Adam Smith'e yan gözle bakmak

Ben de ev ekonomisini tek başına yapan bir anne olarak, ufaktan iktisada gireyim diye düşünerek raftan Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği kitabını raftan indirdim...

Google Haberlere Abone ol

Filiz Gür

Kıymetli hazirun,

Tahammül çemberimizin inceldiği yerler bazen çok enteresan olabiliyor. Ülkecek, kırmızı çizgimizin tuvalet kâğıdı olduğunu kim tahmin edebilirdi? Evet, Covid kısıtlamaları sırasında market reyonlarından boşaltılan ve kıtlığı yaşanan bir ihtiyaç kalemiydi ama bekleyince yerine konulacak stok olduğunu bilmekle, olsa da alamayacağız yoksunluğu arasında fark varmış. İki gündür sosyal akışta insanların zenginlik göstergesi olarak evdeki tuvalet kağıtlarıyla çektikleri ironi dolu video ve fotoğrafları izliyoruz. Sabah benim oğlan bile kahvaltıda bu konuda espri yaptı.

“Anne, tam mevsiminde zam yaptılar. Yaprak kullanalım desek ağaçlarda yaprak da kalmadı.”

O konuşurken, kahvaltı yaptığımız odanın camından görünen incir ağacına şöyle bir alıcı gözle bakmış olabilirim. Tahammül refleksi olarak zihin hemen “yerine ne koyarım” diye düşünüyor naçizane. Yağı, unu, şekeri kesmenin “mis gibi de zayıflarım iyi olur” diye tutunabileceğimiz can simidi vazifesi gören rasyonelize etme yöntemleri var. Güzel kafamı bunlara yormayıp bana dünyanın en tatlı masalını anlatan bir istatistik kurumundan medet ummak istiyorum. Hadi beni güldür biraz…

Bu anlamsız ve absürt dünyanın yükünü ancak pembe yalanlarla ya da bu yükü yok sayan otantik yaklaşımlarla, ironiyle çekebiliyoruz. TikTok videoları ya da sokak röportajları olmasa hastanelik olmamız işten bile değil. İşte izliyorum: Bir kadın koluna bilezik niyetine tuvalet kâğıdı takmış, bir diğeri “tutuyorum, çünkü elimde” esprisini bir rulo kağıtla yapıyor.

Neyse, ben de ev ekonomisini tek başına yapan, tek taşını hiç takmayan bir anne olarak, herkesin ayakta durma yöntemi kendine göre, ben ufaktan iktisada gireyim diye düşünerek raftan Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği kitabını indirdim. İsmine ufaktan itiraz edebiliriz tabii, yeniden düzenlenip Milletlerin Fakirliği olarak basılabilir. Okurken, geçenlerde vergi ve harçlarda yüzde otuzu geçen oranlarda yapılan artışa nasıl olup da ses çıkarmadığımıza hayret ediyorum. Çünkü misal Hollanda ve Fransa böylesi bir vergi artırımı yüzünden savaşa tutuşmuşlar. Durun anlatıyorum.

Yıllardan 1665, günlerden ne bileyim hangi gün? Fransa’nın maliyeyi teslim etmek için açtığı seçme ve yerleştirme sınavını kazanarak, mülakatta da iyi bir torpil bulan Jean Baptiste Colbert -tabii ki de yok öyle bi şey- başbakanlık yapan kardinal Mazerin’in emrine girer. Başbakan Mazerin, önce Allah’a sonra Colbert’e güvenmektedir. Sıralama farklı olabilir. Para bu, herkese emanet edilmez, damadı olsa neyse yani. Allah için Colbert işini iyi yapar. O dönemin teknolojisiyle mümkün olsa müthiş sunumlar yapacağına şüphe yok.

Efendim, bakanımız, başka milletler bana yapmadan ben onlara yapayım anlayışıyla mı yoksa yerli sanayiyi geliştirmek için mi bilinmez 1667 yılında çıkardığı bir tarifeyle bir sürü yabancı sanayi mamulü üzerine yüksek vergiler koymuş. Durumdan epey mustarip olan Hollandalılar, “abi gözünü seveyim, ekmek parası, bunu da satamazsak yandık, bak gümüş eridi gitti, elin Amerigası altın pompalayıp duruyor piyasaya, yapma etme” dese de Colbert tınmaz. Çünkü kendi memleketinde bile “kazları incitmeden yolmakla” mahir bilinmektedir, elin Hollandalısı incinse ne olur? Ne mi olur? Aaa iyi valla Ahmedin öküzü gibi bakacak değiller. “Abi güzellikle söyledik olmadı, bundan böyle ne senden rükû ne benden kıyam, selamün aleyküm, aleyküm selam. Ya da ileride bir Türk popçunun da söyleyeceği gibi bundan sonra sana meraba meraba” deyip, lafta da kalmamışlar.

Hollanda, 1671’de epey ani bir kararla Fransa şaraplarıyla konyaklarının ve sanayi mamullerinin ithalini yasaklamış. Çat. 1672’de de savaş çıkıyor. Çıkar tabii. Bence bu savaşta Fransız şarabından, konyağından mahrum kalmaktan kaynaklanan bir gerginliğin de payı var. Lütfen öznel yargılarıma takılmayıp okumaya devam ediniz, hepiniz koskoca insanlarsınız. Savaş 1678’de Nimeguen Barışı’na kadar 6 yıl sürmüş. Colbert vergileri yumuşatıyor, Hollanda halkı da yasak kalkınca konyağına kavuşuyor. Kaçak maçak almıştır zaten onlar bi şekilde de neyse. Velhasıl kelam bir kumaş tüccarının oğlu ve başak burcu olan Colbert, arkasında bugün “ekonomi nasıl mı yönetilir” gibi bir tarih dersi bırakarak böbrek yetmezliğinden hakkın rahmetine kavuşmuş. Neye kavuştuğu konusunda çok iddialı değilim, sonuçta maliye bakanı.

Bu iç açıcı sayfaları okuduktan sonra kitabı rafa mı kaldırayım, yoksa tuvalete çamaşır makinesinin üstüne mi bırakayım diye küçük bir ikilem yaşamadım değil. Lütfen kınamayın, Allah insanı yoklukla sınamasın. Zaten fikir de bana ait değil, Çin’de bir devlet görevlisi ve aynı zamanda bir bilgin olan Yan Zhitui, 589 yılında halkı, üzerinde felsefi söylemlerin basılı olduğu kağıtları tuvalet ihtiyaçlarını giderdikten sonra temizlenmek için kullanmaları konusunda uyarmış. İşte kâğıdın tuvaletteki serüveni böylece başlamış.

Tabii ki Adam Smith’e kıyamayıp en üstteki rafa kaldırıyorum, piyasada ücretsiz dağıtılan muadili olamayacak bir ekonomi kitabını gözüme kestiriyorum. Yokluk insana…