyemeyiz tabii ki, ancak evden çalışmayı bırakalı çok oldu. Ara ara yerel kaynaklı vakalar görüldüğünde tedbirler yeniden sıkılaştırılsa da restoranlar, kafeler, sinemalar açık ve günlük hayat devam ediyor.”

‘İNSAN UNUTUR’

Çin’de yaşamaya başladığı tarihten bu yana, “istediğim zaman dönebilirim” düşüncesinin verdiği bir özgürlüğü hissettiğini, fakat bu hissin pandemiyle değiştiğini söyleyen Özkömür, “Memleket hasretimize, kötü bir haber aldığında orada olamayacağını bilmenin ağırlığı da eklendi. Pandemi sonrası döneme dair iyimser yorumlara mesafeliyim. Ne insanların ne de küresel dengelerin değişeceğini düşünüyorum. Dünya nüfusunun bir kısmı için ‘bir ara’ verilmiş gibi olacak, sonra her şey kaldığı yerden devam edecek. İnsan unutur” diye konuştu.

‘GÜNEY KORE’DE GÜNDELİK YAŞAMIMIZDA BÜYÜK DEĞİŞİKLİK OLMADI’

Sungkyunkwan Üniversitesi’nde akademik çalışmalarını sürdüren, Seul’de yaşayan Yrd. Doç. Dr. Gökçe Başbuğ, Mart 2020’de yaptığımız görüşmede Güney Kore’nin virüs karşısında attığı adımları anlatmış ve ülkenin başarılı bir şekilde süreci yönettiğini ifade etmişti.


Pandeminin etkisindeki bir yılı Güney Kore’de geçirdiğini ve kendisini “şanslı” insanlardan saydığını belirten Başbuğ’a göre bunun nedeni Güney Kore’nin pandeminin başından beri salgını etkili bir şekilde yönetmesi. Ülkenin, etkinliği kanıtlanmış yoğun test ve temaslı takibi yöntemini kesintisiz olarak gevşetmeden kullandığını, böylelikle insanların hayatlarını radikal bir şekilde etkileyecek önlemlere gitme ihtiyacı duyulmadığını söyleyen Başbuğ, “Güney Kore’de yaşayan bizlerin gündelik yaşamımızda pandemi öncesine göre büyük değişiklikler olmadı” dedi.

‘BİLİM İNSANLARI HALKI BİLGİLENDİRMEDE SINIFTA KALDI’

Geride kalan süreçte mesleki yaşamında pandemi nedeniyle değişiklikler olduğunu ve çalıştığı okulun hibrid yöntemini benimsediğini söyleyen Başbuğ, akademik araştırma odağında yaşanan değişikliklere dair şunları söyledi:
“Sosyal bilimler alanında çalışmalar yürüten bir bilim insani olarak pandemi hakkında araştırma yapmak ve hangi ekonomik ve halk sağlığı politikalarının pandemiyle mücadelede daha etkili olduğunu belirlemek birçok bilim insani gibi benim de oldukça ilgimi çekti. Gerek Türkiye’de gerekse yurtdışından çalışma arkadaşlarımla önce ülkelerin benimsedikleri ekonomi politikaları incelediğimiz bir çalışma yaptık. Bu çalışmamız dünyada epey yankı buldu ve Times, Forbes, BBC, Washington Post gibi önemli medya organlarında yayınlandı (1), (2). Ardından bir kamu sağlığı önlemi olarak temaslı takibinin etkinliğini inceledik. Bu çalışmamızda Scientific Reports dergisinde yayınlandı ve bu çalışmamızda da temaslı takibinin daha kapsamlı yapıldığı ülkelerde ölümlerin daha az olduğunu gösterdik (3). Bunun dışında yine bu yıl bilimin ve bilim insanlarının toplumdaki rolüne yönelik gözlemler, sorgulamalar ve okumalar yaptığım bir yıl oldu. Maalesef bilim insanları halkı bilgilendirmek ve pandemiyle mücadelede insanlara yol göstermede sınıfta kaldılar. Bu gibi gelişmeler başta beni karamsarlığa düşürse de, bu sorunları nasıl gidebiliriz noktasında düşünceler üretmeme neden oldu. Bununla ilgili bir yazıyı Gazete Duvar’a da yazmıştım. (4)”

NORVEÇ: MUTASYONLA ÖNLEMLER BİRAZ DAHA SIKILAŞTI

Norveç’in başkenti Oslo’da mühendis olarak çalışan Cem Örsel, Türkiye’de resmi olarak ilk korona vakasının açıklandığı 11 Mart’tan beş gün önce tatil için Türkiye’ye gelmiş ve ilk zorunlu izolasyonu yaşayanlardan biri olarak deneyimlerini anlatmıştı.  Uçak seferlerinin iptal olması nedeniyle yaklaşık üç ay Türkiye’de kalan Örsel, bulduğu ilk uçakla Norveç’e geri döndü.


Geride kalan bir yıl boyunca Norveç’te, kapalı mekânlara maskeyle girmek, gerekmedikçe toplu taşıma kullanmamak, ev toplantılarında belli sayıdan fazla farklı evden insan bulunmaması gibi temel önlemler haricinde mutlak bir sokağa çıkma yasağı uygulanmadığını söyleyen Örsel kendi deneyimlerine dair şunları söyledi:
“İş yerim, resmi tavsiyelere uyarak, çok gerekmedikçe kimsenin ofise gelmemesini istedi ve birkaç gün gitmemi gerektirecek durum haricinde evden çalışmaya devam ettim. Noel döneminde vaka sayılarının artmasıyla ve şimdi (Martta) mutasyon yaygınlaşmasıyla önlemler dönemsel olarak biraz daha sıkılaştı. Kafeler ve restoranlarda oturma yasağı ve buluşabilecek kişi sayısının azalması gibi kural değişiklikleri oldu. Bunun haricinde Oslo çevresinde plaj, orman, göl, kayak pisti gibi açık hava etkinliği yapılabilecek yerlerin bulunması ve şehrin nüfus yoğunluğunun nispeten az olması sayesinde az sayıda belirli kişilerle görüşerek veya yalnız başıma ev ortamından uzaklaşıp hava alma olanağım oldu. Bu da pandemi sürecini biraz kolaylaştırdı diyebilirim.”

‘AŞILAMA ÇALIŞMALARINDAN UMUTLUYUM’

Kişisel olarak maske takmak, insanlara yaklaşmamak gibi önlemler aldığını, Norveç’teki sağlık kurumlarının güncellediği kurallar ve merakına yenik düşerek okuduğu yazılar dışında pandemiyi hayatının odağı haline getirmemeye çalıştığını belirten Örsel sözlerini şöyle sürdürdü:
“Halihazırda kaçınılmaz olarak hayatımızın çok büyük bir parçası olan pandemi hakkında bilgi kirliliği (veya hakkında elimden bir şey gelmeyecek bilgi) yığınına düşerek, onu hayatımın olması gerekenden daha da büyük bir parçası haline getirmemeye çalışıyorum. Takip ettiğim kadarıyla aşılama çalışmalarından umutluyum; kaybettiğimiz canlar ne yazık ki geri gelmeyecek ama iki yıl öncesiyle birebir aynı olmasa da kabul edilebilir bir ‘normal’e zaman içerisinde döneceğimize inanıyorum. Bu süreç içinde dünyaca edindiğimiz deneyimlerin ve oluşan hassasiyetin, gelecekte ortaya çıkabilecek hastalıkların önünü çok daha kolay almamıza yardımcı olacağını düşünüyorum.”

‘HERKES GİBİ SALGINI BELİRSİZLİK HALİ OLARAK YAŞIYORUM’

Mart 2020’de on binlerce vakanın görüldüğü ve hastanelerin dolu olduğu İspanya’da yaşayan, Barcelona-Pompeu Fabra Üniversitesi’nde doktora eğitimini sürdüren Aslıhan Yurdakul ilerleyen tarihlerde ani bir kararla Türkiye’ye döndü. İlk aşamada Türkiye’ye dönme planının olmadığını söyleyen Yurdakul, “Ancak uçuşların ne zaman başlayacağını ya da başlayıp başlamayacağını bilmemek büyük bir stres kaynağı olmaya başladı. İspanya tam kapanmaya gittikten sonra bile vakalar uzun bir süre on binlerde seyretti. Bu da normal hayata uzun bir süre dönemeyeceğimizi gösteriyordu. Tüm bu belirsizlik ve kaygılar nedeniyle çok ani bir kararla o dönem yapılan tahliye uçuşlarından biriyle Türkiye’ye geldim” dedi.


İspanya’da yeniden tam kapanmaya gidilmediğini fakat kısıtlamaların devam ettiğini söyleyen Yurdakul, eğitimine devam etmek için İspanya’ya ne zaman döneceğinin belli olmadığını belirterek yaşadığı süreci şu sözlerle anlattı:
“İspanya’da halen kısıtlamalar sürüyor. Ben de okuduğum okulda tüm süreçler online devam ettiği için şu an uzaktan devam edebiliyorum. Ancak okulu bitirebilmem için saha araştırması yapmak gibi fiziksel olarak orada bulunmam gereken durumlar var ve şimdilik bu mümkün görünmüyor. Yani aslında ben de herkes gibi salgını bir belirsizlik hali olarak yaşıyorum. Aşılamanın başlaması umut verse de bu durumun uzun bir süre devam edeceğini düşünüyorum.”

‘KUZEY KIBRIS’A GİDEN AŞI 100 BİNİ BULMUŞ DEĞİL’

Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi Sinan Dirlik, Mart 2020’de Kıbrıs’ta yaşananları Lefkoşa’dan aktarmıştı. Bir yılı aşkın süredir Türkiye’ye gelemeyen Dirlik pandemiyi, Kıbrıs’ta ilk kapanma kararının alındığı 11 Mart’ta, “bir anda ağır biçimde” hissettiğini söyledi.


Dünyaya açık olan Güney Kıbrıs’ın bu bir yılda 35 bin 620 vaka ve 232 insanın hayatını kaybetmesi ile, dünyayla bağı sadece Türkiye üzerinden olan Kuzey Kıbrıs’ın ise 3 bin 519 vaka ve 24 ölüm ile sonuçlanan bir bilançoya sahip olduğunu söyleyen Dirlik, Kıbrıs’ta bugün yaşanan tabloyu şu sözlerle aktardı:
“Bu rakamların Türkiye’den bakıldığında oldukça ‘hafif’ rakamlar olarak değerlendirildiğini ve ‘bu kadar az rakamlara rağmen ısrarlı kapanma eğiliminin’ küçümsendiğini biliyorum. Ancak özellikle Kuzey Kıbrıs’ta sağlık alt yapısının çok zayıf olduğunu, ülke genelinde hastane yatak sayısının 500 civarında olduğunu, büyük bir showla açılan ‘Pandemi Hastanesinin’ bile ancak 100 yatak kapasiteli olduğunu ve çeşitli teknik nedenlerle hala tam kapasiteyle hizmet veremediğini göz ardı etmemek gerekiyor. Nüfusu tam ve kesin olarak bilinmemekle birlikte ‘yaklaşık’ 400 bin olduğu ‘tahmin edilen’ Kuzey Kıbrıs’ın aşı edinebileceği tek kaynak Türkiye. Türkiye’den şu ana dek gelen aşı sayısı ise toplam 100 bini bulmuş değil. Bu da, ilk aşının geldiği günden bu ayın sonuna dek ancak 20 bin kişinin ‘ikişer dozluk’ aşılamaya kavuşabileceğini anlamına geliyor.”

‘BÜTÜN KARANTİNA OTELLERİ DOLU’

Dirlik’e göre Kıbrıs, “kapanma nedeniyle ağır ekonomik kriz” ya da “açılarak yetersiz sağlık altyapısının sonuçlarına katlanmak” şeklinde bir ikileme sıkışmış durumda. Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik gelir kaynağının turizm ve eğitim olduğunu, turizmin bu süreçten ağır etkilenmesine ek olarak eğitimin de çöktüğünü belirten Dirlik, adada yaşananlara ilişkin tespitlerini şu sözlerle sürdürdü:
“Adada yaklaşık 100 bin öğrenci geçtiğimiz mart ayından bu yana yüz yüze eğitimden mahrum, ülkelerine dönmüş durumda. Tüm eğitim personelinin (bu da yaklaşık 20 bin civarında) tamamen aşılanması sağlanmadan yüz yüze eğitime geçebilmek mümkün görünmüyor. Kaldı ki iş sadece eğitim personelinin aşılanması ile bitmiyor. Adaya dönmesi beklenen 100 bin öğrencinin PCR testlerinin, karantina koşullarının, aşılanmalarının da yapılması gerekiyor. Bugün yüz yüze eğitim kararı verilse 100 bin öğrenciye yetecek PCR testi ve bu sayıda öğrenciyi 14 gün karantinada tutacak bir altyapı mevcut değil. 1 Mart’tan bu yana yaklaşık 7 bin kişinin giriş yaptığı adada şu an bütün karantina otelleri dolu.”

‘İNSANIN DOSTLARIYLA SOSYALLEŞMESİNİN NE KADAR KIYMETLİ OLDUĞUNU HATIRLATTI’

Geride kalan bir yılın büyük çoğunluğunu sınırlamalarla, kapanmalarla ve “İstanbul’da yaşayan biri 80, öbürü 90 yaşına dayanmış anne-babama bir şey olursa” endişesiyle geçirdiğini söyleyen Dirlik, “Acil durumda her şeyi göze alarak İstanbul’a gitmek üzere hazır bir çantayı kapıya en yakın yerde tutuyorum hâlâ” dedi. Eğitim ve danışmanlık sektöründe çalıştığı için bu süreçte ciddi bir gelir kaybına da uğradığını belirten Dirlik, şunları söyledi:
“Bu süreci, çalıştığım üniversitenin sendikalı olması, sendikamın bu alanda verdiği mücadele sayesinde birçok insana göre daha az kayıpla atlattım. Süreç, güçlü bir sendikanın önemini de hatırlattı bana. İnsanın dostları ile ‘fiziksel ortamlarda bir araya gelerek sosyalleşmesinin’ ne kadar kıymetli olduğunu hatırlattı. Bundan yoksunuz ancak çareyi daha fazla bilgisayar, telefon başında geçirmekte bulduk. Fiziksel ayrılığın sosyal yalnızlaşmaya yol açmaması için düzenli olarak yakın dostlarımla, ailemle kamera aracılığıyla ilişkimi korumaya çalıştım. Bu da günümün çok önemli bir bölümünü bilgisayar, telefon başında geçirmem anlamına geliyor artık.

ÜÇ ÇALIŞIP BİR KAZANIR DURUMA GELDİM

Bir eğitimci ve bir iletişimci olarak tüm iş yapma alışkanlıklarımı dijitalize etme zorunluluğu aynı zamanda tüm içeriğin de dijitalize olma ihtiyacını getiriyor. Uzaktan eğitim veriyorum ve bunun kamera karşısında konuşarak sürdürülemeyeceğini biliyorum. Bu nedenle dijital içerik üretim teknikleri üzerinde daha fazla çalışmam, daha fazla içerik üretmem, ürettiğim içeriği zenginleştirebilmek için daha fazla araştırma yapmam, bir de teknik yetersizliklerimi aşmak için ekstra çaba sarf etmem anlamına geliyor. Yani üç çalışıp bir kazanır duruma geldim. Odaklanma problemleri, ‘evden çalışıyor nasıl olsa’ anlayışı ile öğrencinin, hizmet verdiğim kuruluşların özel hayata saygı sınırını ‘bulanıklaştırması’ diğer sorunlar… Olağan şartlarda çalışıyor olmanız beklenmeyecek saatler, ‘görüşme’, ‘toplantı yapma’, ‘danışma’, ‘soru sorma’ gibi gerekçelerle darmadağın edilmiş durumda ve ‘hayır’ diyebilmeniz de imkansızlaşmış durumda. Yalnız yaşayan, sağlıklı bir birey olarak tam bir yıldır duygusal ve cinsel hayatım ağır darbe yemiş durumda. İnsanların muhtemelen en az konuştukları konulardan biri de bu.”

NOTLAR
1) https://www.washingtonpost.com/business/2020/04/15/coronavirus-economy-6-trillion/
2) https://time.com/5923840/us-pandemic-relief-bill-december/
3) https://www.nature.com/articles/s41598-020-78760-x?utm_source=twitter&utm_medium=social&utm_content=organic&utm_campaign=NGMT_USG_JC01_GL_NRJournals
4)https://www.gazeteduvar.com.tr/konuk-yazar/2020/06/02/bilimin-kitlesellesmesi-ve-bilim-insanlarinin-tavri