748 yıl hapis cezası alan gazeteci: Veli Yılmaz

Eray Yılmaz, dayısı Veli Yılmaz’ı anlattığı 'Veli Yılmaz, Devrimci Gazeteci' adlı kitabında yalnızca sosyalist bir gazetecinin yaşamını aktarmıyor. Onun 1968’den 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar geçen süreçte bir devrimci ve gazeteci olarak yaşamını aktarırken dönemin az bilinen yanlarına ilişkin önemli tanıklıklar değerlendirmeler yapıyor.

Veli Yılmaz, kaldığı her cezaevinde kendine mutlaka bir çalışma masası kurardı. Her baskında, her aramada kitaplarını ve kırtasiye malzemelerini kaptırmamaya çalışırdı. En kıymetli mal varlığı onlardı. Bu Fotoğraf, Bartın Cezaevi’nden
Google Haberlere Abone ol

12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye'nin sosyalist basınını yer altına çekilmek zorunda bıraktı. 1975‘lerden başlayarak çoğunluğu haftalık, bazılarının aylık çıktığı bir dizi sosyalist gazete, dergi yayınlanmaya başladı. Dönemin nüfusunun 35 milyon civarında olduğu bir ülkede bu yayınların satışları 40 bin, 50 bin bandını aşıyordu. Yarattıkları etki arkalarında onları yayınlayan siyasal yapıların örgütlenmesinin temel taşını oluşturdu. Öyle ki bu siyasal yapılar kendi adları ile değil yayınladıkları bu sosyalist gazetelerin isimleri ile anılır oldular. Halkın Kurtuluşu, Devrimci Yol, Halkın Birliği, Kurtuluş vs. diye giden onlarca sosyalist gazete, dergi aynı zamanda bir siyasal örgütün taraftarlarının kendilerine verdikleri isimler oldular.

Veli Yılmaz, eşi gazeteci Neyyire Özkan ve kızı Hazal, ender açık görüşlerden birinde, Metris Askeri Cezaevi...

748 YIL HAPİS CEZASI ALAN GAZETECİ

Bu süreç 12 Eylül askeri darbesi ile son buldu. Yeraltına çekilen bu yayınları çıkartan gazeteciler, sahipleri görünenler, yazı işleri müdürleri bir süre sonra yakalanarak yıllarca süren mahkemelerde yargılandılar. Benim de meslek yaşamımın başlangıcında sayılabilecek bir süreçte kısa bir süre çalışma fırsatını bulduğum Veli Yılmaz, Halkın Kurtuluşu gazetesinin yazı işleri müdürlerinden birisi olarak bu sürecin en önemli tanıklarındandı. Onun diğer yazı işleri müdürlerinden, gazetecilerden daha fazla tanınmasını sağlayan bir özelliği ise cunta döneminde oluşturulan askeri mahkemelerde en fazla hapis cezasına çarptırılan gazeteci olmasıydı. Yılmaz’ın yüzlerce yılı aşan bir mahkumiyeti vardı.

Türkiye basın tarihinin bu çok özel dönemi hakkında fazla inceleme araştırma bulunmuyor. Eray Yılmaz’ın dayısı Veli Yılmaz’ı anlattığı İletişim Yayınları'ndan çıkan 'Veli Yılmaz, Devrimci Gazeteci' adlı kitabı bu dönemi anlatan az sayıda yapılan çalışmadan birisi.

Eray Yılmaz bu çalışmasında yalnızca Veli Yılmaz’ın 1950 ile 1993 arasında süren kısa yaşamını değil özellikle 1970’li yıllardan başlayan 1980 darbesi ile son bulan sosyalist yayıncılığın doğuşunu ve gelişmesini içerden bir tanıklıkla aktarmış. 'Veli Yılmaz, Devrimci Gazeteci' adlı bu kitap bir yanıyla hakkında daha az şey yazılan THKO ve onun devamı Türkiye Devrimci Komünist Partisi hakkında da önemli bir belge olmuş.

Veli Yılmaz: Devrimci Gazeteci 1950 - 1993, Eray Yılmaz, 214 syf., İletişim Yayıncılık, 2020.

 

 

BİR DÖNEMİN ANLATILMAYAN TARİHİ

Veli Yılmaz’ın yaşamı aynı zamanda 1968’de yükselişe geçen, 12 Eylül 1980’de kesintiye uğrayan sosyalist hareketin tarihi. 1950 yılında doğan Veli Yılmaz’ın yaşamı 1993’de Beşiktaş’ta bir kalp krizi ile hayatını kaybettiği iskelede son buldu. Eray Yılmaz, onun yaşamını anlattığı kitabında bu nedenle sosyalist hareketin en canlı döneminde yaşanan tartışmaları ve dönemin özelliklerini de aktarıyor. Özellikle eşi Neyyire Özkan üzerinden genel olarak sosyalist hareketler içinde kadınların konumuna, özelde Halkın Kurtuluşu/TDKP gibi içinde yer aldığı örgütte kadınların rolüne ilişkin önemli saptamalara yer vermiş.

68 Hareketi içinde yer alan daha sonra Türkiye Devrimci hareketinin liderleri haline gelen bu gençlerin daha çok okudukları Ankara, İstanbul gibi kentlerdeki yaşamı bilinir. Oysa daha sonra bu gençlerin çoğunluğunun aslında ders dışı kitapları okumaları, sol edebiyata ilgi duymaları bilinenin tersine daha lise yıllarında başlar. Çoğunluğu Anadolu’nun kasabalarından ya da o dönemde bir kasabadan farksız şehirlerinden gelmişlerdir. Eray Yılmaz, Veli Yılmaz’ın yaşamının bu dönemini de lise arkadaşları, öğretmenleri, aile bireyleri ile konuşarak dönemin sosyalist gençlerinin taşradaki yaşamına ilişkin önemli aktarımlar yapıyor. Eray Yılmaz, kitabın ilk bölümünde Veli Yılmaz özelinde şu soruların cevabını arıyor:

"Bu dönemde dünyada yaşananlar, siyasal gelişmeler Türkiye'yi, Türkiye'de büyük kentlerde yaşanan siyasal gelişmeler Şebinkarahisar gibi kasabalar nasıl etkilemiş ve biçimlendirmişti? Kentlerle kasabalar arasındaki iletişim hangi kanallardan kurulmuştu? Şebinkarahisar gibi ulaşım olanakları sınırlı bir kasabada siyaset nasıl ve hangi kanallardan biçimlenmişti?”

Veli Yılmaz 10,5 yıl sonra evde. Hazal ile hiç ayrılmıyorlar… 

HALKIN KURTULUŞU: BİR YAYIN, BİR ÖRGÜT

Eray Yılmaz kitabın ikinci bölümünde, Veli Yılmaz’ın da içinde yer aldığı Halkın Kurtuluşu/TDKP örgütünün 70’li yılların ortalarından itibaren gelişimine ve onun örgütte ve yayın organlarındaki konumuna yer vermiş. 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra hareketin ilk önderleri öldürülmüş büyük bir kısmı ise cezaevlerine girmişti. Bu yalnızca Halkın Kurtuluşu'nun öncülü Türk Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) için değil dönemin bütün siyasal örgütleri için geçerliydi. Ancak 75’lerden itibaren sosyalist hareketler tekrar büyük bir gelişim içine girmişlerdi. Bu öylesine hızlı bir süreçti ki çıkardıkları yayınlar kısa sürede on binlerce satış rakamına ulaşmıştı. 1970 öncesinin en önemli sosyalist örgütü Türkiye İşçi Partisi iken yetmiş sonrasında 50’ye yakın sosyalist örgütün kurulduğu biliniyor. Bu sosyalist hareketler içinde ise kitlesellik, tanınırlık açısından üç siyasal hareket öne çıkıyordu. Türkiye Komünist Partisi, Devrimci-Yol ve Veli Yılmaz’ın içinde yer aldığı Halkın Kurtuluşu...

Bu dönem Veli Yılmaz’ın da devrimci bir gazeteci olarak Halkın Kurtuluşu gazetesi içinde artık yetkinleştiği yıllardı. Eray Yılmaz, bu üç örgütün o dönemdeki faaliyetlerini ve birbirlerinden ayrışan yönlerini aktarırken aslında yetmişlere hakim olan ruh halini ve siyasi atmosferi de yansıtıyor.

Dönemin THKO liderlerinden İhsan Çaralan 1973 yılında Veli Yılmaz hapisten çıktıktan sonra onunla birlikte yaptıkları çalışmayı anlatıyor: “Samsun, Trabzon, bütün iç Anadolu, Karadeniz bölgesi daha 1974’e gelmeden THKO’ya sempati duyan veya kendini sosyalist sayan insanlar buluyoruz, tüm bunları toparlayan bir çalışma yaptık ve 1974 affıyla arkadaşlar çıktığında epeyce geniş bir örgüt vardı. Burada bence Veli önemli işler yapmıştır.”

TDKP toplu davası Metris Askeri Cezevi kampüsünde inşa edilen mahkeme salonunda yapıldı, Veli Yılmaz’ın (ön sıra sağdan dördüncü) yargılanma süreci 7 yıl sürdü. 

SIFIRDAN BAŞLAYAN DEVRİMCİ GAZETECİLİK

Ancak örgütlenmenin en önemli parçası yayın organlarına sahip olmaktır. Çoğunluğu yirmili yaşların ortalarında olan bu gençlerin böyle bir deneyimi yoktur. Yine o dönemde basın yayın faaliyetinde yer alan Semih Orcan’ın anlattıkları 70'li yıllar sonrası toparlanan bütün gençlik örgütlerinin önündeki sorundur: “Biz yeni bir örgütüz. Diğer sol hareketlerin bir geçmişi var. Bir sürü yazar var, çizer var, basınla ilişkileri var. Görmüşlükleri geçirmişlikleri var, yaşlıları var gençleri var.; bizde hiç kimse yok abi…. 1960’dan sonra beş-on dergi çıkarmışlar, onların yazarlığını yapmışlar. Biz sadece edebiyat dersinde kompozisyon yazmışız.”

Ama bütün acemiliklere rağmen içlerinden bazıları gazetecilikte daha öne çıkmıştır.

Dönemin tanıklarından Teoman Göral, Veli Yılmaz’ın Halkın Kurtuluşu gazetesinin neredeyse önemli yazılarının büyük kısmını yazdığını hatırlıyor: “Veli ile tanıştığımda hayret ettim. Ben sana bir şey söyleyeyim mi, Halkın Kurtuluşu gazetesinin çok sayfasını A’dan Z’ye Veli yazmıştır. Yani iç haberini, dış haberini Veli Yılmaz yazmıştır. Mesela enflasyon yükseldi yazardı. Bir gün nereye yükseldi, yüzde kaç yükseldi biliyor musun da konuşuyorsun dedim. Kalktı bir alışverişe çıktı, geldi. Elma dedi ne kadar olmuş biliyor musun? Üç ay önce kuş kadardı şimdi bu kadar. Oturur döşenirdi.”

Açık görüşlerden birinde Hazal ile birlikte. 

1975 SONRASI BAŞLAYAN HESAPLAŞMA

Elbette asıl önemli olan yeni kurulan siyasal örgütlenmede geçmişle hesaplaşmak ve siyasal çizginin belirlenmesiydi. Eray Yılmaz’ın araştırması TDKP’nin bu dönemine ilişkin önemli saptamalar ve tanıklıklar da içeriyor. 1975’den askeri darbenin gerçekleştiği 1980’e kadar olan kısa süre yalnızca THKO-TDKP çizgisinin değil bütün siyasal yapılanmaların çok ciddi ideolojik tartışmaları yaşadığı bir dönemdi. Geçmiş bir yanıyla devrimci özü nedeniyle sahiplenilirken, kitlelerden kopuk silahlı eylemci yanıyla eleştirilmeye başlanmıştı. Bu dönem dünya sosyalist hareketinde de büyük tartışmaların olduğu dönemdi.

1917 Ekim Devrimi'nden sonra dünyanın tek sosyalist devletinin kurulmasından ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeni sosyalist devletler kurulmuştu. Çin, devasa büyüklüğü ile ikinci bir ideolojik merkez olma yolundaydı. Küba, Vietnam devrimleri ise 1968’de ortaya çıkan bu gençlik hareketlerini derinden etkilemişti. Ho Şhi Minh, Che Guevara ve Mao gibi liderler dünya sosyalist hareketini ciddi şekilde etkiliyorlardı. Halkın Kurtuluşu hareketi önce Mao’ya yaklaşmış daha sonra dönemin önemli tartışma noktalarından '3 Dünya Teorisi'nin reddi ile birlikte Arnavutluk Emek Partisi’nin çizgisini benimsemiştir. Eray Yılmaz, bu çizgi değişikliklerinin teorik siyasal nedenlerden çok pratik gerekliliklerin yarattığı atmosferin rol oynadığını aktarıyor. Bir yanıyla TDKP’nin az bilinen bu dönemine ilişkin önemli tanıklıklar ve aktarımlar yer almış.

CEZAEVİNDE GAZETECİLİĞİ BIRAKMADI

Veli Yılmaz’ın aktif gazetecilik yaptığı bu dönem 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile son buldu. Darbenin ardından yer altına çekilen Veli Yılmaz bir baskınla yakalandı.

Eray Yılmaz’ın da aktardığı resmi veriler Halkın Kurtuluşu gibi örgütlerin gücü hakkında bir fikir veriyor: “1980-83 arasında en büyük örgüt partileşemeyen Dev-Yol’dur. Onu TDKP izler. Ersan’ın atıf yaptığı kaynağa göre, 12 Eylül Darbesi 3 bin 308 TDKP yanlısını gözaltına almış, 227 parti üyesinden 110’unu yakalamış, 12 bin kişinin örgütle bağlantılı olduğu saptanmıştır.”

Darbenin ardından Veli Yılmaz’ın serbest kaldığı 1991 yılına kadar geçen süreç açlık grevleri, direnişler ve yazın faaliyetlerinin olduğu yoğun bir dönemdir. Veli Yılmaz, bütün bu süreçlerde politik tavrını korumuş, özellikle basın özgürlüğünü temel alan önemli yazılar yazmıştır. Halkın Kurtuluşu'nun yazı işleri müdürü olarak gazetede çıkan yazarı belli olmayan bütün yazılardan sorumlu tutularak binlerce yılı bulan hapis cezaları ile yargılanmıştır. Kesinleşen hapis cezası ise 748 yıldır.

Bu döneme ilişkin kaleme aldığı 'Dilekçe' ve 'Eylül Hukuku ve Basın Özgürlüğü' adlı kitapları o cezaevindeyken yayınlanmıştı. Veli Yılmaz’ın yaşamı sembolik bir tesadüfle cezaevinden çıkışından tam 748 gün sonra Beşiktaş iskelesinde bir kalp krizi ile son buldu. Ama onun yaşamı basın özgürlüğünün yine tartışıldığı bugünlerde önemli bir deneyim olarak önümüzde duruyor.

Onun Kürt sorunu karşısında basının konumunu eleştirdiği şu sözleri bugün de geçerliliğini koruyor; “Basın, basın örgütlülüğünü savunmayarak, haber verme özgürlüğünü dahi kullanmayarak eksikliği derinleştiriyor.(…) Basının yönlendirici kalemleri, bir kısım gazeteci-yazarlar, kendilerini İçişleri ve Dışişleri bakanlıklarının memuru olarak görüyorlar.”

Güneş gazetesi insan hakları sayfasında Veli Yılmaz ile ilgili çıkan haberlerden biri.