Afet koşullarında Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü

Çocuğun temel haklarına erişebilmesi, çocuk yaşta çalıştırılmaması, evlendirilmemesi, oyun oynaması, eğitime erişmesi, güvenli barınmaya ve sağlıklı büyüme koşullarına erişmesi hepimizin sorumluluğu.

Google Haberlere Abone ol

Elif Cabadak*

Birleşmiş Milletler (BM) 2002 yılında 12 Haziran gününü Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü ilan ederek uluslararası topluma çocuk işçiliği sorununa odaklanma çağrısında bulundu. Bugünün temel amacı; hem uluslararası hem de yerel düzeyde farkındalık yaratmak ve sorunun çözümü için herkesi harekete geçirmek; her bir çocuğun tüm haklarına erişmesini sağlamak için sorumluluğumuz olduğunu hatırlatmak.

BM’nin Ocak ayında açıkladığı Dünya Ekonomik Durumu ve Beklentiler 2023 Raporu’na göre, dünya ekonomisi 2022'de COVID-19 salgınının devam eden etkileri ve Rusya-Ukrayna Savaşı'nın tetiklediği enerji ve gıda krizi gibi bir dizi şokla karşı karşıya. Yüksek enflasyon, reel gelirlerde düşüşe ve yaşam maliyeti artışına sebep olurken, birçok ülkede orman yangınları ve seller gibi ekonomik zarar ve insani sorunlara yol açan iklim olayları görüldü. Raporun yayınlandığı tarihten sonra Türkiye’de ise 6 Şubat’ta 11 ili etkileyen bir deprem meydana geldi. Bu afet sonrası derinleşen yoksulluk, hanenin esas geçiminden sorumlu yetişkinlerin güvenli işlere erişememeleri gibi nedenler çocukları daha kırılgan, çocuk işçiliği riskini daha yüksek hale getirdi.

18 YAŞINA KADAR HERKES ÇOCUKTUR

Çocuk işçiliğiyle ilgili son verilere dünya ölçeğinde bir göz atalım. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre dünyada 63 milyonu kız, 97 milyonu oğlan çocuğu olmak üzere toplam 160 milyon çocuk, yani her 10 çocuktan biri, çocuk işçi olarak çalıştırılıyor. Bu çocukların yarıya yakını fiziksel ve ruhsal sağlıklarını, gelişimlerini etkileyen ağır ve tehlikeli işlerde çalışıyor.

Türkiye’nin de taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre ‘’her birey on sekiz yaşına kadar çocuk olarak kabul edilir. Her çocuk vazgeçilmez haklara sahiptir.’’ Türkiye’nin imzacısı olduğu pek çok uluslararası sözleşmeye ek olarak iç hukukta uygulanan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda da 15 yaş altı çocukların çalıştırılması yasaklanmış ve temel haklarına erişiminin bir insan hakkı olduğu vurgusu yapılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 2017 yılında yayınlanan Çocuk İşçiliği ile Ulusal Müdahale Programı kapsamında çocukların fiziksel, bedensel, ruhsal, sosyal ve ahlaki gelişimleri üzerinde ciddi olumsuz etkilere sahip olan çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasına ilişkin faaliyetlerin, bütüncül ve katılımcı bir ulusal program çerçevesinde yürütülmesi amaçlanmıştır. Program çerçevesinde çocuk işçiliğini önlemeye yönelik temel stratejiler ve faaliyetler ile bunları uygulayacak kurum ve kuruluşlar belirlenmiştir. Öte yandan sahadaki gözlemlerimiz çocuk işçiliğinin sonlanması bir yana yaşanan afetler, derinleşen yoksullukla yaygınlaşması riski taşıdığına işaret ediyor.

DEPREMİN ÇOCUK İŞÇİLİĞİNE ETKİSİ NEDİR?

Türkiye’de deprem sonrası derinleşen yoksulluk; yani geçim kaynakları, güvenli barınma, gıda gibi en temel insani ihtiyaçlardan yoksunluk, çocukların çalıştırılmasına neden oluyor. Bugün deprem bölgesinde temel ihtiyaçlarına; eğitim, oyun, güvenli barınma ve gıda gibi haklarına erişemeyen 2.5 milyon kadar çocuk var. Sosyal koruma mekanizmalarıyla desteklenmeleri gerekirken, kapasite sınırları çocuklara bütüncül bir şekilde destek sunulmasına engel oluyor, böylece çocuklar ucuz emek gücü olarak görülme riskine açık hale geliyor. 

DEPREM ÇOCUKLARIN EĞİTİME ERİŞİMİNİ ETKİLEDİ

Depremin etkisinin en çok hissedildiği alanlardan biri de eğitim. Depremden etkilenen çocukların hem afet bölgesinde hem de göç ettikleri illerde eğitime erişim sorunları yaşadığını gözlemliyoruz. Deprem okul çağındaki yaklaşık 4 milyon çocuğun hayatını etkiledi. 250.000 çocuk eğitimlerine devam edebilmek için ikamet ettikleri şehirden ayrılarak ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldı. Yaklaşık 1,5 milyon çocuk, depremden etkilenen bölgelerde eğitime geri döndü. Geride kalan 2,5 milyon kadar çocuğun ise afet koşullarının getirdiği bazı temel zorluklar nedeniyle eğitime erişemediğini görüyoruz. Deprem bölgesinde öğretmenlerin başka illere taşınması, okullarda meydana gelen hasar, geçici eğitim merkezlerine taşımalı eğitimle ulaşılması ve özellikle kırsal alanda yaşayan çocukların taşımalı eğitime erişememesi, gözlediğimiz kadarıyla bu başlıca sorunlar arasında yer alıyor. Çocukların okula devamlılığıyla ilgili bir takip mekanizması ise henüz ne yazık ki yok.  

OKUL ÇOCUKLAR İÇİN DÖRT DUVARDAN ÇOK DAHA FAZLASI

Okul, çocuğun sadece okuma yazma öğrendiği dört duvar değil; akranlarıyla ilişkilendiği, psikolojik gelişim sürecine katkı sağlayan bir alan. Çocuk eğitimine devam ederek sosyalleşir, sanatsal, kültürel ve psikolojik gelişimini tamamlar, birey olup kendini gerçekleştirir, meslek sahibi olup yaşantısına dair kendi kararlarını alabilir. Çocuğun tüm yaşam öyküsündeki birey olma sürecinin başlangıcıdır okul. Dolayısıyla çocukların en temel hak ve ihtiyaçlarından biri.

HAYATA DESTEK BÜTÜNCÜL KORUMA PROGRAMLARIYLA ÇOCUKLARIN YANINDA

Afetlerden etkilenen toplulukların temel hak ve hizmetlere erişebilmeleri için çalışan yerel bir insani yardım kuruluşu olan Hayata Destek Derneği çatısı altında, Türkiye’de 2012'den bu yana çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinden biri olan mevsimlik tarımda çalışmak ve yaşamak zorunda kalan çocuklara yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmaları yürütürken her bir aşamada çocuğun katılımını ve üstün yararını önemsiyoruz. Hak temelli bakış açısıyla müdahale programlarımızı şekillendiriyor ve uyguluyoruz. Eğitimden, güvenli ve nitelikli barınmaya, oyun ve sağlık hakkına kadar hak ihlallerinin yaşandığı tüm alanlarda çocuğun üstün yararını merkeze alarak her bir çocuğun biricikliğini göz ardı etmeden, yerinden edilmiş mülteci çocukları da içine alan bütüncül koruma programları uyguluyoruz. Her gün binlerce hayata dokunduğumuz çalışmalarımızı afetten etkilenen iller dâhil olmak üzere 12 ilde sürdürüyor, bütüncül ve çok disiplinli koruma programımızı çocukların sosyal çevrelerini ve kültürel koşullarını yok saymadan uyguluyoruz. Bu kapsamda bireysel koruma destekleri, önleme faaliyetleri altında bakım verenlerle bilgilendirme oturumları, çocuklarla onların iyilik halini gözeten psikososyal destek çalışmaları yürütüyoruz.

Bu 12 Haziran’da da şartlar ne kadar ağırlaşmış olursa olsun, hayata destek olma iddiamızı sürdürdüğümüz ve her bir çocuğun çocukluğunu yaşadığı bir dünya hayali kurduğumuzun yeniden altını çiziyoruz. Çocuk işçiliğinin önlenmesi ve çocukların tüm haklarına ulaşması için bakım verenlere, ailelere, kamu kurumlarına ve sivil toplum kuruluşlarına yeniden sesleniyoruz. Çocukların korunması, temel haklarına erişimlerinin önündeki engellerin kaldırılması, çocuk yaşta zorla çalıştırılmaması ve evlendirilmemesi, oyun oynaması ve eğitime erişmesi, güvenli barınmaya ve sağlıklı büyüme koşullarına erişmesi hepimizin sorumluluğu! Herkesi bizimle birlikte bu sorumluluğu yerine getirmeye ve dayanışmaya davet ediyoruz. Çünkü bu iş çocuk oyuncağı değil!

*Hayata Destek Derneği Koruma Program Yöneticisi