Acâyibü’l-Mahlûkât ilk kez günümüz Türkçesinde: 'Bütün yaratılanların acayiplikleri'

Gamze Çelik Başaran ile Holden Kitap tarafından yayımlanan 'Acayip Yaratıklar Sözlüğü'nü konuştuk. Başaran, "Bu çalışma ile amacımız, günümüz okurunu bu türle, bu metinle tanıştırmak" dedi.

Gamze Çelik Başaran
Google Haberlere Abone ol

Abdullah Ezik

DUVAR - 15. yüzyılda Eski Anadolu Türkçesi ile yazılan müellifi ve mütercimi belirsiz olan 'Acâyibü’l-Mahlûkât' ve 'Garâyibü’l-Mevcûdât', öğretim görevlisi Gamze Çelik Başaran’ın günümüz Türkçesine aktarımıyla 'Acayip Yaratıklar Sözlüğü' adıyla Holden Kitap tarafından yayımlandı. 

İlk defa günümüz Türkçesiyle okurla buluşan 'Acayip Yaratıklar Sözlüğü',  insanın anlam arayışının köklerine iniyor.

Gamze Çelik Başaran ile bir tür olarak “acayibü’l-mahlukat”, 'Acayip Yaratıklar Sözlüğü' ve eserin yayına hazırlanış süreci üzerine konuştuk.

'Acâyibü’l-Mahlûkât' başlığı altında birçok eserden söz etmek mümkün. Bu başlıkta kimi telif kimi tercüme birçok eser söz konusu. Bu eser üzerinden bir tür olarak “acâyibü’l-mahlûkât”lara dair neler söylersiniz? Bu türün temel özellikleri nelerdir?

Çalıştığım esere ismini veren 'Acâyibü’l-Mahlûkât', esasında İslam edebiyatlarının ortak ürünü olan bir türün adı. Bu tür, dolayısıyla bu kitap, gezgin ve tacirlerden edinilen bilgilerin, önemli âlimlerin kitaplarından okunanların ve işitilenlerin yazıya geçirildiği bir tür coğrafya kitabı. Bu türde genel itibarıyla göklerdeki ve yerlerdeki varlıklar, unsurlar konu ediliyor. Göğün unsurları olarak arş, kürsi, melekler, güneş, ay gibi varlıklar; yerin unsurları olarak denizler, nehirler, dağlar, ağaçlar, meyveler, insanoğlu, cinler, kuşlar ve hayvanlar hakkında bilgiler veriliyor. Aynı zamanda bu türün önemli özelliklerinden biri de dini anlatılar. Hadisler ve peygamberlerin hayatları gibi konularla genişleyen anlatı, İslami bir niteliğe bürünüyor.

Sizi bu eser üzerine çalışmaya yönlendiren temel motivasyon nedir? 'Acâyibü’l-Mahlûkât' ve 'Garâyibü’l-Mevcûdât' üzerine çalışmanız ve ilginiz nasıl gelişti?

'Acâyibü’l-Mahlûkât' türüyle ilk karşılaşmam yüksek lisans yıllarımda oldu. Yüksek lisans tezi olarak biz de bir 'Acâyibü’l-Mahlûkât' metni çalıştık. Ancak bu farklı bir yüzyıla, farklı bir coğrafyaya ait bir yazmaydı. Bu türde en ilgimi çeken unsur hem ansiklopedik bilgilere hem mitolojik unsurlara hem olağanüstü varlıklara hem de döneminin birtakım bilimsel bilgilerine aynı kaynaktan ulaşabiliyorsunuz.

'Acayip Yaratıklar Sözlüğü’nün yayın yönetmeni, üniversiteden arkadaşım, Baran Güzel’le bir sohbetimiz esnasında ona bu türden bahsettim. Tür, onun oldukça ilgisini çekti ve çok kısa bir sürede kitap hazırlıklarına başladık. 

'ZATEN VAR OLAN BİR TÜRÜ OKURLA BULUŞTURDUK'

Bu eseri yayına hazırlarken amacınız neydi? Bu tarz çalışmalar gerek edebiyat tarihi gerekse bu tür metinlerin günümüz okurlarına ulaşması bakımından hangi noktalardan önemlidir?

'Acâyibü’l-Mahlûkât' türü literatürde, Türk dili ve edebiyatı ile ilgilenenler arasında biliniyor. Üzerine pek çok tez çalışması, kitap çalışması yürütüldü ve makaleler yazıldı. Aslında biz yeni bir tür keşfetmedik. Zaten var olan bir türü okurla buluşturduk. Kitap da okur tarafından ilgiyle karşılandı.

Bu çalışma ile amacımız, günümüz okurunu bu türle, bu metinle tanıştırmak. Bu tarz çalışmaları önemli buluyorum. Türk dilinin ve edebiyatının değerli ürünlerini akademik çevreler tanıyor ve biliyor. Geçmişin mirası olan bu eserleri günümüz okurunun dikkatine sunmak önemli.

Elimizdeki eseri yayına hazırlarken siz hangi nüshayı temel aldınız? Nüsha üzerine çalışırken nasıl bir çalışma yürüttünüz?

Eser, Millet Kütüphanesi'nde yer alan nüshanın günümüz Türkçesine aktarılması ile ortaya çıktı. Söz konusu nüsha, Arap harfleri ile yazılmış bir nüshaydı. Metnin öncelikle Latin harflerine, ardından da günümüz Türkçesine aktarımı yapıldı. Bu metin üzerine daha önce bilimsel çalışmalar yürüten çok değerli hocalarımızın çalışmalarından; eserin söz varlığı için sözlüklerden ve dil bilgisi kitaplarından yararlanıldı.

Acayip Yaratıklar Sözlüğü, Kolektif, 336 syf., Holden Kitap, 2023.

Yayına hazırladığınız nüshanın yazarı kesin olarak bilinmiyor. Bu yine eser bağlamında değerlendirilebilecek önemli başlıklardan biri. Eserin yazarına, bu konudaki iddialara dair neler söylersiniz?

Eserin mütercimi (tercüme eden kişi) hakkında farklı görüşler mevcut. İsmail Hakkı Uzun Çarşılı, Adnan Adıvar gibi araştırmacılar tarafından mütercim olarak “Rükneddin Ahmed” işaret ediliyor. Rükneddin adı eserin girişinde yer alan bir dua cümlesinde yer alıyor. Ancak 'Acâyibü’l-Mahlûkât' türü üzerine çok değerli çalışmalar yapan Günay Kut hoca, eserin İstanbul’da bulunan iki nüshasında da bu ismi doğrulayacak bir kayıt bulunmadığını; bu kelimenin rüknüddin “dinin rüknü” anlamında olduğunu belirtiyor. Yine bu nüsha üzerinde bilimsel çalışmalar yapan Bekir Sarıkaya hoca da 2019 yılında hazırladığı yayınında mütercimi meçhul olarak değerlendiriyor. Biz de bu görüşe katıldığımızdan kitapta mütercimin adı belirtilmedi. Tabii, farklı nüshaların tespiti ve bu nüshalardan ortaya çıkacak birtakım yeni bilgilerle eserin yazarı ile ilgili bilgilerimizde güncellemeler olabilir.

'Acâyibü’l-Mahlûkât' ve 'Garâyibü’l-Mevcûdât', bir tür “sözlük” olarak değerlendirilebilecek, kimi dini kimi mitolojik birçok farklı içerikte hikâyeler barındıran oldukça zengin bir kitap. Kitabın bu çok katmanlı yapısını nasıl tanımlar, arka planında sahip olduğu hikâyeleri nasıl yorumlarsınız?

'Acâyibü’l-Mahlûkât’ı özel kılan şeylerden birinin bu hikâyeler olduğunu düşünüyorum. Kitabın mütercimi ele aldığı konular için hikâye anlatma yoluna gidiyor. Bu hikâyelerin kahramanları Acem padişahları, Cebrail, Cemşid, Feridun, Hızır, İskender, Süleyman gibi tarihi, dini veya mitolojik kişiler olabiliyor. Hatta sinekler de olabiliyor. Bu hikâyeler anlatımı ilgi çekici kılıyor.

Kitapta insanın gök ve gök cisimleri karşısındaki durumunun anlatıldığı bir hikâye var: Dört sinek, bir fil görmek için yola çıkmış. Fili bulduklarında sineklerin her biri filin farklı bir yerine konmuş. Geri döndüklerinde diğer sinekler sormuşlar “Fil nasıl bir hayvandı?” Fil cüsseli bir hayvan olduğundan sinekler onu çok dar bir açıdan gördükleri için fili farklı farklı nesnelere benzetmişler. Biri dağa, biri kilime, biri direğe...

Hikâyelerin ardından mütercimin hikâyeyi yorumlama üslubu devreye giriyor. İnsanoğlunun görme yetisinin az olduğunu, gökteki nesneleri bir sineğin gözünden filin görünüşü gibi gördüklerini belirtiyor.

'Acâyibü’l-Mahlûkât', bu ve bunun gibi pek çok hikâye ile donatılmış bir kitap.

'KURAN-I KERİM EN ÖNEMLİ KAYNAKLARINDAN'

Eserin kendi içerisinde birçok farklı kaynaktan beslendiği söylenebilir. Mütercimin anlattığı hikâyeler, başvurduğu kaynaklar, alıntıladığı meseller bu bağlamda çok kıymetli. Kitabın arka planında ne tür bir kaynaklar silsilesi söz konusudur? 'Acâyibü’l-Mahlûkât' ve 'Garâyibü’l-Mevcûdât’ın kaynaklarına dair neler söylersiniz?

Kur’an-ı Kerim en önemli kaynaklarından. Kitapta pek çok Arapça dua ibaresine ve bunların Türkçeye aktarımına yer veriliyor. Yine önemli tefsir ve hadis âlimlerinden bazı hadisler aktarılıyor. Kur’an-ı Kerim’deki bazı kıssalar anlatılıyor. Sahabelerin aktardığı, Hz. Muhammed ve onun dönemini anlatan hikâyeler var. İsmi anılan veya anılmayan bazı âlimlerden aktarılan bilgiler de kitabın kaynakları arasında.

Kitapta fizik, astronomi ve coğrafya ile ilgili pek çok bilgi veriliyor. Hayvan ve bitki türlerinden detaylıca bahsediliyor. 'Acâyibü’l-Mahlûkât' türlerinde bu kısımların özü Aristoteles, Batlamyus ve Teofrastos’un eserlerine dayanıyor. Tabii, içeriğinde halk arasında anlatılan birtakım hikâyeler olduğu gibi kulaktan dolma bilgiler de var.

Eser içerisinde aynı zamanda coğrafya, kozmografya, tıp, astronomi gibi pek çok bilim dalına dair bilgi barındırıyor. Kitabın bu bilimsel/matematiksel yapısı, dönemine dair nasıl bir bilgi birikimi gün yüzüne çıkarıyor? Bu çalışma üzerinden dönemin bilim dünyasına dair ne tür çıkarımlar yapılabilir?

'Acâyibü’l-Mahlûkât', çeşitli bilim dallarına ait bazı bilgiler sunsa da bilimsel bir eser olarak değerlendirmek doğru olmaz. Bu sebepten tek bir eserle dönemin bilim dünyasına dair konuşamayız. Yine de araştırmacılar 14-15. yüzyıllarda ve sonrasında Türk yurtlarında bilimin ön planda ve ileri düzeyde olduğunu belirtiyor. Pozitif bilimlere ait pek çok yazma eser var. Bunlar araştırmacılar tarafından neşrediliyor.

Biz 'Acâyibü’l-Mahlûkât' bağlamında şunları söyleyebiliriz: Bu türün farklı kişiler tarafından tercüme edildiğini ve okunduğunu biliyoruz. 'Acâyibü’l-Mahlûkât’ın “Sürûrî Tercümesi” olarak bilinen tercümesi de bizzat Kanuni’nin oğlu Şehzade Mustafa’nın isteği üzerine Türkçeye tercüme edilmeye başlıyor. Dönemin entelektüelleri arasında dikkat çeken bir tür olduğunu söyleyebiliriz. Dünya’nın yuvarlak olması, yeryüzünün dörtte üçünün sularla kaplı olması, yerçekimi kanunu, yıldızlar, gezegenler, burçlar, ilaç yapımında kullanılacak bitkisel ve hayvanlar hammaddeler, kara delik... Bunların tamamı kitabın içeriğinde kendisine yer buluyor. Döneminde bu türle ilgilenenlerin, çeşitli tercümelerini ya da asıllarını okuyanların kitapta aktarılan bu konularla ilgilendiği düşünülebilir.