Aç kapıları Şanghay, İran geliyor
Rusya ve Çin için İran’ın ŞİÖ üyeliği, İran için sıkıntı olarak görülen alanların onarımında kendilerinin çıkarlarına ulaşmaları açısından önemli. Üstelik bu üyelikle, 'değerlerimize bağlıyız' mesajı da verildi. İran, ekonomisinin de siyasi yalnızlığının da farkında. ŞİÖ üyeliği, çok da abartılmadığı takdirde ona alan açacaktır.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 17 Eylül’de Duşanbe’ye ilk dış ziyaretini gerçekleştirdi. Tacikistan seyahati Reisi’nin ilk ziyareti olarak önemli olsa da ziyaretin nedeni daha da önemli. İran 17 Eylül’deki Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) 21’inci Zirvesi’nde örgüte tam üye olarak kabul edildi. Böylece 1979’daki İslam Devrimi’nden bu yana İran, ilk defa bir örgüte tam üye oldu.
Peki İran ŞİÖ’ye neden tam üye olmak istedi? Diğer örgütün defacto liderleri Çin ve Rusya neden bu başvuruyu kabul etti? Bu hafta İran’ın ŞİÖ üyeliğine odaklanarak iki soruya yanıt arayacağız.
ŞİÖ İRAN’I ÜYE OLARAK BU ETMESE KENDİYLE ÇELİŞİRDİ
İran, ŞİÖ’nün kurulmasının ardından örgütle ilişkilerini en azından dışında kalmayacak şekilde oluşturdu. 2005’te gözlemci statüsü almasında da bu politika etkiliydi. ŞİÖ’nün kuruluştan sonraki ilk genişlemesi 2018’de Hindistan ve Pakistan’ın örgüte tam üye olarak kabulüyle başladı. İran’ın ise beklemesi gerekiyordu, çünkü ŞİÖ, Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımı uygulanan devletlerin örgüte üyeliğini kabul etmiyor. İki üyenin (Rusya ve Çin) BM Güvenlik Konseyi daimî üyesi olduğu, yaptırım kararlarının buradan çıktığı dikkate alındığında aksi bir ilkenin kabulü tuhaf olurdu. Nitekim İran’ın üyelik başvurusu da bu ilke nedeniyle kabul edilmiyordu. Bu denklem 2015’te değişti, çünkü BM, İran yaptırımlarını kaldırdı. İşte İran’ın üyeliğe giden yolu da böyle açıldı. Öte yandan ABD, 2018’den bu yana İran’a yaptırım uyguluyor, buna karşın ŞİÖ İran’ı üyeliğe kabul etti. Kabulün nedeni ŞİÖ’nün kuruluş sürecinde aranmalı.
Şanghay Beşlisi, 1996’da imzaladığı anlaşmayı duyurduğunda metnin kendisi kadar sembolize ettiğiyle öne çıktı: Çok kutupluluk. Rusya’nın Batı’da aradığını bulamadığını fark etmeye başladığı dönemde Rusya ile Çin; ABD ve Batı’nın dayatmacı politikalarına karşı bir alternatif ses olma iddiasıyla çok kutupluluk deklarasyonu yayınladı. Yani küresel politikada bir aktör ve müttefiklerinin değil, daha çok güç merkezinin dengeleyici ve alternatif sesler olabileceği bir yapı. Her ne kadar çok kutupluluk denildiğinde akıllara Putin’in “Böyle gitmez” diyerek başladığı Münih Konuşması (2007) geliyor olsa da ŞİÖ aslında bu konuşmanın çoktan pratiğe dökülmüş haliydi. Dolayısıyla ŞİÖ, 2018’den bu yana tek yanlı biçimde ABB yaptırımına maruz kalan bir devleti kapısından çevirseydi, bu örgüt için büyük bir çelişki olurdu
Özetlenen zemin uyarınca İran’ın ŞİÖ üyeliği, Rusya ve Çin'in başından beri karşı olduğu ABD dayatmalarına ve onun son uygulamasına dönük de bir kırmızı kart görevi üstleniyor. Bu iki üyenin İran ile BM arasında 2015’te imzalanan nükleer anlaşmada kolaylaştırıcı oldukları, ABD anlaşmadan çekildiğinde “Anlaşma devam ediyor” dediklerini ve ABD yaptırımlarını tanımadıkları akılda tutulmalı. Örgütün ilkeleri ve genel politika açısında İran ŞİÖ için bir sembol, ancak üyelik vizesi sadece buna dayanmıyor.
ENERJİ-EKONOMİ DENKLEMİ VE İRAN’IN ÜYELİĞİ
İran (özellikle ekonomisiyle) 2010-2015 BM yaptırımları ve öncesindeki sorunlar nedeniyle gelişmemiş bir ülke. Oysa İran, 32.2 trilyon metreküp (tcm) doğalgaz rezerviyle, Rusya’dan (35 tcm) sonra dünyada en fazla kanıtlanmış doğalgaz rezervine sahip ikinci ülke. İki ülke arasında kanıtlanmış rezerv açısından makas küçük olsa da üretim için aynı iddiada bulunmak zor. Rusya, 2020’de 638 milyar metreküp (bcm) gaz üretirken İran’ın üretimi 240 bcm, yani neredeyse Rusya’nın üçte biri. Dünya’nın en büyük doğalgaz sahasını (Güney Pars-North Dome) Katar ile elinde tutan Tahran’ın üretim cephesinde bunun karşılığını almadığı açık. Benzer bir durum Katar ile olan kıyasta da görülüyor. Örneğin Katar dünyada en fazla rezerve sahip üçüncü ülke (24tcm), ancak sıvılaştırılmış doğalgaz üretiminde lider.
Petroldeki manzara daha dikkat çekici. İran 160 milyar varil rezerviyle dünyada en fazla kanıtlanmış petrol rezervine sahip dördüncü ülke. Buradaki üretim makasıysa daha keskin. ABD, Rusya ve Suudi Arabistan üçlüsünün günlük üretimi 12 milyon varilin üzerinde. İran belki üretimde zaten o kadar iddialı olamayacaktı, ancak günlük 2 milyon varil üretim yine de bu denklemde aşırı düşük görünüyor. Örneğin İran ile 25 yıllık petrol anlaşması yapan Çin’in günlük üretimi 4 milyonun üzerinde.
Ülke ekonomisinin değinilen faktörlerle gelişmemiş olması, gelişmesine izin verilmemesi (sadece dış baskı değil, İran yönetiminin yanlış politikaları da) İran halkının yoksulluk içinde olmasının nedenlerinin başında. Ancak bir ülkenin sorunu, başka bir ülkenin kazancı için fırsat olabiliyor. Bu durumun tarihte yüzlerce örneği var. İşte Rusya ile Çin açısından İran böyle bir potansiyele sahip.
Çin, dünyada en fazla petrol ve doğalgaza ihtiyaç duyan tüketici. Dolaysıyla İran’ın koşullarını gözetip kendisi için makul fiyatlara petrol ve doğalgaz almak bir fırsat buldu. Dahası yapılan anlaşmalardan anlaşıldığı kadarıyla Çin sadece enerjiyi ithal etmek istemiyor, üretim sürecinde de şirketlerine alan açmak istiyor. Üstelik bu şirketler sadece enerji şirketleri değil, altyapıdan teknolojiye pek çok şirket İran pazarı için beklemede.
Rusya enerji zengini ancak enerji yalnızca kendi kaynağını ihraçtan ibaret değil. Örneğin Rosneft’in, Gazprom’un, Lukoil ve Novarek’in BM yaptırımlarının kalkmasıyla İran’a seyahatlerindeki artış Rusya’nın enerji diplomasisinin örnekleriydi. Rusya için İran aynı zamanda savunma sanayisi için iyi bir pazar. Buradaki pazar payını genişletmek Moskova’nın hedefleri arasında.
İran’ın enerji profili ve ekonomik durumu, kendisine yeni pazar, şirketlerine yeni işbirlikleri arayan iki üye için önemli. Peki İran neden ŞİÖ üyesi olmak istedi?
İRAN DOĞUYA BAKMAK İSTİYOR
İran basınının, siyasetçilerinin ŞİÖ üyeliğine dönük yaklaşımına bakıldığında, üstünde durulan konular ekonomi ve işbirliği. ŞİÖ, dünya nüfusunun yüzde 40’ına, küresel GDP’nin yüzde 25’ten fazlasına ev sahipliği yapıyor. Örgütün iki üyesi BM Güvenlik Konseyi’nde daimî üye ve İran için “şükür ki ABD ile araları pek de iyi değil”.
İran, 2018’de Batılı şirketlerin ABD yaptırımlarıyla beraber bir bir ülkesinden çekilmesini bir ders olarak görüyor. Batıya, özellikle AB’ye, kapısını tam anlamıyla kapatmış değil, bununla beraber başka bir alternatif arayışında. ŞİÖ’ye üyelik süreci Reisi döneminde başlamadı, ancak Reisi’nin zirvede yaptığı konuşma şunu söylüyordu: İran, ekonomik ve siyasi olarak işbirliğini artırmak istiyor, yalnızlaştırıldığını ve bölgedeki aktörlerin yanında Batı’nın da kendisine yeteri kadar destek olmadığını düşünüyor. Bu nedenle Çin’in büyüyen potansiyeli, Asya pazarı (özellikle Hindistan) ve Rusya’nın siyasi gücünü gözeterek daha fazla görünür olmak istiyor, bunu doğuya açılımla sürdürme gayretinde. Çin ile 25 yıllık anlaşma, Mart 2021’de yapıldı. Yani henüz Reisi cumhurbaşkanı değilken. Reisi belli ki, İran’ın doğuya dönük başlayan politik açılımını genişleterek sürdürme gayretinde. Daha önce talep edilen işbirliği anlaşmalarında imzaya bir türlü ulaşılmamasını dikkate alıyor ve ŞİÖ’nün bir platform olarak bu girişimlerin imzayla taçlanmasına katkı sunacağını düşünüyor. Dahası ŞİÖ üyesi bir İran’ın yalnız ve hiçbir platforma dahil olmamış bir İran’dan daha iyi olacağına kanaat getirmiş. Bu nedenle ilk dış ziyaretinden üyelikle dönmesi, onun için siyasi kazançken, ülkesi için yalnızlıktan kurtulma reçetesi olabilir.
Özetlemek gerekirse, Rusya ve Çin için İran’ın ŞİÖ üyeliği, İran için sıkıntı olarak görülen alanların onarımında kendilerinin çıkarlarına ulaşmaları açısından önemli. Üstelik bu üyelikle, 'değerlerimize bağlıyız' mesajı da verildi. İran, ekonomisinin de siyasi yalnızlığının da farkında. ŞİÖ üyeliği, çok da abartılmadığı takdirde ona alan açacaktır. Bununla beraber, ŞİÖ’nün sınırlı bir örgüt olduğu, AB veya NATO’dan farklı örgütsel dinamikler taşıdığı, etkisinin de buradan ele alınması gerektiği akılda tutulmalı.
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
Yapay zekanın açıldığı kapı: Nükleerin yeniden keşfi 30 Ekim 2024
Cumhuriyet'in 101. yılı: Demokrasi, laiklik, anayasa, eşit yurttaşlık 29 Ekim 2024
Etiyopya’nın darboğazına BRICS bir çare olacak mı? 25 Ekim 2024
'Çözüm Süreci'nde muhatap Erdoğan değil Bahçeli gibi görünüyor' 21 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI