Afet riskine karşı mahalle meclisleriyle hazırlanmalıyız
6 Şubat'ın üzerimize yüklediği en önemli sorumluluk, yaşama ve insana değer vermek konusunda daha kararlı olmamız gerektiğidir. Mahalle meclisleri üzerinden güvenli geleceği birlikte inşa edebiliriz.
İnan İzci *
Saatler sıfırlandı. Zamana karşı mücadele ediyoruz. Yeni depremlerin afete dönüşmemesi için var gücümüzle çaba göstermemiz gerekiyor. Ülkemizin depremlere gebe olduğu gerçeği bilim insanları tarafından sürekli dile getiriliyor. 1999 Gölcük depreminin üzerinden yaklaşık 24 yıl geçmesine rağmen Türkiye bir kez daha depreme hazırlıksız yakalandı. Hâlâ depreme bağlı afet risklerine karşı ortak bir seferberlik çalışması gündemde değil. Önümüzde Marmara ve İstanbul depremi var. Kesin olacağı bilinen bu depremin bir afete dönüşmemesi başta kamu kurumları olmak üzere tüm toplumun sorumluluğu ve önceliği olmasına bağlı. Bu alanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) 1 Mart tarihinde ortaya koyduğu İstanbul Deprem Seferlik Planı önem taşıyor. Ancak Marmara ve İstanbul depremine hazırlık için İBB’nin ne yetkisi ne de kaynakları yeterli değil.
Merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin bir bütün olarak, yanlarına üniversiteler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarını da alarak ortak ve hızlı biçimde hareket etmesi gerekiyor. Bu ise ancak vatandaşların deprem ve afet riskini öncelik haline getirmelerinden, ortak bir seferberliğe aktif olarak dahil olmalarından ve katkı yapmalarından geçiyor. Çünkü deprem kaynaklı afet riskini önlemek için bir bütün olarak toplumun, devletin ve diğer ilgili tüm kurumların iş birliği içinde ve uyumlu çabası zorunlu. Zamana karşı yürütülen bu mücadele ancak böyle bir yaklaşımla kazanılabilir.
AFETLERE DAYANIKLI ŞEHİRLER İÇİN SEFERBER OLMALIYIZ
Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda var; her deprem afete yol açmaz! Afet yetersiz veya yanlış uygulamalar sonucu ortaya çıkar. Uygun olmayan zeminde, eski veya iyi yapılmamış binalar insanların can ve mal varlığına zarar verir. Bu nedenle doğru zeminde iyi inşa edilmiş veya güçlendirilmiş yapılar olursa deprem büyük bir afete yol açmaz. Örneğin, Nisan 2015’te Şili’de gerçekleşen 8,3 şiddetindeki depremde sadece 6 kişi hayatını kaybetti. Kısacası, depreme ve diğer risklere dayanıklı şehirler inşa etmeden afetlerden kurtulamayız.
Bu nedenle 6 Şubat 2023 depremi hepimiz için bir milat olmalı. Ortaya çıkan bu yıkım, acı kayıplar ve travmadan dersler çıkarmalıyız. En başta kendi mahallelerimizden ve yaşadığımız şehirden başlayarak büyük yıkım olasılığını bertaraf etmeliyiz. Depremin yol açacağı olası riskler ve bunların sonuçlarına yönelik hazırlık yapmamız hayati önem taşıyor. Şehirler deprem, heyelan, çığ, kuraklık veya orman yangını gibi birçok riskin olduğu yerler. Eğer önlem alınmazsa bu risklerin gerçekleşmesi afete yol açıyor. Sonuçta, afetler nedeniyle telafisi olmayan can ve mal kayıpları oluşuyor. Doğa, kültürel ve tarihi miras zarar görüyor. Tüm fiziki, ekonomik ve sosyal yaşam altyapısı çöküyor. Yeniden inşa süreci ise oldukça ciddi maliyetlere neden oluyor. Özetle deprem felakete ve ağır bedellere yol açıyor.
DAYANIKLI ŞEHİR, DEVLETİN ANAYASAL GÖREVİ VE VATANDAŞIN YAŞAM HAKKIDIR
Anayasa’nın 5. Maddesi gereği, devletin başlıca görevi vatandaşlarının maddi ve manevi varlıklarının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaktır. Devlet, egemenlik alanı içerisinde bulunan bireylerin hayatlarını korumak için gerekli tedbirleri almakla sorumludur. İnsan yaşamını riske edecek durumlara yönelik devletin ne tür tedbirler aldığı bu açıdan temel göreviyle ilgilidir. Anayasa yazılı bir metindir. Ona gerçeklik, işlevsellik ve etki katan ise uygulamalardır.
Gerek merkezi gerekse de yerel yönetimlerin önceliği şehirlerin afetlere karşı dayanıklı hale getirilmesidir. Sürdürülebilir kalkınma ve yaşam kalitesi ancak dayanıklı zeminler ve yapılar üzerinden sağlanabilir. Bunun için gerekli politika, plan ve uygulamaların tutarlı şekilde hayata geçirilmesi en başta aşağıdan yukarı tesis edilen toplumsal duyarlılık ve ortak çabayla ivme kazanabilir. Toplumsal seferberlik tüm kamu kurumları, sivil toplum, özel sektör ve diğer aktörlerin çabasıyla birleşirse geleceğimizi güvence altına alabiliriz. Aksi halde, İstanbul ve Marmara’da yaşanacak bir deprem ve felaket hepimizi güvenlik, ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan ciddi sorunlarla baş başa bırakacak.
Mevcut afet politika ve planları çoğu zaman deprem ile afeti eşit kılıyor. Daha çok deprem sonrası sürece odaklanıyor. Bunun yerine risk yönetimi ve önleyici politikalar ağırlık kazanmalıdır. Tüm kalkınma, büyüme, istihdam, çevre ve diğer politikalar bu risklere göre yeniden tanımlanmalıdır. Eğer devletin öncelikli amacı vatandaşların can ve mal varlıklarını korumaksa geriye kalan tüm politika, plan ve uygulamalar buna hizmet etmek durumundadır. Dayanıklı şehirlerin inşa edilmesinde zaman kaybetmeden tüm kamu kurumlarına ait yetki, kapasite ve kaynaklar harekete geçirilmelidir. Bu ise tüm toplumun ortak biçimde seferber olması, dayanıklı şehirlerin inşa edilme sürecine sahip çıkması ve takipçisi olmasıyla mümkün olacaktır.
HER VATANDAŞ YAŞAM HAKKINA ŞEHİRLERDE SAHİP ÇIKMALIDIR
Devlet, hükümet ve siyasi partiler varlığını Anayasa üzerinden elde ettikleri meşruiyet ile sağlar. Siyasi, kültürel veya sınıfsal fark gözetmeksizin her insanın yaşamını korumak tüm bu aktörlerin hem yasal hem de insani görevdir. Öte yandan, her vatandaş yaşadığı mahalle, ilçe ve ilden başlayarak kendisinin ve diğer insanların yaşamlarına sahip çıkma hakkına sahiptir. Bunun gerçekleşmesine muhtarlar, belediyeler, kaymakamlar ve diğer seçilmiş ve atanmış temsilcilerin destek olması yasalar gereği sorumluluk ve görevleridir.
Vatandaşların kendilerinin, komşularının ve hemşehrilerinin yaşam haklarına yerel düzeyde sahip çıkması için gerekli asgari yasal ve kurumsal imkânlar mevcut. Yeter ki gerekli duyarlılık, tavır ve davranışları ortaya koyabilelim. Anayasa’nın 17. Maddesi herkese yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını tanımıştır. Bu maddeyi esas alarak her vatandaş yaşam hakkına semti, mahallesi ve şehri üzerinden sahip çıkmak ve savunmak ile yetkilidir. Belediye Kanunu’nun 13. Maddesi gereği herkes ikamet ettiği yerin hemşehrisidir. Buna göre belediyelerin karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme hakkı vardır. Aynı kanun muhtarları mahalle sakinlerinin gönüllü katılımını sağlayarak ortak ihtiyaçları belirlemek, hemşehrilerin yaşam kalitesini geliştirmek, belediye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerini yürütmek, mahalle ile ilgili konularda görüş bildirmek ve diğer kurumlarla işbirliği yapmakla görevlendirmiştir. Belediyeler ise mahalli ortak ihtiyaç ve sorunları çözmek ile sorumludur. Bu doğrultuda belediyelerin ortak ihtiyaçların karşılanması ve sorunların çözülmesinde mahallelinin ortak isteklerini göz önünde bulundurması ve faaliyetlerini mahallenin ihtiyaçlarına uygun biçimde yürütmesi gerekiyor. Deprem tüm hemşehrileri tehdit eden ortak bir sorundur. Bu tehdidin bertaraf edilmesi için tüm yerel seçilmiş ve atanmış kamu aktörleri sorumluluk almalıdır.
KENT KONSEYLERİ VE MAHALLE MECLİSLERİYLE DAYANIKLI ŞEHİRLERE YÖNELMEK
Kent konseyleri vatandaşların kendi yerel ortak sorunlarını çözme sürecinde rol alması için önemli yasal ve kurumsal fırsatlar sunuyor. Mevzuat gereği kent konseyleri kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmek için kurulabilir ve faaliyet yürütebilir. Belediye Kanunu ve Kent Konseyi Yönetmeliği vatandaşların kent konseyi bünyesinde meclis kurma ve mahalle yönetimine katılma hakkını tanıyor. Kısacası, yasal altyapı vatandaşların deprem ve kendilerini ilgilendiren diğer ortak konularda mahalle, ilçe ve il düzeyinde katılımcı biçimde hareket etmesine izin veriyor.
Bu nedenle, kent konseyleri şemsiyesi altında kurulacak mahalle meclisleri vatandaşların hemşehri olarak kendilerinin ve komşularının yaşam hakkına birlikte sahip çıkmak için işletilebilir. Muhtarların öncülüğünde ve hemşehrilerin katılımı ile mahalle meclisleri kurulması, kent konseyleri eliyle diğer mahallelerin bir araya gelmesi afetlere karşı ortak zeminde buluşmaya yol açacaktır. Söz konusu mahalle meclisleri muhtarlık ve kent konseyleri üzerinde gerek belediye gerek kaymakamlık/valilik gerekse de diğer kurumlar nezdinde kendi ihtiyaç ve taleplerini savunabilirler. Ayrıca doğrudan kendi yapacakları gönüllü faaliyetler ile deprem ve olası afete yönelik çeşitli faaliyetlerle hazırlanabilirler. Genel olarak mahalle, ilçe ve il düzeyinde depreme karşı yürütülen çalışmalara katkı vermek, izlemek ve denetlemek imkânını elde edebilirler.
MAHALLELER ÜZERİNDEN ŞEHİR VE ÜLKE GENELİNDE SEFERBER OLMALIYIZ
Depreme karşı gerekli tedbirlerin alınması en başta vatandaşların bu konuda daha duyarlı hale gelmesi, sürece dahil olması ve dayanışma içinde sorumluluk almasından geçiyor. Vatandaşların kendi mahallelerinde deprem ve afet riskine hazırlanması için ortak akıl ve çabalarına ihtiyaç var. Mahalle meclislerinin etkin şekilde işlemesi zemin ve bina kontrolü yapmak, yerinde dönüşüm olanaklarını araştırmak, alternatif seçenekler geliştirmek, hızlı karar almak ve olası ihtilafları yerinde çözmek konusunda önemli işlevler üstlenebilir. Ayrıca, mahalle sakinleri afet eğitimleri almak, deprem toplanma alanları ve ekipmanlarını hazır tutmak gibi birçok konuda sürekli ve sistemli çaba yürütebilir.
Elbette nihai sonucu bu süreçte devlet kurumlarının, özel sektörün, meslek odalarının ve tüm sivil toplum kuruluşlarının alacağı sorumluluk ve yürüteceği faaliyetler belirleyecek. Seçilmiş ve atanmış kişilerin alacağı kararlar, hayata geçireceği planlar ve uygulamalar üzerinde vatandaşların bilgi alması, katılım göstermesi, izleme ve denetleme yapabilmesi daha sağlıklı ve hızlı çözümler üretmeye hizmet edecektir. Bu süreçte kamu otoritesi ve kaynaklarının seçim yoluyla emanet edildiği seçilmişler ile onlara bağlı çalışan atanmışların topluma karşı daha açık, şeffaf, hesap verebilir ve katılımcı olmasını gerektiriyor.
Deprem ve afet riskine karşı yürütülecek mücadele ancak bütünsel bir seferberlik ile kazanılabilir. Bunun sağlanmasında merkezi yönetim kadar yerel düzeyin önemi büyük. Benzer şekilde toplumun yerel düzeyde vatandaşlık kimliği ve sivil dayanışması da etkili olacaktır. Özellikle toplumun kendi yerelinde alacağı kararlar, göstereceği tavır ve davranışlar nihai sonuç üzerinde belirleyici olacak. 6 Şubat felaketinin üzerimize yüklediği en önemli sorumluluk, yaşama ve insana değer vermek konusunda daha kararlı ve istekli olmamız gerektiğidir. Buna da öncelikle kendi evimiz, iş yerimiz, komşumuz ve hemşehrilerimizden başlayabiliriz. Mahalle meclisleri üzerinden sorumluluk üstlenebilir, katkı verebilir ve daha güvenli bir geleceği hep birlikte inşa edebiliriz.
*Dr./ – Siyaset Bilimci, Argüden Yönetişim Akademisi