YAZARLAR

89 Baharı ve birleşik mücadele

Türkiye’nin birçok yerinde birbirinden bağımsız işçi mücadelesi sürüyor. Geçim sıkıntısı başta olmak üzere “bıçak kemiğe dayanmış” durumda. Ancak 1989’daki Bahar Eylemleri gibi siyasal iktidarı sarsacak güçlü ve birleşik bir mücadele henüz oluşmadı. Bakalım önümüzdeki süreç, böyle bir birleşik mücadeleyi yaratabilecek mi?

Ülkemizde Çatalca’daki Polonez fabrikasından Gebze’ye, Ankara’dan Antep’e, Hatay’a kadar bir çok işyerinde ve sektörde genelde birbirinden bağımsız işçi eylemleri ve direnişleri sürüp gidiyor.

Hem işçiler, hem ücret geliriyle geçinen emekçiler, hem de emekliler açısından hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı dayanılmaz noktalara gelmiş durumda. 16 milyon çalışanın nerdeyse yarısı, 17 bin liralık asgari ücret düzeyinde gelire sahip. En düşük emekli aylığı 12 bin 500 TL. Yine 16 milyon emeklinin ortalama aylığı ise 14-15 bin lira düzeyinde bulunuyor.

Sadece gıda harcamalarından oluşan açlık sınırı ise, 20 bin lira düzeyine gelmiş, dört kişilik bir ailenin gıda ile birlikte diğer geçim masraflarını oluşturan yoksulluk sınırı da 60 bin lirayı çoktan geçmiş durumda.

Tek adam rejimi ve AKP iktidarı, Orta Vadeli Programı (OVP) ile bu derin yoksulluk düzeninin devam etmesinden yana ve gerek asgari ücret, gerekse emekli aylıklarının 2025 yılındaki artışları açısından emek gelirlerini bastırmaya dönük ekonomi politikası aynen sürecek.   

OVP’de kıdem tazminatının tasfiyesine yönelik Tamamlayıcı Emek Sistemi (TES), hedeflenen enflasyona göre ücret politikası, esnek çalışmanın yaygınlaşması, sağlık harcamalarının artırılması gibi önlemler dikkati çekiyor.   

Düşük ücret politikası, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, güvencesiz çalışma koşulları, otoriter ve sendikasız bir emek rejiminin inşası, tüm emekçi kesimi ve emeklileri çok zora sokuyor.

MUHALEFETİN YETERSİZLİĞİ

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde işçiler, emekçiler, emekliler, AKP iktidarına uyarı niteliğinde bir “sarı kart” gösterdi. AKP, 22 yılın sonunda ilk kez ikinci parti konumuna düştü. CHP, birinci parti düzeyine yükseldi. Ancak CHP başta olmak üzere mevcut muhalefet, emek mücadelesinin bu sürecine yol gösterecek bir politik hattan yoksun gözüküyor.

Kuşkusuz böyle bir durumda düzeni etkileyecek, toplumsal değişimi sağlayacak esas güç, işçi sınıfıdır ve onun siyasal örgütlenmesidir. Öncelikle günümüzdeki işçi mücadelesi, henüz bu güçte değildir.

Ancak bıçak kemiğe dayandığı durumlarda emekçilerin tepki vermesinin tarihi örnekleri de söz konusudur. Bu örneklerden biri de 89 Bahar Eylemleri’dir. Önümüzdeki süreç, böyle bir gelişime olanak sağlayacak mı? O dönemde ANAP iktidarını sarsan işçi eylemleri günümüzde de başka bir düzeyde tekrarlanabilir mi?

89 BAHAR EYLEMLERİ NEYDİ?

12 Eylül 1980 darbesi sonrası reel ücretlerde ciddi bir gerileme ve yoksullaşma süreci yaşanıyordu. 1983 seçimleri sonrasında Turgut Özal’ın lideri olduğu Anavatan Partisi (ANAP) iktidara gelmişti. Özal döneminde de “sefalet ücreti politikası” devam ediyordu.

İşte bıçağın kemiğe dayadığı bu süreçte, işçiler ayağa kalktı. 1989 Mart’ında başlayan eylemler, mayıs ayına kadar sürdü. Bahar Eylemleri olarak anılan bu büyük direniş, kamu kesiminde 600 bin işçiyi ilgilendiren toplu sözleşmelerin tıkanması üzerine tetiklenmiş oldu.

O zamanki Türk-İş yönetimi, işçilere "Hazır Olun” talimatını verdi. İşyerlerinde iş yavaşlatmadan, vizite eylemlerine, vezne kuyruklarına, yemek boykotuna kadar varan eylemler, daha sonra sokağa taştı ve Bahar Eylemleri adını aldı.

Eylemlerin hedefinde ANAP Hükümeti ve Başbakan Özal vardı. 26 Mart 1989’da yapılan seçimlerde ANAP, üçüncü parti konumuna düştü. İstanbul, Ankara ve İzmir büyükşehir belediye başkanlıkları seçimlerini muhalefetteki Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) kazandı.

9 YILIN HESAPLAŞMASI

İşçi eylemleri, seçimler sonrasında da sürdü. Nihayetinde Türk-İş’le ANAP hükümeti arasında 18 Mayıs 1989 tarihinde yapılan toplu iş sözleşmesiyle ücretler yüzde 142 oranında artırıldı. 

Bunu memur zamları izledi. Özel sektör işçileri de bu oranlara yakın zam elde ettiler. Böylece işçi sınıfı, emekçi kesim, 1980 darbesinin olumsuz koşullarını dokuz yıl sonra lehine çevirmeyi başardı.

Bahar eylemlerinin ardından 1991 yılındaki Zonguldak Büyük Madenci Grevi ve Yürüyüşü, ANAP iktidarını iyice sarstı. Ankara yürüyüşüne 48 bin madenci ile birlikte tüm Zonguldak halkının katılması ve diğer sendikaların, partilerin, aydınların desteği eylemin başarılı olmasında etkili oldu.

SOSYAL DEMOKRASİNİN GÜÇSÜZLÜĞÜ

ANAP, 1991’de genel seçimleri de kaybetti. Sosyal demokrat SHP, Demirel’in liberal eğilimli DYP’si ile birlikte iktidara geldi. SHP, iktidarda iken liberal politikaları izleyince işçi sınıfının desteğini ve daha sonra da seçimleri kaybetti.

Sonuç itibariyle 12 Eylül darbe koşulları ve ANAP hükümetleri döneminde yaşanan ciddi reel ücret kayıpları ve yoksullaşma eylemlerin en büyük nedeniydi. Bahar Eylemleri, 12 Eylül askeri yönetimi döneminde çıkarılan sendikal yasalarla işçi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına ve toplumsal gelir dağılımında işçi sınıfı aleyhine yaratılan gerilemeye bir tepkiydi.

Bahar eylemleri, Türk-İş’teki birçok sendikada daha mücadeleci kadroların işbaşına gelmesine de yol açtı. Türk-İş genel merkez yönetimi de değişti.

Ancak 1990 sonrası sendikal hareket, ağırlıklı olarak üyelerinin çıkarlarını düşünen bir harekete dönüştü. Genel anlamda işçi sınıfının çıkarlarını kapsayan bir mücadele verilemedi. Emeklilik yaşının yükseltilmesi, özelleştirme gibi konularda çalışan işçilerin bir takım hakları korunduğu için geniş çaplı bir tepki ortaya konmadı.

Dolayısıyla günümüzde tüm işçi sınıfının, emekçilerin genel çıkarlarını koruyan yeni bir sendikal harekete ihtiyaç olduğu gibi mevcut düzenden memnun olmayan ve traktörlerle yolları kesen köylüleri, çiftçileri ve de doğa savunucularını kapsayan birleşik bir mücadeleye gereksinim vardır.

BİRLEŞİK MÜCADELE NASIL?

Öncelikle geçim sıkıntısı, ücret düşüklüğü, sendikal örgütlenme nedeniyle işten atılma gibi faktörlerle eyleme ve direnişe geçen işçileri kapsayacak ve asgari ücretin yükseltilmesi, emekli aylıklarının artırılması, vergi adaleti gibi somut talepler etrafında birleşebilen giderek de politik bir muhtevaya kavuşan bir emek mücadelesine ihtiyaç elzem gözüküyor.

İktidar yanlısı Hak-İş ve şimdiye kadar AKP ile uyumlu geçinen Türk-İş, son zamanlarda tabanın da bastırmasıyla bir takım eylemlilikler içine girdi. DİSK de, ülkenin çeşitli yerlerinde geçim sıkıntısı ve vergide adalet temasıyla etkinliklerini sürdürüyor.

Bu üç büyük işçi konfederasyonunun ortak bir eylemlilikte buluşması, tabii ki arzu edilen bir durumdur. Eskiden işçi, memur, emekli ve meslek örgütlerini kapsayan Emek Platformu adı altında güçlü bir örgütlenme söz konusuydu. Ancak bu platform, AKP döneminde giderek tasfiye oldu.

Ülkedeki sınıf mücadelesinin parçalı olarak da sürmesi, AKP’nin yerel seçimleri kaybetmesi, “Tek adam rejimi”ne karşı bir umut kaynağı olarak ortada durmaktadır. Birleşik bir mücadelenin zemini vardır, ancak bir çatı örgütlenmesiyle bunun harekete geçirilmesi gerekiyor.

Keza seçmen tabanı giderek eriyen AKP karşısında kitlesel eylemlerle erken seçimi de gündeme almak gerekli gözüküyor. Hadi bakalım, birleşik bir mücadele için görev başına diyelim…  


Atilla Özsever Kimdir?

1967 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdi. 12 Mart (1971) döneminde piyade üsteğmeni iken siyasi görüşleri nedeniyle ordudan çıkarıldı. 2.5 yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra iktisat öğrenimi gördü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı, doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladı. 1974 – 2002 yılları arasında gazetecilik yaptı. 2003- 2011 yılları arasında da Maltepe Üniversitesi’nde kadrolu öğretim üyeliği görevinde bulundu. 2011 yılından itibaren de çeşitli üniversitelerde çalışma ekonomisi ve medya alanında dışarıdan dersler veriyor. “Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci” ve “Mesele Teslim Olmamakta” isimli iki kitabı ile çeşitli kitap ve dergilerde yer alan makaleleri bulunuyor.