6 Şubat depreminin ardından: Afetler ve toplumsal eşitsizlikler

Afet yönetimi ve insani yardımlarda şeffaf, kapsayıcı, katılımcı ve cinsiyet eşitliğine duyarlı politikalar benimsenmediği sürece, krizler mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirecektir.

6 Şubat depreminin ardından: Afetler ve toplumsal eşitsizlikler
Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

6 Şubat 2023 tarihinde, resmî rakamlara göre (AFAD, 2023) 50.000’in üzerinde can kaybı yaşandı, on binlerce insan enkaz altında kalarak yaralandı ve milyonlarca kişi evsiz kaldı (Anadolu Ajansı, 2023).

Deprem bölgesinden gelen yıkım manzaraları ve binlerce binanın çökmüş olması, afetin büyüklüğünü gözler önüne serdi. Ancak burada önemli bir soru belirdi: “Depremde neden bu kadar insan öldü ve yapı yıkıldı?” Jeolojik faktörler ve depremin büyüklüğü kadar, yolsuzluk, inşaat sektöründeki usulsüzlükler, denetim eksikliği ve imar afları da depremi “afet”e dönüştüren temel nedenler olarak tartışılmaktadır (Cifuentes-Faura, 2024; Escaleras, Anbarci & Register, 2007). Sadece “doğal” bir felaket olarak ele alınamayacak olan bu süreç, devlet kurumlarının ve özel sektörün sorumluluk alanlarına işaret etmektedir (Green, 2005). Depremlerin yıkıcı etkileri yalnızca doğal faktörlerden değil, siyasi, ekonomik ve yönetişimle ilgili süreçlerden de büyük ölçüde etkilenir. Aynı büyüklükteki depremler, farklı ülkelerde ve bölgelerde çok farklı sonuçlar doğurabilir; bu durum, altyapının kalitesi, yapı denetim süreçlerinin etkinliği, kriz yönetimi kapasitesi ve yönetişim anlayışıyla doğrudan ilişkilidir. Örneğin, demokratik ülkelerde şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri daha güçlü olduğu için, yapı standartları daha sıkı denetlenmekte, afet risk yönetimi daha etkili uygulanmakta ve kamu kaynakları yolsuzluktan daha az etkilenmektedir. Buna karşın, otoriter veya yolsuzluğun yaygın olduğu yönetimlerde, yapı denetimleri kâğıt üzerinde kalabilir ve afet sonrası yardımlar adil bir şekilde dağıtılmayabilir. Ambraseys ve Bilham (2011), yaptıkları bilimsel çalışmada yolsuzluğun yüksek olduğu ülkelerde depremlerden kaynaklanan ölümlerin çok daha fazla olduğunu ortaya koyarak, yönetişim kalitesinin afetin yıkıcılığı üzerindeki etkisini vurgulamışlardır. Ayrıca, Pelling ve Dill (2010), afetlerin sadece doğal değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi süreçlerin de bir sonucu olduğunu savunarak, depremlerin yıkıcılığının aslında “doğal olmayan afetler” (unnatural disasters) kapsamında ele alınması gerektiğini belirtmektedir.

Öte yandan 6 Şubat depremleri, sadece fiziksel yıkımla sınırlı kalmamış, aynı zamanda toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri ve çoklu ayrımcılık pratiklerini de derinleştirmiştir. Deprem bölgesinde yaşayan Kürtler, Araplar, sığınmacılar/mülteciler, kadınlar, çocuklar, engelli bireyler ve LGBTİ+ bireyler, kesişimsel dezavantajlar nedeniyle afetin tahribatını çok daha ağır hissetmiştir. Hem temel insani yardım hizmetlerine erişimde hem de güvenlik, barınma ve psikososyal destek gibi alanlarda bu gruplar ciddi ihlaller yaşamıştır (Amnesty International Türkiye, 2023; Kaos GL, 2023; Mültecilerle Dayanışma Derneği, 2023).

Toplumsal cinsiyet eşitliği, sosyal kapsayıcılık ve afet yönetimi politikaları arasındaki bağlantıyı ele alan araştırmalar, toplumsal cinsiyet eşitliğinin düşük olduğu ülkelerde, afetlerin kadınlar üzerindeki etkisinin orantısız derecede daha büyük olduğunu göstermektedir. Örneğin, Neumayer ve Plümper’in (2007) çalışması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde kadınların depremler ve diğer doğal afetlerde hayatta kalma oranlarının daha düşük olduğunu ve afet sonrası toparlanma süreçlerinde daha fazla sosyo-ekonomik zorluk yaşadıklarını ortaya koymuştur. Bunun temel nedenleri arasında kadınların afetlerden önce de genellikle daha düşük ekonomik bağımsızlığa sahip olmaları, karar alma mekanizmalarına yeterince dahil edilmemeleri yer almaktadır.

Bunun yanı sıra, kriz yönetimi süreçlerinde kapsayıcı bir yaklaşım benimsemeyen politikalarda, afet sonrası yeniden yapılanma süreçleri eşitsizliği daha da derinleştirebilir. Örneğin, barınma ve geçim kaynakları konusunda dezavantajlılaştırılan grupların daha fazla dışlandığı toplumlarda, afet sonrası konut ve istihdam politikaları iktidarların ihtiyaçlarına göre şekillenebilir, bu da marjinalleştirilmiş grupların daha uzun süre güvencesiz koşullarda yaşamasına neden olabilir. Oysa daha eşitlikçi politikaların benimsendiği toplumlarda, afet yönetimi politikaları daha kapsayıcı olmakta ve afet sonrası süreçlerde toplumsal dayanıklılık güçlü şekilde inşa edilmektedir (Bradshaw & Fordham, 2013). Dolayısıyla, deprem riskinin azaltılması yalnızca mühendislik çözümleriyle değil, demokratik hesap verebilirlik, yolsuzlukla mücadele ve şeffaf kriz yönetimi süreçleriyle birlikte ele alınmalıdır.

AFET YÖNETİMİ VE YAPISAL EŞİTSİZLİKLER

Doğal afetlerin sonuçları “doğal” olmaktan öte, toplumsal ve siyasal faktörlerce belirlenir. Penny Green’in (2005) belirttiği gibi, bir deprem her ne kadar jeolojik bir olgu olsa da yarattığı yıkım “insan eliyle” büyür. Depremler, toplumu homojen bir yapı olarak etkilemez; aksine, mevcut sosyoekonomik ve politik eşitsizlikleri daha da görünür kılar ve derinleştirir. Afet süreçlerinde etnik kimlik, toplumsal cinsiyet, göçmenlik statüsü, engellilik gibi faktörler, bireylerin karşılaştığı riskleri ve kaynaklara erişim düzeylerini belirleyen başlıca etmenlerdir (Cutter, 2003). Örneğin, göçmenler yasal statülerine bağlı olarak insani yardımlara erişimde zorluk yaşarken, engelli bireyler tahliye süreçlerinde fiziksel erişilebilirlik sorunları ile karşılaşabilmektedir. Kadınlar ve LGBTİ+ bireyler, özellikle kriz ortamlarında artan toplumsal cinsiyete dayalı şiddet riskine maruz kalabilirken, etnik azınlıklar ise ayrımcılığa dayalı yardıma erişim engelleriyle karşılaşabilir. Bu nedenle, afet politikalarının yalnızca genel bir dayanıklılık perspektifiyle değil, kesişimsel eşitsizlikleri dikkate alan adil ve kapsayıcı bir çerçevede ele alınması gerekmektedir.

Depremler, yoğun Kürt nüfusun ve Suriyeli mültecilerin yaşadığı illerde yaşandı. Yıllardır süren sosyal ve ekonomik sorunlar, deprem sonrası yardım ve desteğe ulaşmada da eşitsizlikler doğurdu. Anadil bariyeri nedeniyle yardım ekipleriyle iletişim kurmakta zorlananlar ya da gerekli ihtiyaçlara erişemeyenler oldu. Nitekim Türkiye Göç İdaresi Başkanlığı’na bağlı Yabancılar İletişim Merkezi (YİMER), deprem bölgesinde 7 dilde tercüme desteği sundu, Kürtçe dilinde ise tercümanlık desteği sağlamadı (Independent Türkçe, 2023). Resmî olarak sağlanan tercüme desteğinde Kürtçenin dışlanması, Kürtçe konuşan yerel ve mülteci nüfusun hayati bilgilere erişimini zorlaştırarak afet yönetiminde yapısal eşitsizlikleri daha da derinleştirdi. Benzer şekilde, Hatay başta olmak üzere Arap ve mülteci nüfusun yoğun olduğu bölgelerde de yardım başvuru formlarının veya resmî açıklamaların sadece Türkçe yapılması, Arapça konuşanların hizmete erişimlerini sekteye uğrattı (Duruel, 2023).

MÜLTECİLER

Depremlerin olduğu dönemde Türkiye, yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaparken, bu nüfusun 1,7 milyonu depremden etkilenen bölgelerde yaşamaktaydı (Levkowitz, 2024). Deprem sonrası süreçte, Suriyeli mülteciler birçok yapısal engelle ve ayrımcı politikalarla karşı karşıya kaldı. Barınma krizi, seyahat izinleri sorunu ve artan ayrımcı söylemler, mültecilerin afet sonrası hayatta kalma mücadelesini daha da zorlaştırdı. Örneğin, Mültecilerle Dayanışma Derneği (2023), AFAD’ın deprem bölgesinden havayolu tahliyelerinde mültecilerin dahil edilmediğini raporlayarak insani yardımın en temel ilkelerinden olan tarafsızlık ve ayrım gözetmeme ilkeleri ile çeliştiğini göstermiştir.

Bunun yanı sıra, Türkiye’deki mülteciler, kayıtlı oldukları ilin dışına çıkmak için seyahat izni almak zorundadır. Deprem sonrası bazı illerde bu izinler geçici olarak kaldırılmış olsa da uygulamadaki karışıklık ve eksik bilgilendirme, birçok mültecinin “izinsiz” sayılmasına ve gözaltı ya da sınır dışı tehdidiyle karşı karşıya kalmasına yol açtı (Mültecilerle Dayanışma Derneği, 2023). Bu durum, mültecilerin güvenli yerlere erişimini zorlaştırarak, hayatta kalma mücadelesini daha da karmaşık hale getirdi.

Öte yandan, özellikle seçim (Mayıs 2023 Seçimleri) döneminin yaklaşmasıyla  birlikte mültecilere yönelik nefret söylemi de hızla arttı. Depremin yarattığı ekonomik sorunlardan, işsizlik ve kaotik durumdan Suriyelileri sorumlu tutmaya çalışanlar oldu. Mültecilere yönelik nefret söylemleri üzerinden yürütülen seçim kampanyaları bile oldu. Örneğin Göç Araştırmaları Derneği'nin (GAR) 11 Şubat 2023 tarihli durum tespitine göre, deprem bölgesinde mültecilere karşı nefret söylemi, özellikle sosyal medyada bazı hesaplar tarafından kışkırtılmış ve yerel halk arasında mültecilere yönelik tepkilerin arttığı gözlemlenmişti. Bazı bölgelerde, barınma ve yardımlar konusunda mültecilerin dışlandığına dair çok sayıda haber alınmıştır. Deprem gibi kriz anlarında mültecilere yönelik nefret söyleminin ve ayrımcılığın artması, insani yardımlara erişimi daha da zorlaştırmış, mültecilerin güvenliğini tehlikeye atmıştır (GAR, 2023). Bu süreçte, mültecilere yönelik fiziksel saldırı, gözaltılar ve sınır dışı edilme vakaları da basına yansımıştır (Amnesty International Turkey, 2023). Bu ayrımcı söylemler, mültecilerin deprem sonrası yardımlardan dışlanmasına veya şiddet tehdidiyle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur (Levkowitz, 2024).

Sonuç olarak, Türkiye’de deprem sürecinde Suriyeli mülteciler, yalnızca fiziksel yıkımla değil, aynı zamanda toplumsal dışlanma, nefret söylemi ve ayrımcı politikalarla da mücadele etmek zorunda kaldı.

SONUÇ

Çalışmalar, yolsuzluk oranı ile afet kaynaklı ölüm oranları arasında pozitif bir korelasyon olduğunu göstermektedir (bkz. Escaleras ve ark., 2007). Green (2005) ise afetlerin yalnızca doğal değil, insan eliyle büyüyen krizler olduğunu vurgulamıştır. Antidemokratik yönetişim ve ayrımcı politikalar, yalnızca afetin yıkıcılığını artırmakla kalmaz, kriz sonrası iyileşme süreçlerinde de mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirir. Kriz anlarında şeffaflıktan uzak karar alma mekanizmaları, mültecilerin, kadınların, engelli bireylerin ve LGBTİ+ bireylerin insani yardımlara erişimini zorlaştırırken, afet sonrası yeniden yapılanma süreçlerinden dışlanmalarına da neden olmaktadır. Bradshaw ve Fordham (2013), toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde afetlerin kadınlar üzerindeki etkisinin orantısız biçimde ağırlaştığını, toplumsal dayanıklılığın ise ancak demokratik ve kapsayıcı politikalarla güçlendirilebileceğini vurgulamaktadır. Bu nedenle, afetlerden önce, afetler sırasında ve sonrasında kriz yönetiminin demokratik, kapsayıcı ve hesap verebilir olması, yalnızca teknik müdahalelerin ötesinde yapısal dönüşüm gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Afet yönetimi ve insani yardımlarda şeffaf, kapsayıcı, katılımcı ve cinsiyet eşitliğine duyarlı politikalar benimsenmediği sürece, krizler mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirecektir. Krizlere müdahalede feminist ve demokratik değerlerin benimsenmesi, sadece afet sonrası iyileşme süreçlerini daha adil hale getirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun uzun vadeli dayanıklılığını artırarak gelecekteki afetlerin yıkıcılığını azaltmanın da temelini oluşturur.


KAYNAKÇA

Ambraseys, N., & Bilham, R. (2011). Corruption kills. Nature, 469(7329), 153–155. https://doi.org/10.1038/469153a

Amnesty International Türkiye. (2023, February 23). Türkiye/Suriye: Şubat depremleri hakkında insan hakları odaklı bir değerlendirme. Amnesty International Türkiye. Retrieved from https://www.amnesty.org.tr/icerik/turkiyesuriye-6-subat-depremleri-hakkinda-insan-haklari-odakli-bir-degerlendirme

Anadolu Ajansı. (2023, March 20). Kahramanmaraş merkezli depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısı 50 bin 96 oldu. Anadolu Agency. Retrieved from https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/kahramanmaras-merkezli-depremlerde-hayatini-kaybedenlerin-sayisi-50-bin-96-oldu/2850716

Bradshaw, S., & Fordham, M. (2013). Women, girls and disasters: A review for DFID. UK Department for International Development (DFID). https://assets.publishing.service.gov.uk/media/5dc13dc640f0b637a1443e63/withdrawn-women-girls-disasters.pdf

Duruel, M. (2023). Afetlerde göçmen olmak: 6 Şubat depremi Hatay örneği. Mukaddime, 14(2), 227-255. https://doi.org/10.19059/mukaddime.1381750

Escaleras, M., Anbarci, N. & Register, C.A. Public sector corruption and major earthquakes: A potentially deadly interaction. Public Choice 132, 209–230 (2007). https://doi.org/10.1007/s11127-007-9148-y

Green, P. (2005). Disaster by design: Corruption, construction and catastrophe. British Journal of Criminology, 45(4), 528-546. https://doi.org/10.1093/bjc/azi036

Human Rights Watch. (2023, March 22). Turkey: Suspend time limit on travel outside quake zone. Retrieved from https://www.hrw.org/news/2023/03/22/turkey-suspend-time-limit-travel-outside-quake-zone

Human Rights Watch. (2024, March 27). Türkiye: Stonewalling on Charges for Officials in Earthquake Deaths. Retrieved from https://www.hrw.org/news/2024/03/27/turkiye-stonewalling-charges-officials-earthquake-deaths

Independent Türkçe. (2023, Şubat 7). Deprem bölgesinde tercüme desteği veren YİMER'in dilleri arasında Kürtçe yer almadı. Independent Türkçe. https://www.indyturk.com/node/608161/haber/deprem-b%C3%B6lgesinde-terc%C3%BCme-deste%C4%9Fi-veren-yi%CC%87merin-dilleri-aras%C4%B1nda-k%C3%BCrt%C3%A7e-yer

International Planned Parenthood Federation (IPPF). (2024, May). Feminist principles in humanitarian contexts. IPPF. https://www.ippf.org/sites/default/files/2024-05/ippf_feminist_humanitarian_principles_240524.pdf

Kaos GL (2023). Bu konu her zaman kriz: 6 Şubat depremlerinin LGBTİ+’lara etkisi. Kaos GL Derneği. Erişim adresi: https://kaosgldernegi.org/images/library/deprem-raporu.pdf

Levkowitz, J. (2024, February 5). One year since earthquakes hit Turkey, refugees are in an even deeper hole. Heinrich-Böll-Stiftung. Retrieved from https://gr.boell.org/en/2024/02/05/one-year-earthquakes-hit-turkey-refugees-are-even-deeper-hole

Mültecilerle Dayanışma Derneği. (2023, February). Afette depremzede mültecilere yönelik tutumlar endişe verici! Mültecilerle Dayanışma Derneği. https://multeci.org.tr/wp-content/uploads/2023/01/Multecilerle-Dayanisma-Dernegi-Basin-Aciklamasi-Deprem-ve-Multecilere-Yonelik-Tutumlar-13.02.2023-.pdf

Neumayer, E., & Plümper, T. (2007). The gendered nature of natural disasters: The impact of catastrophic events on the gender gap in life expectancy, 1981–2002. Annals of the Association of American Geographers, 97(3), 551–566. https://doi.org/10.1111/j.1467-8306.2007.00563.x

Pelling, M., & Dill, K. (2010). Disaster politics: Tipping points for change in the adaptation of sociopolitical regimes. Progress in Human Geography, 34(1), 21-37. https://doi.org/10.1177/0309132509105004

Plan International. (2013). In double jeopardy: Adolescent girls and disasters – Because I am a girl: The state of the world’s girls 2013 (p. 220). Plan International. Retrieved from https://plan-international.org/publications/state-worlds-girls-2013-adolescent-girls-and-disasters