ABD solunda kim, kimdir?
Başkanlık seçimine hazırlanan ABD'de 'sol' ne durumda? Öne çıkan örgütler, partiler ve liderler kimler? ABD'de solun siyasete etkisi ne?
Amerika Birleşik Devletleri, üç devredir gergin, olaylı Başkanlık seçimleri yaşıyor. 2016’da Trump’ın iktidara gelişi ve 2020’de seçimi kaybetse de faşist bir kalkışmayla iktidara tutunmaya çalışması karşısında Demokrat Parti’nin aczi, bir yandan Amerika’da 1960’lı yıllardan bu yana ilk kez solun kitleselleşmesini sağlamış, bir yandan da aynı sol içinde Demokratlar’dan kopma olasılığını tartışılır hâle getirmişti. Şu andaki Başkan Joseph Biden’ın Filistin karşısındaki tutumu da kimi kilit önemdeki eyaletlerde Demokratlar’a oy vermekten uzaklaşma eğilimi doğurdu. Bu durumda ‘sol’un nasıl bir tutum alacağı, Harris-Walz ikilisinin desteklenip desteklenmeyeceği vb. en büyük tartışma konusu.
Peki nedir bu ‘sol’? Ülke siyasetinde etkisi nedir?
DSA
Amerikan solunun en büyük örgütü, Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri, ya da İngilizce kısaltmasıyla DSA. Kökleri 1970’li yıllara dayansa da uzun yıllar boyunca ölü kalan örgüt, 2016’da sosyalist aday Bernie Sanders’ın kampanyasıyla hızla büyüdü. 2018’de DSA üyesi ya da DSA destekli Alexandra Ocasio-Cortez, Jamaal Bowman, Rashida Tlaib gibi siyasetçilerin devletin üst kademelerine, başka birçok DSA üyesinin de yerel düzeyde kadrolara seçilmesiyle itibarı iyice arttı. Lider kadrosunun çizgisi Demokratlar’a soldan payanda olmak, devletin ve(ya) partinin kadrolarına dahil ettikleri üyeler aracılığıyla bu kurumları sola çekmeye çalışmak. Ancak 2016-2018 aralığında örgütün hızla büyümesi ve itibar kazanmasıyla bu çizginin solunda yer alan irili ufaklı birçok sosyalist örgüt, DSA’ya girerek örgütü Demokrat Parti’den kesin olarak koparmaya uğraştı. Bu ekibe kabaca DSA’nın sol kanadı diyebiliriz.
2020 yılında Trump’ın tekrar başkan seçilme olasılığı, Koronavirüs pandemisi, Sanders’ın adaylık yarışını kaybederek Biden’a destek açıklaması ve Biden’ın George Floyd isyanı karşısında verdiği sözler, bu sol kanadın önünü tıkadı. 2021 yılındaki örgüt konvansiyonunda (ABD siyaset dilinde kongrenin muadili) Ulusal Yürütme Komitesi, ağırlıklı biçimde Demokratlar’la işbirliği eğilimindeki kanattan seçildi.
Ancak Biden, vaatlerini yerine getirmedi, Sanders ise bu konuda aciz kaldı. Bu durum, Biden kabinesini sola çekme stratejsini berhava etti. Öte yandan, Ocazio-Cortez ve Bowman, birbiri ardına DSA’nın Filistin’e desteğine gölge düşüren kararlar aldı. Başta Filistin ve Arap kökenli üyeler olmak üzere birçok fraksiyon, DSA’nın Filistin mücadelesine koşulsuz destek kararı aldığına, Ocazio-Cortez ve Bowman’ın eylemlerinin bu tavra gölge düşürdüğüne işaret etti ve örgütün bu iki siyasetçiyi hizaya getirmesini talep etti. Ancak Yürütme Kurulu’nda çoğunlukta olan sağ kanat, bu iki siyasetçiyi mazur gördü, bazı bölgelerde Filistin’e destek faaliyetlerini durdurdu. Tüm bu gelişmeler, örgüt içi demokrasi, devlet yönetimine seçilmiş üyelerin kontrolü, giderek de Demokratlar’a bağlı kalmanın stratejik zararları konularını gündeme getirdi. 2023’teki Yönetim Kurulu seçimlerinde sol ve sağ kanatlar arasında bir denge sağlandı. DSA, 2024 seçimlerine bu tabloyla giriyor.
PSL
DSA’nın dışındaki en büyük ve en faal örgüt, Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi ya da ‘PSL’. Bu parti, Üçüncü Dünyacı diyebileceğimiz bir çizginin Amerikan siyasetinin cilvelerine uyarlanmasından mürekkep bir hat takip ediyor. Yüzleri Küba’daki rejime dönük, iç siyasette de ırk, cinsiyet ve cinsel yönelim gündemlerini öne çıkarıyorlar. Savaş karşıtı, Latin kökenli göçmen ve Filistin hareketleriyle dirsek temasında çalışıyorlar. 2024 seçimlerinde de iki Latin Amerika kökenli kadını aday gösteriyor. Adayların platformlarında da partinin yukarıda saydığımız öncelikleri öne çıkıyor.
PSL’i aşağıda ismini zikredeceğimiz diğer birçok örgütten ayıran en önemli unsur, bu partinin bazı önemli sendika şube ve federasyonların yönetim kurullarında üyelerinin bulunması. DSA ve PSL dışında hiçbir sol örgüt, sendika hakimiyetiyle övünemez. Ancak partinin işçi siyasetiyle bir önceki paragrafta bahsettiğimiz, dar anlamda politik faaliyeti arasında bir kopukluk olduğu söylenebilir. Partinin sendika liderliği yapan kadroları, seçimlerde partinin kendi Başkan ve Başkan Yardımcısı adaylarının propagandasını yapmıyor, sessiz sedasız Harris-Walz ikilisini destekliyorlar. Aynı şekilde yıllar yılı Filistin hareketiyle el ele yürümüş olsalar da liderliklerinde bulunduğu sendikalardan Filistin yanlısı boykot vb. kararlarının geçmesini engelledikleri de vaki.
CPUSA
1930’lu yıllarda müthiş kitleselleşen, polisin ve gizli servisin gadrine uğrayan, sonra 1960’lı yıllarda Angela Davis gibi bir şöhretin üyeleri olmasıyla tekrar yükselen Amerika Birleşik Devletleri Komünist Partisi, ya da CPUSA, o tarihten beridir sessiz, varlığı-yokluğu bir hâlde yoluna devam ediyor. Mazisinde 1934 San Francisco Genel Grevi ve ırkçılığa karşı mücadelede öncülük gibi önemli adımlar bulunduğu için zaman zaman genç kadroları cezbedebiliyor. Ancak yıllardır Demokrat Parti’ye soldan destek olmak dışında dişe dokunur bir faaliyetleri yok. 1989-1991 aralığında Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra partinin o dönemki gençliği, parti önderliğini revizyonizmle suçlayıp benzer isimli örgütler kurmuştu. Bunlar da ana partiden pek uzağa gitmedi.
Ta ki bu yaza kadar…