Afgan Samir 30 gün zorla tutuldu: Neden alındım, suçum ne?

Zeytinburnu’nda kimliği ve izin belgesi olmasına rağmen polislerce geri gönderme merkezine gönderilen ve bir ay kalan Afgan Samir soruyor: "Neden alındım, neden bırakıldım, suçum ne?"

Google Haberlere Abone ol

Meral Candan

DUVAR - Sokakta bir anda polis tarafından kimliğiniz isteniyor. Kimliğinize bakan polis sizi sorgusuz sualsiz şekilde bir merkeze götürüyor. Orada neden tutulduğunuzu merak ederken yüzlerce kişiyle başka bir şehirdeki merkeze götürülüyorsunuz. Haftalarca orada tutuluyorsunuz. Neden sorusunun cevabını ve ne zaman dışarı çıkacağınızı bilmeden…

Afgan mülteci Samir’in başına gelen tam da buydu. Bir ay boyunca neden tutulduğunu bilmediği bir geri gönderme merkezinde kaldı her an sınır dışı edilme korkusuyla. Bir gün "artık gidebilirsin" dendiğinde, neden tutulduğunu bilmediği gibi neden bırakıldığını da anlayamadı. Samir’in hikâyesi, Türkiye’de güvencesiz bir halde her an başlarına bir şey geleceği korkusuyla yaşayan binlerce mültecinin hikâyesi aslında…

‘YOL İZİN BELGESİNİ POLİS YIRTIP ATTI’

Samir’in Almanya’da yaşayan ve oranın vatandaşlığını alan kuzeni İstanbul’a geldi. 25-28 Ocak tarihleri arasında İstanbul’da olacağını, gelmişken Samir’i de görmek istediğini söyledi. Hem kuzenini göreceği hem de İstanbul’a geleceği için heyecanlandı Samir. Kayıtlı olduğu şehrin il göç idaresine giderek, İstanbul için yol izin belgesi aldı kendisi ve Afgan bir arkadaşı için. Eğer mülteciler, kayıtlı bulundukları şehrin dışına çıkacaklarsa il göç idaresinden söz konusu izin belgesini almak durumundalar. Bu belgede hangi ile gideceği, kaç gün kalacağı ve bu süreçte nerede ikamet edeceği gibi bilgiler yer alıyor. Samir de bu belgeyi almış olmanın rahatlığıyla arkadaşıyla akrabasının kaldığı Zeytinburnu’ndaki otele geldi. Birkaç gün boyunca İstanbul’da gezdiler. 28 Ocak’ta Samir’in kuzeninin Almanya’ya dönüş vakti geldi. Zeytinburnu’ndaki otelin önünde Samir ve arkadaşı beklemeye başladı. O sırada yanlarına yanaşan polisler kimliklerini göstermesini istedi. Samir ve arkadaşı hem kimliklerini hem de izin belgelerini verdi. Bundan sonrasını Samir anlatıyor: “Zeytinburnu’nda mülteci çoktur. Kimliksiz olanlar polis falan görünce kaçar, normal yani. Ama bizim kaçmamız için sebep yoktu. Belgemiz, her şeyimiz vardı. O rahatlıkla polisle konuştuk. Polis bize ‘karakola gelin, orada müdürle konuşursunuz, o karar verir sizi salıp salmamaya’ dedi. Karakola gittiğimizde hâlâ rahattık. Çünkü belgelerimizi gösterip çıkacağımızı düşünüyorduk. Ancak öyle olmadı, karakolda izin kağıdını gösterdiğim polis, belgeyi yırtıp attı. Kaldığımız yerde dört Afgan daha vardı. Biz de gidince altı kişi olduk. Sabaha kadar bu sayı 20’yi geçti. Sabah ellerimize kelepçe takıp bizi Tuzla Geri Gönderme Merkezi’ne götürdüler."

‘ÜÇ YATAĞIN OLDUĞU YERDEN ONDAN FAZLA KİŞİ KALIYOR’

Samir’in iddiasına göre karakoldaki polis, İl Göç İdaresi tarafından verilen izin belgesini yırttı. Kimliklerine ve cep telefonlarına da el koydu. Samir’in iddiasında yer alan polisin yaptığı suç teşkil ediyor. Türk Ceza Kanunu’nun 205. Maddesi’ne göre, gerçek bir resmi belgeyi bozan, yok eden veya gizleyen kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Samir, sadece mülteci olduğu için suçlu muamelesi gördüğü için üzgün. Başına gelenleri anlatırken “Bir şey yapmadık” cümlesini birkaç kere tekrarlıyor. Tuzla Geri Gönderme Merkezi’nde kaç gün kaldığını hatırlamakta zorlanıyor. Belli bir noktada zaman algısını yitirdiğini söylüyor: “Bir ya da iki hafta kaldık. Daha sonra başka bir şehirdeki geri gönderme merkezine götürüldük. Orada yaklaşık 2 bin kişi vardı. Odalar var her birinde üç yatak olan ama odalarda kalan kişi sayısı ondan fazla.” Samir, insanların yerlerde yatmak zorunda kaldığını, battaniye bile verilmediğini anlatıyor. Hatta orada tahta kurusu benzeri böcekler nedeniyle sürekli kaşındığını, soğuk nedeniyle hastalandığını da sözlerine ekliyor. Geri gönderme merkezinde ne tür yiyecekler verildiği sorusuna ise cevabı “Günde üç kere içinde sadece peynir olan sandviç veriyorlardı” oluyor. Geri gönderme merkezinin sadece koşulları kötü değil. Hastalık durumunda ilaca ve doktora ulaşmanın da zorluklarından bahsediyor: “Arkadaşım ranzadan inerken ayağını burktu. Çok kötü şişti. Günlerce görevlilere doktora götürmeleri için yalvardım. Yürüyemeyecek duruma geldi. Sadece acısı dinsin diye ağrı kesici verdiler. Sonunda doktora götürdüler ama ayağı çok kötü olmuştu. Alçıya alıp geri getirdiler. Başka bir şey yapmadılar.” Samir’in merkezde en çok garipsediği şey de kimliği, pasaportu, belgesi olanların bile orada tutulması olmuş. “Bu insanların, bizim suçumuz neydi” diye soran Samir, haksızlığa uğradığını söylüyor.

‘GERİ GÖNDERME MERKEZİ’NDE KALDIĞIM İÇİN İŞİMİ KAYBETTİM’

Her gün sınır dışı edilme korkusuyla yaşadıklarını söylüyor Samir. Sürekli birilerinin merkezden çıkarıldığını gördüğünü ve daha sonra haklarında sınır dışı edildiklerini duyduğunu belirtiyor. “Yaklaşık bir ay sonra bize ‘artık gidebilirsiniz’ dediler” diye anlatan Samir’e neden bırakıldıklarına dair de bir şey denmemiş, neden alındıkları söylenmediği gibi… Telefonu geri aldığında ilk işi arkadaşlarını aramak olmuş. “Hepsi Afganistan’a gönderildiğimi düşünmüş” diyen Samir’in en çok üzüldüğü şeylerden biri de yaşadığı şehre geri döndüğünde artık bir işinin olmaması. Patronu da Samir’in sınır dışı edildiğini düşünerek yerine birini almış. Samir başına gelenlerden sonra duygularını “Ne diyeyim, hep böyle oluyor. Kızsam ne değişecek ki” diye ifade ediyor. Çalışarak biraz para biriktirdiğini, onu da geri gönderme merkezinde kaldığı sürede harcamak zorunda kaldığını belirtiyor. İşsiz olsa da hâlâ kafasını sokacağı bir evi olduğu için şükrediyor. Bundan sonraki planları için de “Önce iş bulup yeniden para biriktirmem lazım. Sonra da Meriç’ten geçmeyi deneyeceğim. Burada böyle yaşamak çok zor" diyor.

Editörün Notu: Haberde geçen isimler, kişilerin isteğiyle değiştirilmiştir.