ABD, Kürdistan bölgesindeki operasyona neden sessiz kalıyor?
Evrensel yazarı Yusuf Karadaş, Pençe Kilit Operasyonu'nun bölgesel ve uluslararası sonuçlarını değerlendirdiği yazısında, ABD'nin beklentilerini de ele aldı.
DUVAR - Türkiye'nin Irak Kürdistan Bölgesi'nde bir hafta önce başlattığı Pençe Kilit Operasyonu'nu değerlendiren Evrensel Gazetesi yazarı Yusuf Karadaş, gelişmelerde ABD'nin bölgeye yönelik hesaplarının da etkili olduğu yorumunu yaptı: "ABD emperyalizmi, Irak’taki askeri varlığının sınırlanması tartışmalarının başladığı tarihten (2006) bu yana bölgedeki enerji kaynakları ve bunların geçiş yolları için bir tehdit olarak da gördüğü PKK’nin askeri varlığının ortadan kaldırılmasını ve Türkiye ile KBY arasındaki işbirliğinin geliştirilmesini kendi bölge politikası bakımından destekliyor."
Karadaş'ın yazısındaki ilgili bölüm şöyle:
Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani yönetiminin Pençe Kilit operasyonunu desteklemesi, Rojava’daki en etkin siyasi güç olan PYD ile Barzani çizgisindeki partilerin oluşturduğu ENKS arasındaki gerilimi tırmandırıyor. ABD Suriye Büyükelçiliği de “Kürtler arasındaki gerilim ve çatışmalardan endişe duyduğu” açıklamasını yapıyor.
Aynı dönemde Irak merkezi yönetimi bir yandan Türkiye’nin operasyonunu kınarken öte yandan Şengal’e operasyon düzenlemekten de geri durmuyor.
Buna karşın Irak’ın en önemli milis gücü olan Haşdi Şabi çatısı altındaki Asaib Ehlil Hak ve Ketaib Hizbullah grupları, Pençe Kilit operasyonuna tepki göstererek Erdoğan’ı “Iraklı yetkililer ve Irak düşmanlarının desteğiyle enerji kaynaklarını ele geçirmeye ve Osmanlı rüyasını gerçekleştirmeye çalışmak”la suçlayan açıklamalar yaptılar.
Bütün bu gelişmeler Türkiye’deki Erdoğan yönetiminin Irak Kürdistan Bölgesi sınırları içindeki Zap, Metina ve Avaşin’de PKK’ye yönelik operasyonunun bölgedeki egemenlik mücadelesiyle ilişkisini ve “Hedef sadece PKK mi?” sorusunu akıllara getiriyor.
Bu ilişkiyi ortaya koyabilmek ve sorunun yanıtını verebilmek için adım adım gidelim.
Bir: Erdoğan yönetimi, son operasyon hamlesini Ukrayna savaşına bağlı olarak Türkiye’nin NATO içindeki konumunun ve bölgesel egemenlik mücadelesi bakımından öneminin daha görünür hale geldiği ve dahası bölgede ABD-İsrail işbirlikçisi Sünni Arap rejimlerle ‘normalleşme’ yönünde adımların attığı bir süreçte yaptı. Bu siyasi konjonktür Erdoğan’ın işini kolaylaştırarak hem batılı emperyalistlerin ve hem de bölgedeki rejimlerin bu operasyona sessiz kalmasını sağladı.
İki: Suriye ve Irak’a yönelik sınır ötesi operasyonları ülke içinde Kürt sorununda uygulanan politikanın bir devamı olarak gündeme getiren Erdoğan iktidarı, bu politikanın başarısı için Kürtlerin sınır ötesindeki kazanımlarını da ortadan kaldırmak istiyor. Ancak Erdoğan, bu operasyonları aynı zamanda bölgedeki yayılmacı emellerinin bir aracı olarak da kullanıyor; ele geçirdiği bölgeler ve kurduğu üsler üzerinden Suriye ve Irak’taki paylaşım mücadelesinden pay almaya çalışıyor.
Üç: Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (KBY) belirleyici güç durumunda bulunan Barzanilerin KDP’si bu operasyonu desteklerken bu desteğin iki hedefi bulunuyor: Öncelikle uzunca bir süredir rekabet halinde olduğu PKK’nin bölgedeki askeri varlığını tehdit olarak gördüğü için. Bununla birlikte Erdoğan yönetimiyle enerji konusunda (Kürdistan’ın petrol ve doğalgazının Türkiye üzerinden pazarlanması) sürdürdüğü ve Irak Merkezi hükümetine karşı da bir dayanak olarak kullanmaya çalıştığı işbirliğinin devamı için.
Dört: ABD emperyalizmi, Irak’taki askeri varlığının sınırlanması tartışmalarının başladığı tarihten (2006) bu yana bölgedeki enerji kaynakları ve bunların geçiş yolları için bir tehdit olarak da gördüğü PKK’nin askeri varlığının ortadan kaldırılmasını ve Türkiye ile KBY arasındaki işbirliğinin geliştirilmesini kendi bölge politikası bakımından destekliyor. ABD, aynı zamanda Rojava’daki özerk yönetimi, Barzani çizgisine çekebilmek ve Erdoğan yönetimi için de kabul edilebilir bir noktaya getirmek bakımından da PKK’nin etkisizleştirilmesini istiyor. Operasyona sessiz kalan ABD’nin, Suriye’de Barzani çizgisindeki partilerin oluşturduğu ENKS’nin bürolarına yapılan saldırılardan sonra “Kürtler arasında çatışmadan endişe duyduğu” açıklamasını da bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor.
Beş: Türkiye’nin hava sahasını Suriye’ye asker taşıyan Rus uçaklarına kapatma kararı, Ukrayna savaşının yarattığı konjonktürün fırsata çevrilmeye çalışıldığını ve bu temelde Rojava’ya yeni operasyon için bütün şartların zorlanacağını haber veriyor. Erdoğan yönetimi, ABD ve Rusya arasında Suriye konusundaki uzlaşmanın Ukrayna savaşından sonra rafa kaldırılmasına bağlı olarak Kürtler ve Suriye rejim güçleri arasında yaşanan gerilim ve çatışmaların da kendi işini kolaylaştıracağını hesap ediyor. Ancak Rusya’nın böylesi bir hamleye sessiz kalmayacağı ve kendi toprakları üzerindeki işgal sona erdirilmeden Erdoğan yönetimi ile görüşmelere kapıyı kapatan Suriye rejiminin de bu durumda yeniden Kürtlerle işbirliğine yöneleceğini tahmin etmek zor değil.
Altı: Şengal (Sincar) hem Irak ve Suriye arasında bir kavşak olması ve hem de Musul ve Kerkük’teki enerji kaynaklarının denetlenmesi bakımından bölgedeki egemenlik mücadelesinin en stratejik noktalarından birini oluşturuyor. İran yanlısı Haşdi Şabi çatısı altındaki Asaib Ehlil Hak ve Ketaib Hizbullah gruplarının Erdoğan yönetimini Irak’ın enerji kaynaklarını ele geçirmeye çalışmakla suçlamalarının arka planında da özellikle son dönemlerde Şengal’e yönelik müdahalelerinden duydukları rahatsızlık bulunuyor.
Yedi: Tam bu noktada Ağustos 2020’de ABD Dışişleri Bakanlığının Ortadoğu’dan Sorumlu Birinci Bakan Yardımcısı Joey Hood tarafından yapılan “Şengal’in PKK dahil bütün silahlı gruplardan temizlenmesi için (Burada Ezidiler tarafından kurulan ve PKK’ye yakınlığıyla bilinen YPŞ ile Haşdi Şabi grupları bulunuyor) ABD’nin danışmanlığında Türkiye, Irak merkezi ve Federe Kürdistan yönetimleri arasında işbirliğinin geliştirilmesi gerektiği” açıklamasını hatırlatmak gerekiyor. Bu bağlam içinde Irak yönetiminin Şengal’e yönelik operasyonu, ABD politikasıyla da uyumlu bir şekilde PKK ve Haşdi Şabi gruplarını etkisizleştirmeye ve İran’ın Irak üzerindeki etkisini sınırlamaya yönelik bir hamle olarak anlam kazanıyor.
Sekiz: Bu siyasi denklem içinde Erdoğan yönetiminin Suriye ve Irak’ta Kürtlere yönelik müdahaleleri ve Sünni gruplarla işbirliği, İran’ın bölgedeki etki alanlarını sınırlamaya yönelik hamleler olarak da anlam kazanıyor. Pençe Kilit operasyonu üzerinden söylemek gerekirse, PKK’ye pençe atılırken aynı zamanda İran’a da kilit vurulmaya çalışılıyor. Bu hamleler yeni siyasal konjonktürde Erdoğan iktidarını, bölgede ABD, İsrail ve Sünni Arap rejimlerin yeniden tahkim etmeye çalıştıkları eksene giderek yakınlaştırıyor.
Dokuz: Pençe Kilit operasyonunun iç politik hedeflerine uzun uzadıya değinmeye gerek yok. Erdoğan’ın kendi iktidarının ömrünü uzatmak amacıyla bu ve olası diğer operasyonları HDP ve demokratik muhalefeti susturmak, ülkeyi seçim sürecine olağanüstü koşullarda görmek ve burjuva muhalefeti de şovenizm ve milliyetçilik üzerinden sıkıştırıp parçalamak amacıyla kullanmak istediği/isteyeceği biliniyor.