YAZARLAR

9’uncu Yargı Paketi'nden vazgeçilmesi için 4 neden

Şiddet faillerine af konusu AKP iktidarının müzmin hastalığı. 9’uncusuna kadar ulaşılan tüm yargı paketlerinde infaz indirimi, infaz düzenlemesi, çocuk cinsel istismarına somut delil kriteri, Covid affı, açık cezaevine geçiş hakkını kolaylaştırma, genç evlilik gibi isimler altında kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü şiddetin faillerini cezasızlıkla ödüllendirmekten vazgeçmediler.

Başta CHP olmak üzere muhalefet şu anda iktidara şeffaf yönetim anlayışı yönünde baskı yapabilecek güce sahip yeter ki toplumsal beklenti doğrultusunda gücünü kullansın. Yine şeffaflıkla yakından ilişkili olan yasa yapım süreçlerinin en azından asgari demokratik standartlara yakınlaşması yönünde iktidara baskı kurulmalı. Bilmiyoruz, belki de bu konular dile getiriliyordur ama bilmeyişimizin sorumluluğunu iktidara yüklemek için muhalefet liderinden bunların konuşulduğunu duymaya ihtiyacımız var. Öyle ahbap-çavuş ilişkisiyle kimi gazetecilere sözcülük rolü biçilmesi doğru değil. Parti sözcüsünden veya liderinden, yetkili parti üst düzey yöneticilerinden resmi açıklamalar yapılması gerekir. En azından toplumsal beklenti böyle ve şeffaflığın gereği de bu. Kulis haberleri ile bilgi sızdırma taktiklerinden bıktı bu ülkenin insanları. Gazetecilere söyletip yazdırıp tepki gelince yalanlama, yalanlıyormuş gibi yapma kolaycılığı 22 yıldır bıktığımız AKP taktiklerinden ve buna son verilmesi için CHP seçmenin verdiği baskı gücünü kullanıp iktidarı zorlasın. Kanaatimce toplumsal beklenti de bu yönde.

Yargı reformu adıyla duyurulan, torbalara tıkıştırılmış deformasyon paketleri yıllardır hukuk sistemini alt üst etti. Şimdi 9’uncu paketin ne zaman geleceğini, içinde neler olacağını, hangi alanlarda insan haklarının gasp edilip hukuk düzeninin ne derece tahrip edileceğini kestirmeye çalışıyoruz. İktidar bu paketten vazgeçmeli. Çoğulcu katılımla, müzakereye açık toplantılarla, ilgili kesimlerin sorun tespiti ve çözüm yöntemlerine ilişkin görüşlerinin yer aldığı bir yasal sürecin başlatılması için tüm muhalefet partileri iktidarı zorlamalı. Çünkü kendilerini ve tüm toplumu mezbahada kesim sırasını kuzu kuzu bekler gibi ‘paket ha geldi he gelecek, içinden kuş çıkacak civciv çıkacak’ açmazında yaşatmaya hakları yok.

Gelelim paketten vazgeçilmesi için sayılan 4 nedene ki bunlar da sızıntıyla biriken bilgi kırıntılarına dayanarak yapılan tespitlerden başka bir şey değil. Sızıntı olması gerçek olmadığını göstermez ama eksik olduğuna kuşku yok. Meclise sunulup Pandora’nın kutusu açıldığında, şimdiye kadar hep yaşadığımız gibi, her toplumsal kesim kendi payına düşen ihlal ve deformasyona odaklanacak. Böylelikle iktidar, bölünmüş tepkilerin zayıf kalışından da yararlanarak kendisini Üsküdar’ı geçmiş sayacak yine. Ve yine de tablo böyle devam ettiği için ben de kendi durduğum yerden, kadın hareketinden sunulan 4 nedeni saymak yoluna gideceğim şartlar henüz değişmediği için.

EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu 6 Haziran tarihli basın açıklamasıyla kadın hakları yönünden bu paketten vazgeçilmesi gerektiğini nedenleriyle birlikte kamuoyuna duyurmuştu. Açıklamada basına sızdırılan düzenleme haberlerine göre 6284 sayılı şiddet yasası, kadının soyadı, şiddet faillerine yeni af ve yeni tür casusluk kavramı olarak bilinen ‘etki ajanlığı’, paketten vazgeçilmesini gerektiren nedenler olarak sayılıyor.

6284 sayılı şiddet yasası, cinsiyete dayalı şiddete yani ataerkil erkek şiddetine karşı kadınları ve çocukları odak olan bir koruma kanunu. Ve bu kanunun failleri caydıracak tek yaptırım hükmü olan ‘zorlama hapsi’ maddesinin kaldırılmak istendiği açıklanıyor. Koruyucu ve önleyici tedbir kararlarına uymayan, yükümlülüklerini yerine getirmeyen faillere yönelik bir yaptırım maddesi olan zorlama hapsi kaldırılır veya itiraz yolu açmak gibi bir düzenlemeyle değiştirilirse 6284 büyük ölçüde işlevsiz kalır.

Kadının soyadı konusu AYM iptal gerekçesinin hilafına tümüyle eski düzene döndürülecek, haberlere göre. Kadın eşitlik mücadelesinin uzun yıllardır en önemli konularından birisiydi oysa. Çok yeni, yaklaşık 20 yıllık bir kazanımdı ve tersine çevrilmek, kadınların soyadı hakkı gasp edilmek isteniyor. Kadınların hukuk öznesi, özerk birey olarak tanındığını gösteren ender düzenlemelerden birisiydi ve AYM mevcut halinin bile eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmişti. Kadınların kendi soyadını, evlendiği erkeğin soyadından önce gelmek şartıyla kullanması mümkündü. Ancak şimdi yapılması planlanan düzenleme salt evlendiği erkeğin soyadını kullanması yönünde yani hayli geriye gidiş anlamına gelen bir düzenleme getirecek anlaşılan. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Evlilik erkekler için soyadı değişikliği gerektirmiyorsa kadınlar için de soyadı değişikliği gerektirmez. Söylenecek çok şey var ama şimdilik burada keseyim.

Şiddet faillerine af konusu AKP iktidarının müzmin hastalığı. 9’uncusuna kadar ulaşılan tüm yargı paketlerinde infaz indirimi, infaz düzenlemesi, çocuk cinsel istismarına somut delil kriteri, Covid affı, açık cezaevine geçiş hakkını kolaylaştırma, genç evlilik gibi isimler altında kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü şiddetin faillerini cezasızlıkla ödüllendirmekten vazgeçmediler. Bıkmadılar şiddet faillerini sokaklara salıp “yarım kalan işlerini tamamlama” şansı tanımaktan.

Bir de etki ajanlığı meselesi var. Kendi gazetecilerine bu ismi taktırdılar. Kamuoyuna bu isimle duyurulmasını sağladılar sonra tepkiler gelince “hayır, böyle bir düzenleme hazırlıklarımız arasında hiç yer almadı” sözleriyle yalanlama fırsatı yarattılar kendilerine. Oysa casusluk maddesinin genişletilmesi tam olarak bu anlama geliyor. Adı anılmadan yerleştirilen bu etki ajanlığı meselesi çok geniş bir konu. Ancak ben kısaca güncel bir örnekten ve kendi baktığım yerden yola çıkarak birkaç cümleyle konuyu ve yazıyı tamamlamak istiyorum. Diamond Tema olayını hatırlayalım. Gelenekselci, dogmatik, Yeni Selefi anlayışlara yakın dindarlık biçiminin iktidar desteğiyle ve Diyanet hatta Milli Eğitim eliyle ülkede ana akım din yorumu haline getirilmesiyle ilişkili bir konu. Ayşe’nin yaşı, Peygamberin çocuk yaşta bir kızla evlenmesi üzerine eleştiri bile değil sadece sorular yöneltmişti Tema. Bizzat Adalet Bakanı soruşturma açıldığını duyurdu. Henüz etki ajanlığı yasası bile çıkmadan önce sosyal medyada sonra bakanlık düzeyinde yargıya adeta talimat verildi ki o Adalet Bakanı da aldığı talimatla soruşturma bilgisini paylaştı kuşkusuz. Çok yetersiz ve iktidarın desteklediği dogmatik din yorumlarını savunacak fırsat yolları açan sözlerdi ama salt düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içinde kalmıştı Diamond Tema’nın söyledikleri. Oysa ben dahil bu ülkede pek çok dindar dogmatik yorumlara ve şeriat kavramının din anlamına, İslam anlamına kullanılmasına çok temelden eleştiri getiriyoruz. Dolayısıyla etki ajanlığı düzenlemesi kanımca en çok gelenekselcilerden farklı din yorumlarında bulunanlar için kullanılacak. Diyanet’i eleştirmekten, müfredatın dinileştirilmesine itiraza kadar her konuda yapılacak dini yorum ve eleştiri, sorgulama bizleri, etki ajanı olarak suçlamalarına fırsat yaratacak sanıyorum.

Elbette din alanı dışında ve sansür yasasından sonra gelen bu yasa ihtimali basından akademiye, sivil toplumda kadın hareketine, hak savunucularına, kamu çalışanlarının “şahsıma” biatini çok daha katı bir şekilde pekiştirmesine hizmet edecek. Bu deformasyon torbasından vazgeçilmesi için daha başka sebepler de var ama bu kadarı bile tüm muhalefetin, iktidar üzerinde baskı kurmak üzere ortaklaşmasına yeterli olmalı. Önce bu teklif meclise gelmeden geri çekilmeye zorlanmalı ardından birlikte yeniden yazılması teklif edilmeli. Başarılamazsa “kendiniz yazdınız kendiniz oylayın” taktiksel aşamasına geçilmeli. Şimdiye kadar muhalefeti önemli yasaların oylanmasında yer almamakla kusurlu bulanlardandım. Ama siyaset bu işte değişen koşullar taktik değiştirmeyi gerektirir.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.