YAZARLAR

Abdülhamid’in Sünni İslam milliyetçiliği

Sünni İslam milliyetçiliğinin en şiddetli icraatı, Anadolu’nun İslamlaştırılması/Türkleştirilmesi (ya da Anadolu’dan Hıristiyan milletlerin tasfiyesi) politiğinde, 1895-1896’da Ermenilere yapılanlardır. O yıllarda kalmadı; Hıristiyan milletlerin tasfiyesinin politiğine 1923’e kadar devam edildi; sonrasında da. Mustafa Kemal, Abdülhamid’in Dersim planına 1938’de ‘devletin dâhili harbi’yle(38) ‘nokta’yı koymuştur.

Selim Deringil’in Abdülhamid dönemiyle ilgili üç kitabını(1) okudum. Abdülhamid’in istibdat yılları araştırılmıştır. Hocamızın emeğine sağlık, analizi ufuk açıcıydı. İktidarın Sembolleri ve İdeoloji, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909) 2001’de ve Simgeden Millete 2007’de ve İhtida ve İrtidad 2012’de yayımlanmıştır. İlk iki kitabın konusu çakışmıştır. Birinci kitap, ikinci kitapta toparlanmış 1990’larda kaleme alınan bazı makalelerin derinleştirilmesiyle yazılmıştır.

İhtida ve İrtidad’da 1895-1897’de Ermenilerin İslamlaş(tırıl)masının incelendiği beşinci bölümden (s. 281-341) anlıyoruz ki, Anadolu’nun Hıristiyanlardan temizlenmesinin politiğini temellendiren Abdülhamid’dir. İslamlaştırmayla birlikte üç fiil daha işlenmiştir; 300 bin (Le Figaro)(2) veya 20 bin (Osmanlı evrakı)(3) Ermeni öldürülmüş, mala-mülke çökülmüş (1911-1912’de Sivas Mebusu Dr. Nazaret Dağavaryan’ın üyesi olduğu komisyon yüzlerce mülkle ilgili maddeler halinde dört rapor hazırlamış ve Ermeni Patrikhanesi’ne vermiştir) ve Ermeniler Rusya’ya kovalanmıştır. 1910’da Sadrazam İbrahim Hakkı, 60-70 bin Ermeni’nin(4) Rusya’ya kovalandığını açıklamıştır. 1895’ler Meclisi Mebusan’da müzakere edilmiş, ama sorunlara çözüm sağlanamamıştır. Zaten 1914 yazından itibaren politik hava kararmıştır.

Selim Deringil, İktidarın Sembolleri ve İdeoloji, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), çeviren: Gül Çağalı Güven, Doğan Kitap, İstanbul-2014.

Çağının gereği olarak devletlerin yeniden yapılandırıldığı, sömürülen milletlerin ayağa kalktığı ve devletleştiği 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde, Sünni İslam olmayana/‘öteki’ye özel politikalar uygulanmıştır. Üç kitap, Abdülhamid’in bu tür politikaları açısından önemli bilgilenme kaynağıdır. Ermeni/Arap Hıristiyanlara, Kürt Ezidilere, Türk/Kürt Kızılbaşlara, Arap/Türkmen Şiilere, Arap Nusayrilere yönelik Sünni İslamlaştırma politikaları ve kurumsal yapıya ilaveten yeni oluşturulan Hamidiye Alayları(5) ile Aşiret Mektebi’nin(6) fonksiyonu analiz edilmiştir. Öylesine can pazarı yaratılmıştır ki, Ermeniler köy köy İslamlaş(tırıl)mıştır.

Kürdistan gazetesi Abdülhamid’in, Ermenileri katledenleri affettiğini ve onları Hamidiye Alayları’na aldığını yazmıştır.(7)

Üç çalışmada, pek çok yerinde tespit edilmiş ve vurgulanmış olsa da döneme karakterini veren kavramsallaştırmadan kaçınılmıştır. O yıllardaki Osmanlı politikası, ‘Abdülhamid milliyetçiliği’ yani ‘Abdülhamid’in Sünni İslam milliyetçiliği’dir.

Erik Jan Zürcher, ‘Müslüman milliyetçiliği’ kavramsallaştırmasını ‘Millî Mücadele’ (1919-1922) dönemi için yapmıştır.(8) Müslüman milliyetçiliği, Şükrü Hanioğlu’nun Atatürk kitabının 6. bölümünde incelenmektedir. Hanioğlu’na göre, Mustafa Kemal’in “ideolojik motor gücü Müslüman milliyetçiliği”dir.(9)

Resmî milliyetçilik ‘Osmanlılaştırma’nın, imparatorluk ve aile adı ‘Osmanlı’yla kavramsallaştırılması/tanımlanması ‘ne yapıldığının’ anlaşılmasını zorlaştırıyor. Sanıyorum ki, benzer sorun imparatorluğun adının ‘Rus’ değil ‘Romanov’ ya da ‘Avusturya/Avusturya-Macaristan’ değil ‘Habsburg’ olsaydı, oralarda da yaşanırdı.

Aslında kimin devleti olduğu bilinmiyor değildir; Ahmed Cevdet(10) de belirtmiştir ki, Devlet-i Türkiye’dir.

Niye ‘Türk İmparatorluğu’ denmedi? Devlet-i Aliyye’den Osmanlı’ya ne zaman, nasıl geçildi? Uluslararası antlaşmalarda devletin adı diye ne yazılıyordu? 19’uncu yüzyıl öncesinde bazı eyaletler nasıl İslamlaştırıldı? Örneğin, 1460’larda Balkanlar’da işgal edilen Bosna ile Hersek gibi. Böylesi sorularım da var.

İSLAMLAŞTIRMA/TÜRKLEŞTİRME POLİTİĞİ

19. yüzyılda ‘milletler hapishanesi’ üç imparatorluğun derdi ortaktı; iktidar icrası, sömürge ilişkisinin devamında yoğunlaşıyordu. Sömürülen milletlere karşı Romanov iktidarının icrasına ‘Ruslaştırma’ ve öbürüne ‘Osmanlılaştırma’ denmesinin, İslamlaştırmayı/Türkleştirmeyi maskelediği ve ne yapıldığının anlaşılmasını zorlaştırdığı kanısındayım. Bu kadar yılın ve çalışmanın sonrasında, neden ‘Ruslaştırma’nın eş anlamında fikir birliği olmasın ki?

Selim Deringil, Simgeden Millete, 5. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2019.

Deringil, ‘Osmanlılaştırma’dan kastın ne olduğunun farkındadır. ‘Osmanlı’ olan Araplar, Kürtler ve Arnavutlar yaratmayı amaçlayan Aşiret Mektebi, ‘Osmanlıcılığı’ aşılamaya ve Rus İmparatorluğu da Rus olmayan hakları ‘Ruslaştırmaya’ çalıştılar. Yapılan, “merkezin değer sistemini özümsetme çabasıydı.(11)

Bunun, milli motiflerin kullanıldığı (Seton-Watson’ın adlandırmasıyla) ‘resmî milliyetçilik’ olduğunu belirten Deringil’e göre, Abdülhamid’in çabası, Habsburglar ve Romanovlar’ın siyasal girişimine benzemektedir.(12)

Elbette her merkezi iktidarın amacı, egemenin ‘ben’i dışındaki ‘öteki’lere, ‘ben’i kibar ifadeyle ‘aşılamak’tır.

Zamanla ‘ben’in kimliği ‘millî’ unsurları da kapsamıştır; devlet egemenliğinde on yıllardır, 1804’te Sırpların ayağa kalkmasından ve 1829’da Yunanlıların Mora’da devletleşmesinden itibaren mevcut dine, dille, soyla, tarihle ve kültürle ilgili unsurlar da eklenmiştir.

Bunun içindir ki Türk’ün ulus-devlet yolculuğu Deringil’in belirttiği gibi, ‘devletten ulusa modeli’yle başlamıştır ve 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında devlet adamları, “Osmanlılık söyleminde” olsalar da “Türkçülük bağlamında” düşünmüştür.(13)

Düşünmek, icranın ilk adımıdır.

Zaten Türk, bilinmez değildir. 1850 sonrasında Türkçe dili ve Türk tarihi özelinde yayınlar artmış ve Şerif Mardin, dönemi de ‘Kültür Türkçülüğü’ olarak tanımlamıştır.(14) Analizi derinleştiren Fatma Müge Göçek, Türk milliyetçiliğinin, ‘Kültür Türkçülüğü’nün yanı sıra savaşların, ticari ilişkilerdeki değişimin, reformların, eğitimin, gizli dernekler ve siyasal partilerin örgütsel çerçevesinin etkileşimiyle oluştuğunu belirtmiştir.(15) Ve Türkçe, 1876 Anayasası’nın resmî dilidir (madde 18).

Osmanlı-Rus savaşı sonrasında gayri İslam nüfus çoğunluğunu yitiren Osmanlı(16) gibi İstanbul kentinin demografik yapısı da 1885’te İslamlaştırılmıştır. 1840-1880 arasında İstanbul kent nüfusunda yüzde 50’nin üzerinde olan gayri İslam nüfusu, 1885’te tersine dönmüş yüzde 45’e inmiştir.(17) Muhtemel ki, o yıllarda Osmanlı’nın diğer önemli ticaret merkezleri İzmir’de, Selanik’te ve Trabzon’da da benzer değişim yaşanmıştır.

‘Osmanlılaştıma’ da denilse, resmî ideolojinin varlığı, o yıllarda ne yapıldığını anlaşır kılmaktadır. Huri İslamoğlu İnan’dan 19’uncu yüzyılda İslamiyetin ‘ulusal ideolojiyi’ ve hilafetin ‘İslam ulusçuluğunu’ simgelediğini aktaran Deringil’e göre, Abdülhamid hükümranlığında ‘mezheb-i resmiyye’ olan Hanefiliğe dayanan ‘yeni ortodoksluk’ resmî ideoloji olarak biçimlendirilmiştir.(18)

Bunlara rağmen, Türk milliyetçiliğinin 1912-1913 Balkan Harbi’yle ilişkilendirilmesinde, özetlemeye çalıştığım Abdülhamid yıllarının resmî ideoloji, Sünni İslamlaştırma ve Türkçülük politiğinin yeterince dikkate alınmadığını düşünüyorum. Devlet, İttihatçı yıllarda (1910’larda) da İslamlaştırmanın/Türkleştirmenin aktif organıydı.  

Balkanlarda 1877-8’de 1912-3’ten daha fazla toprağın, nüfusun kaybedildiği ve Kıbrıs’ın İngiltere’ye hediye edildiği o yıllarda, ayrıca İslam milletleri Araplar, Kürtler ve Arnavutlar da ayağa kalkmış; ‘ben’ demiştir.

Hıristiyan ve İslam milletleri ayaktayken ve bazıları devletini kurmuşken, devlete egemen ‘ben’in (Türklerin) hâlâ ‘uyanmadığını’ nasıl iddia edebiliriz? Toplumsal hareket olarak yeterince görünmese de devlete egemen olarak iktidarın politiğinde (resmî) milliyetçilik, İslam’la içselleştirilmiş ve ambalajlanmıştır. Zaten “dini kimlik ile millî kimlik arasında sıkı bir bağlantı(19) vardır.

Bu, Deringil’in üç kitabında detayını okuduğum ‘Abdülhamid milliyetçiliği’dir! Nitekim Londra’da 1890’da yazılmıştır(20) ki Abdülhamid’in bilinçli faaliyeti, “İslamların oluşturduğu homojen bir imparatorluk” yaratmaktır.

Deringil de görmüştür: 1908 Devrimi anlamında Türk milliyetçiliğinden söz etmek erken de olsa, 1890’lardaki kırım ve İslamlaştırmanın arka planındaki “kritik mesele, Türk/Osmanlı milliyetçiliğinin yükselmesiydi.”(21)

NECİP FAZIL’IN ‘ULU HAKAN’I

Selim Deringil’in üç kitabının devamında Sünni İslamcıların üstadı Necip Fazıl Kısakürek’in Ulu Hakan’ını(22) okumanın sıkıntısını yaşamadım değil. Kitap, Sünni İslamcıların ajitasyon-propaganda metnidir.

Sınırlı kaynak göstermenin dışında bütün bilginin kaynağı kendisiymiş gibi yazılmış ve bazen romanımsı dille kişileştirilmiştir. İdeolojik-politik tercihi, her koşulda Abdülhamid’in mutlak monarşisinin yaptıklarını sahiplenmek ve güzelleştirmektir. Ona göre Abdülhamid, “36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü”dür.

Necip Fazıl Kısakürek, iktidar merkezine yakın olmayı sever. Adnan Menderes’in yargılamasında ortaya çıkan mektupları, derdinin maddiyat olduğunun delilidir. Nitekim Menderes’in matbuata verdiği paranın yaklaşık beşte birini (yüzde 18,65) sadece o almıştır.

Ruslara karşı İngilizlerle denge politikasıyla Osmanlı’nın çöküşünün ötelendiği gibi komik söylemden geri kalınmamıştır. Nasıl dengeyse? İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs’ı, dört yıl sonra Mısır’ı alması ve 1881’de alacaklı ülkelerin vergiye el koyması ve teşkilatlanması (Düyun-ı Umumiye İdaresi), “eh canım, bu arada bunlar da oldu” söylemiyle geçiştiriliyor.

Sünni İslamcıların üstadının sahiplenmesi tesadüf değildir; Deringil’in üç kitabının net sonucu, bugünün resmî ideolojisinin geçmişi Abdülhamid yıllarına gidiyor.

Abdülhamid, dedesinden babasına ve amcasına 19. yüzyılın son diktatörüdür.

Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, çeviren: Ayşen Anadol-Taciser Ulaş Belge, İletişim Yayınları, İstanbul-2017. 

İHTİDA VE TASHİH-İ AKAİD HAREKÂTI

Osmanlı’nın resmî dinsel kimliğinin/ mezhebinin ‘öteki’sine yönelik politikaların iki önemli kavramı vardır. Biri ‘tashih-i akaid’, [Sünni] İslam olmayanların ‘inançlarının düzeltilmesi’dir. Deringil vurgulamıştır ki, tashih-i akaid, Abdülhamid rejiminin düsturlarından biridir. Diğeri ‘ihtida’dır; Hıristiyanların [Sünni] İslamlaştırılmasıdır. Arşiv evraklarına göre, Hıristiyanların ihtidası 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde daha sık yaşanır. Bunun ‘bürokratize edilmiş’ bir de ihtida prosedürü vardır.(23) Ayrıca bazı ihtida vakaları ve kadınların ihtidası da incelenmiştir.(24)

Abdülhamid’in Sünnileştirme politiğini, üç kitaptan çok kısa aktarmaya gayret edeceğim. Üzerinde önemle durulan misyonerlik meselesine değinmeyeceğim.

ERMENİLER: 1880’ler ve sonrası Ermeni meselesinin tartışıldığı yıllardır.

İhtida ve İrtidad kitabının beşinci bölümü Ermenilerin ihtidasına ayrılmıştır (başlığı): “Canını Kurtarmak İçin İhtida, Anadolu’da Ermenilerin Kitlesel İhtidası (1895-1897)” (s. 281-340); bölümde Ermenilerin köy köy ihtidaları aktarılmıştır.

Sasun’da, Trabzon’da, Erzurum’da, Bitlis’te, Diyarbakır’da ve Bayburt’ta kitlesel saldırılar olmuştur. 2-5 Kasım 1895’te Diyarbakır’daki katliamlar sonrasında devletin valiye yazdığı şudur: “Ermenilerin ihtidası iki sebebe meni olup (nedenden kaynaklanıp) birisi Kürdlerin taarruz ve mazarratlarından kurtulmak, diğeri de bilahare ecanibe (yabancılara) suret-i cebriyede (zorla) ihtida ettikleri surette ika-i fikir eylemekten ibaret [olduğu]…” (s. 305-306).

Erzurum valisi Tercan kazasının Hızıri, Korikul ve Humlar köy ahalisinin “ihtidası Kürdlerin taarruzundan hayf ve haşyete mübteni olduğunu [korku ve dehşetten kaynaklandığını]” yazmıştır (s. 307).

Sivas Divriği’de 2000 Kürt’ün saldırısıyla 23 Ermeni öldürülmüş, 500 Ermeni ihtida etmiş ve malları yağmalanmıştır (s. 307-308).

Mamuretülaziz’de, Van’da, Hizan’da kitlesel ihtidalar olmuştur (s. 311-318).

Diyarbakır’daki Britanya Konsolos vekili raporunda katliam bilançosu şöyledir (17 Mart 1896): “Vilayette 8 bin kişi öldürülmüş, 25 bin kişi Müslüman olmuş ve 500’ü aşkın kadın-kız kaçırılmıştır. Bu rakamlar düzeltmeye muhtaçtır. Müslümanlarla birlikte çalışan Vali Enis Paşa’dır” (s. 323-324).

Birecik’te(25) 3 Mart 1895’te 200 haneli Ermeni köy halkının ihtida etmesi diplomatik mesele haline gelmiştir; İngiliz Konsolos Vekili Fitzmaurice’ye göre, kırımlar ve ihtidalar merkezi ve yerel yetkililerin işidir (s. 326-329, 337-338).

Ermenilerin ihtidası, “bütünüyle sağ kalma taktiğiydi; nitekim tehlike geçer geçmez çoğu eski inancına dönmesi buna işaret ediyordu” ve Ermeniler gözünde, İslamlaşma, Türkleşmeydi (s. 331).

İhtida meselesinde, “Hükümetin suça ortak olduğu ya da suçu telkin ettiğine işaret eden kanıtların çoğu dolaylı olsa bile, azımsanmayacak kadar çoktur” ve kıyımın çoğu Cuma günü yapılmıştır (s. 332-333).

1897’de Abdülhamid, Britanya elçisine, ‘Ermeni meselesi’nin en sonunda “nihayete erdiği”ni söylemiştir (s. 335).

EZİDİLER: Deringil’in Osmanlı belgelerine göre yazdığı ‘Yezidiler’ aslına ‘Ezidiler’dir. Sünni İslam’a göre sapkın(26) Ezidilerin Sünnileştirilmesi ‘Osmanlı ihtida siyasasının örnek bir olayı’ olarak incelenmiştir. Ezidiler, 1891’den itibaren Sünni Hanefiliğin hedefindeki Kürtlerdir. Osmanlı’nın müdahalesiyle Ezidilerin Şeyhan’daki inanç merkezi, “Hanefi ulema için hoca yetiştiren bir medreseye” dönüştürülmüştür.(27)

Abdülhamid, 1826’da Bektaşiliği yasaklayan ve Hacı Bektaş Veli (merkez) dâhil yıktırılmayan Bektaşi dergahlarına Nakşi şeyhi atayan dedesi II. Mahmud’u(28) izlemiş, Ezidilerin inanç merkezine Nakşi şeyhi atamıştır.

Temmuz 1891’de Musul’da Fırka-i Islahiye Kumandanı olarak atanan Ömer Vehbi Paşa’nın İslamlaştırma harekâtının hedefinde Ezidiler ve Şiiler vardır; 80 Ezidi ve 30 Şii köyü Sünni İslamlaş[tırıl]mıştır. Ezidi köyüne camiler yapılmış ve İslam dinine geçiş törenleri düzenlenmiştir. 1892’de Musul’daki Ezidi köylerine yapılan harekâtla ilgili oluşturulan komisyonun 6 Şubat 1893 tarihli raporuna göre, Ezidi liderler, dayak yememek için İslam’ı tercih etmiştir. Bunu yapanların yargılanması emri verilir. Sonunda Ocak 1914’te nüfus cüzdanının dini bölümüne ‘Yezidi’ yazılması kararlaştırılmıştır.(29)

Ezidi’ye Yezidi demek, dışarıdan ve Emevi Halifesi Yezidi’yi çağrıştırdığı için sorunlu isimlendirmedir. Eyüp Burç’un anlatımı bilgilendiricidir; 1980, 12 Eylül darbesiyle de kimlikte ‘Dini’ bölümüne ‘Yezidi’ yazımı yasaklanır, boş bırakılır ya da ‘XX’ yazılır.

KIZILBAŞLAR: Deringil, İslamlaştırma hedefindeki Kızılbaşların durumunu da incelemiştir: Kızılbaşlar, Osmanlı yönetici sınıfını kızdıran topluluklardan biriydi. 1890-1891’de Sivas ve Tokat’ta ilgili mercilere “cehaletten kurtarmak” amacıyla Kızılbaşların yaşadığı bölgeye hocalar, köylerde uzun süre kalacak danışmanlar ve ilm-i hal gönderilmesi talimatı verilmiştir. Sivas valisinin 2 Ağustos 1891’de, Kızılbaşlarla ilgili kaleme aldığı tezkireye göre, kuru dallara tapınmak gibi “cahil ve sapkınların sayısı büyük ölçüde” artmıştı ve Kızılbaşların inancı onları güvenilmez kılıyordu ve bunların eğitimi için her türlü çaba gösterilmeliydi.(30)

Alevi-Kızılbaş Dersimliler de Sünnileştirme politiğinin hedefindeydi. Abdülhamid’in Dersim politikası, Deringil’in üç kitabının planı dışında kalmıştır. O yıllarda Dersim’le ilgili 16 layiha hazırlanmış ve askeri seferler yapılmıştır.(31)

NUSAYRİLER VE ŞİİLER: Deringil, 1890’larda Sünnileştirmenin hedefindeki Suriye’nin Lazkiye bölgesindeki Arap Alevileri olarak bilinen Nuseyriler’le, Irak’ta Arap Şiilerine karşı Abdülhamid politikasını da incelemiştir.(32)

GİZLİ HIRİSTİYANLAR VE İSLAMLAŞAN YAHUDİLER: Deringil, Abdülhamid yıllarında Hıristiyan kimliğini gizleyen ve görünürde İslam, Pontos Rumları olan Kromluların/Kurumluların, Akdağ’da İstavrilerin ve Arnavutluk’ta Shaparatların neler yaşadığını da incelemiştir.(33)

Hatta o yıllarda Balkanlar’da İslamlaşan Yahudilere de şüpheyle bakılmıştır.(34)

ABDÜLHAMİD, TALÂT VE MUSTAFA KEMAL

19’uncu yüzyılda Osmanlı’nın sömürge milletleri ayaktadır; Hıristiyan milletlerin birçoğu devletleşmiş, ulus devletini kurmuştur. Yüzyılın son çeyreğinde İslam milletlerinden Araplar, Kürtler ve Arnavutlar da ‘ben’ demiştir; önce diyense Bosnalılar ve Hersekliler’dir.

Görünürde geriye kalansa Türklerdir. Zaten o, içselleştirilmiş Sünni İslam’la devletin egemenidir.

Milletler meselesine yönelik, Tanzimat ve devamında vatandaşların eşitliğiyle atılan adımların durdurulması, 1877-78’de Osmanlı’nın Rusya’ya yenilmesi ve meşruti monarşinin ömrünün kısa sürmesi sonucunda iktidarın tek hâkimi Sultan ve Halife Abdülhamid’dir.   

Deringil’in üç kitabı, Sultan ve Halife Abdülhamid’in politiği hakkında önemli bilgilenme kaynağıdır. Kısaca aktarmaya gayret ettim.

Egemenliğindeki milletlere karşı Abdülhamid’in politiği, (Deringil’in ifadesi) ‘devletten ulusa modeli’ne işlerlik kazandıran Sünni İslam milliyetçiliğidir.

Sünni İslam, Türk devletinin iki kurucu unsurundan biridir; diğeriyse milleten Türk’tür. O yıllarda Sünni İslam, Türk’e nazaran daha görünendir. ‘Devletten ulusa modeli’nde ve milliyetçilikte, 1878’lerden 1923’e devamlılık vardır; Talât ve Mustafa Kemal, Abdülhamid politiğinin takipçileridir.

‘Devamlılık’ta iki noktayı hatırlatacağım.

Sünni İslam milliyetçiliğinin en şiddetli icraatı, Anadolu’nun İslamlaştırılması/Türkleştirilmesi (ya da Anadolu’dan Hıristiyan milletlerin tasfiyesi) politiğinde, 1895-1896’da Ermenilere yapılanlardır. O yıllarda kalmadı; Hıristiyan milletlerin tasfiyesinin politiğine 1923’e kadar devam edildi; sonrasında da.

İttihatçı Talât, 1915 Temmuz ortasında ‘ne yaptığını?’ itiraf etmiştir. O, “Üç ayda, Abdülhamid’in 33 yılda becerebildiğinden daha fazla Ermeni’yi ezip geçmiş olmakla” övünmüştür.(35)

Tasfiyeye 1919-1920’lerde de devam edilmiştir. Hıristiyan vatandaşlar, Türk askeri 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdikten on gün sonra da sahile kovalanmıştır.(36) Tasfiye politiğinin sonucu olarak, 1,2 milyon Rum mübadilin, 1 milyon 88 bini kovalandığı için ancak 112 bini, Türkiye ve Yunanistan Mübadele Anlaşması imzalandıktan sonra gönderilmiştir.(37)

Anadolu’nun İslamlaştırılması/Türkleştirilmesi politiğinde hedef bir diğer unsur, Alevi-Kızılbaş Dersimlilerdir. Mustafa Kemal, Abdülhamid’in Dersim planına 1938’de ‘devletin dâhili harbi’yle(38) ‘nokta’yı koymuştur.

Ezcümle, 1878’den 1923’e aralarındaki tartışmaya rağmen, Abdülhamid, Talât ve Mustafa Kemal’in program birliği vardır; üçü de Türk devletinin kurucusudur!


NOTLAR:

(1) Selim Deringil, İktidarın Sembolleri ve İdeoloji, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), çeviren: Gül Çağalı Güven, Doğan Kitap, İstanbul-2014; Selim Deringil, Simgeden Millete, 5. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2019; Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, çeviren: Ayşen Anadol-Taciser Ulaş Belge, İletişim Yayınları, İstanbul-2017. Kitaplarla ilgili iki notum: 1- II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909)’da teknik bir hata vardır; 3. bölümdeki 51 no’lu dipnot, sondaki ‘Notlar’da yoktur, atlanmıştır (s. 90, 218). 2- İhtida ve İrtidad’daki bilgi yanlıştır; 4. bölümün 124 no’lu dipnotunda, Kozan Mebusu Hampartsum Boyacıyan’ın (Murad) ‘Daşnaksutyun’dan olduğu iddiası doğru değildir, Sosyal Demokrat Hınçak Partisi üyesidir (s. 274’te 124 no’lu dipnot; Nesim Ovadya İzrail, 24 Nisan 1915 İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara, İletişim Yayınları, 2. baskı, İstanbul-2014, s. 243-247; Arsen Avagyan-Gaidz F. Minassian, Ermeniler ve İttihat ve Terakki, çeviren: Ludmilla Denisenko, Aras Yayıncılık, İstanbul-2005, s. 40-44).

(2) Orhan Koloğlu, Avrupa’nın Kıskacında Abdülhamit, 7. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2021, s. 181-183.

(3) Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, 3. baskı, Türk Tarih Kurumu, Ankara-1985, s. 168.

(4) Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi (MMZC), devre: 1, sene: 3, cilt: 1, 8.12.1910, s. 457.

(5) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 84-85, 88, 115; Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 100-108; Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, s. 290-293.

(6) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 115-118; Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 102.

(7) Kürdistan, no: 26, 14.12.1900, aktaran Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, s. 333.

(8) Aktaran M. Şükrü Hanioğlu, ATATÜRK, 2. basım, Bağlam Yayınları, İstanbul-2023, s. 294.

(9) M. Şükrü Hanioğlu, age, s. 282.

(10) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 186.

(11) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 123.

(12) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 60.

(13) Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 265-266.

(14) Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi, 28. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2021, s. 94, 289.

(15) Fatma Müge Göçek’in makalesi, Milliyetçilik, cilt: 4, 6. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2020, s. 63-76.

(16) Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 29.

(17) Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu, 1830-1914, çeviri: Bahar Tırnakcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2003, s. 122.

(18) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 61; Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 111-118.

(19) Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, s. 25.

(20) Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 96.

(21) Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, s. 288.

(22) Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hakan, Büyük Doğu Yayınları, 33. basım, İstanbul-2022.

(23) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 62, 89-95, 98, 105.

(24) Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, s. 82-97.

(25) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi 1876-1909), s. 100-102.

(26) Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 118.

(27) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 82, 114.

(28) Lüfti Kaleli, Osmanlı’dan Günümüze Vurgunlar-Kırımlar İftiralar-İhanetler, Can Yayınları, 1. baskı, İstanbul, s. 313-314; Salih ÇİFT, 1826 Sonrasında Bektâşilik ve Bu Alanla İlgili Yayın Faaliyetleri, Uludağ Üniv. İlahiyat Fakültesi, cilt: 12, sayı:1, Bursa-2003, s. 250.

(29) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 81-88; Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 118-121.

(30) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 95-96, 104.

(31) Cihangir Gündoğdu-Vural Genç, Dersim’de Osmanlı Siyaseti, 1880-1913, Kitap Yayınevi, İstanbul-2013.

(32) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 96-97; Selim Deringil, Simgeden Millete, s. 146-156.

(33) Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, s. 167-228; Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 91-94.

(34) Selim Deringil, II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), s. 94-95.

(35) Aktaran, Hans Lukas Kieser, Talat Paşa, çeviren: Ayten Alkan, İletişim Yayınları, İstanbul-2021, s. 219.

(36) Genelkurmay Başkanı Fevzi’nin [Çakmak] TBMM’ye gönderdiği 19.9.1922 tarihli harp raporu, ATASE, aktaran Kemal Yakut, Eskişehir’in Kurtuluşu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2023, s. 566-567.

(37) Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü’nün 10 yıllık Çalışma Raporu (1933), s. 1-2 ve İlişik sayı 8: Vilâyet dahilinde mübadeleye tabi elyevm mevcut Rum miktarı, BCA-F: 30.10/K: 124, D: 885, S: 4; TBMM ZC, devre: 3, cilt: 26, 19.3.1931, s. 60-67 ve zabıt sonundaki 92 no’lu raporda s. 4, 9.

(38) 9.6.1938 tarih ve 2/8973 ile 2/8974 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.2/K: 83, D: 51, S: 13 ve BCA-F: 30.18.1.2/K: 83, D: 51, S: 14; harekât planı, 6.8.1938 tarih ve 2/9409 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.01.02/K: 84, D: 73, S: 8.


Nevzat Onaran Kimdir?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre muhasebecilik yaptı ve ardından ekonomi muhabiri olarak Özgür Gündem, Evrensel dâhil birçok gazete ve dergide çalıştı. Yakın dönem okumalarını Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğinin analizinde yoğunlaştırdı. 1915-1940 dönemini inceleyen dört kitabı yayımlandı.