Afganistan, ıssızlığın vücut bulmuş hali...
Artık aynı boş lafları yazmaktan ve duymaktan bıktım. Benim topraklarımı yok etmeye gelen tek bir Taliban aptalını bile sarsmayan 'kesin' kınamalardan bıktım. Ne pis bir maskeli balo olmuş şu dünya.
Yine kelimeler, çığlıklar... Yine silahlar ve gözyaşları. Umutsuzca kendime soruyorum: Vatanım hakkında söylenecek bir şey kaldı mı?
Afganistan, ıssızlığın vücut bulmuş hali... Feryatlar, ele alınacak silahlar ve dökülecek gözyaşları...
Hayır. Kendimi, çocuklarını doyuramayan, eli boş eve dönen bir Afgan babası gibi eksik hissediyorum. Taliban'ın zoruyla sakal bırakmak zorunda kalan ama sakalı çıkmayan bir genç adam gibi küçülmüş, kelimeleri dudaklarına getiremeyen bir Afgan kadın sunucu kadar görünmezim. Birbirlerine artık aşk şiirleri okuyamayan genç aşıklar gibi mahrum hissediyorum. Aynı anda, dünyanın en büyük güçleri gibi sağır ve kör, Birleşmiş Milletler temsilcileri kadar da anlamsız hissediyorum. Karanlığın ordusu, yani Taliban ile aynı masaya oturan adamlar... Ve Taliban'ın istediği gibi müzakere masasına tek bir kadını bile oturtmayan Birleşmiş Milletler temsilcileri...
Ne pis bir maskeli balo olmuş şu dünya!
Kendime soruyorum: Yine aynı şeyleri söylemeye gerek var mı? Artık bu aynı boş lafları yazmaktan ve duymaktan bıktım. Benim topraklarımı yok etmeye gelen tek bir Taliban aptalını bile sarsmayan bu 'kesin' kınamalardan bıktım. Ne onları finanse eden petrol krallarını etkiledi bu cümleler, ne de doğrudan ya da dolaylı olarak onları destekleyen silah ve Kur’an tüccarlarını. Hiçbir ambargo, yüzlerini, ellerini ve ayaklarını saklamak zorunda kalan Afgan kadınların dudaklarına bir gülümseme getirmeyecek; tıpkı rüyalarından mahrum kalan bir gencin kulaklarına müzik getiremeyeceği gibi.
Bu maskeli balodan ve Birleşmiş Milletler’in Taliban’la oyun oynadığı bu diplomatik sirkten yoruldum. Nedir bunların iğrenç planı? Annelerimiz, kız kardeşlerimiz ve kızlarımız diri diri bu korkunç kanunların altına gömülürken, onların çarşaflarının renklerinden mi bahsetmek istiyorlar? Ne kadar acınası bir manzara! Tüm dünya gözlerini başka yöne çevirirken, biz zalimlerin kendi yasalarını dikte etmesini izliyoruz.
Yine kelimeler, şu lanet olası kelimeler; kırbaç gibi savrulan ve umursamayan bir dünyanın yüzüne tükürülen kelimeler. Evet, ben bu cümleleri tükürüyorum, tıpkı ağızda uzun süre tutulan bir zehir gibi tükürüyorum, çünkü yapılacak başka bir şey yok. Benim Afganistan’ım, bu ıssız umutsuzluk çölü, artık sadece gazetelerde sergilenen bir ceset, boş laflar edenler için bir sohbet konusu haline geldi.
Gidin herhangi bir Afgan kadın yazara, durumu hakkında bir şeyler yazmasını isteyin. Şöyle bir cevap alacaksınız: “Sizden merhamet dilemek için yazmıyorum. Bizi sadece daha fazla acı çekmek için hayatta tutan yardımınızı dilemek için de yazmıyorum. Hayır, yazıyorum, çünkü şu sözlerden başka hiçbir şeyim yok; öfkeyle bilenmiş bıçaklar gibi sözler, bu çürümüş dünyanın Afganistan'ın katledilmesine izin vermesine duyulan nefretle ıslanmış sözler! Aldığınız kararlara, verdiğiniz boş vaatlere tükürüyorum. Bizim artık sizin sözlerinize ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan adalettir. Bu canavarların, boğmak istedikleri özgürlük ışığı altında yandıklarını görmektir. Ve nefes aldığım sürece, bu suç ortaklığıyla süregelen sessizlik sonsuza dek kırılana kadar, onlara sözlerimi, çığlıklarımı ve lanetlerimi yedireceğim.”
Eğer bir genç adama sorarsanız, size şunları söyleyecektir: “Nerede o liderler? Nerede bu lanet liderler? Kör, sağır ve dilsiz; yaptıkları tek şey, halkımız ölürken, kültürümüz taciz edilirken ve kadınlarımız acı çekerken diplomatçılık oynamak. Devrim mi? Ne kötü bir şaka! Silahımız mı var? Nerede bu gerici karanlık ordusunu yok etmeye hazır cesur adamlarımız?”
Evet, yine sözler, ama bu sefer Taliban’ın son utanç verici yasalarını kızgın demirle kazırcasına... Buna yasa mı diyorsunuz? Bense buna, barbarlıkla şekli bozulmuş bu ülkede kalan son umut ışığını ezmek, aşağılamak ve yok etmek için nefretle dövülmüş zincir diyorum. Şimdi ne dayattıklarını bilmek mi istiyorsunuz? Oturun, çünkü midenizi bulandıracak.
Bu zorbaların son "harika" fikri: Kadınları baştan aşağı bedenlerini tamamen örtmeye zorlamak. Hiçbir şey, evet, hiçbir şey görünmemesi gerekinceye kadar. Bakışları bile, nefesleri bile hissedilmesin diye. Ama hepsi bu kadar değil. Şimdi kadınların yalnız başlarına dışarı çıkmasını yasakladılar. Evet, doğru duydunuz. Artık bir Afgan kadını, ailesinden bir erkek olmadan otobüse ya da taksiye binemeyecek, sokakta bile yürüyemeyecek. Aksi takdirde ne mi olur? Toplum içinde aşağılanacak, şiddete maruz kalacak, belki de daha fazlası...
Şimdi de öteki iğrenç yasadan bahsedelim: “Kadınların Müslüman olmayanlarla etkileşiminin yasaklanması.” Gerçekten mi? Sanki başka insanların dinî kurallara aşırı bağlılıkları, Afgan kadınlarının insani yönlerini yok edebilir gibi. Kadınlara yüksek sesle konuşmayı bile yasakladılar. Düşünsene. Bir kadın artık konuşamayacak, şarkı söyleyemeyecek, gülemeyecek. Bu sessizlik mi, yoksa ölüm mü?
Aslında sizi bilgilendirmek için değil, isyan etmek için yazıyorum. Yazıyorum çünkü bu yasalar insan onuruyla bir savaş ilanıdır. Bu yasalar var olduğu sürece, bu rejim sürdüğü sürece, ne barış olacak ne de huzur. Sadece öfke, öfke ve tekrar öfke olacak, ta ki her aşağılayıcı yasa ortadan kalkana kadar, ta ki her Afgan kadın tekrar özgürce nefes alana kadar. Tıpkı Zakia Khudadadi gibi, Paris Paralimpik Oyunları'nda taekwondo'da bronz madalya kazanan ve Tokyo'daki 2021 oyunlarında kazandığı aynı madalyayı tekrar elde eden. Bu şekilde, 17 yıldan fazla bir süredir Paralimpik Oyunlarına katılan ilk Afgan kadın olarak tarihe geçti. Başarı hikayesi özellikle dikkat çekici, çünkü Taliban rejimi altında kadın ve engelli birey olarak karşılaştığı zorlu koşullar göz önüne alındığında, elde ettiği başarı büyük bir anlam taşıyor. Hikayesi, dayanıklılığın ve kararlılığın güçlü bir örneğidir ve birçok Afgan için, özellikle de aşırı baskı altında hakları ve özgürlükleri için mücadele eden kadınlar ve genç kızlar için umudu temsil etmektedir. Ve bu süre zarfında, uluslararası toplum Taliban'ın katıldığı ve dünya görüşünü dikte ettiği müzakere masasındayken, boş ve etkisiz kınamaları sürdürmektedir. Gerçek şu ki, bu yasalar Afgan kadınlar için açık hava hapishanesi inşa etmekten başka bir şey değildir ve her bir karar, bu baskı duvarına eklenen bir tuğladır.
Çeviren: Banafsheh Farisabadi