‘Ağaçtan maşa, Kürt’ten paşa olmaz’
HDP kapatılacak mı? Kapatılmalı mı? Gazeteci ve siyasetçiler TV'lerde benzer sorulara cevap arıyorlar. Tartışmalara HDP’liler davet edilmiyor. Biz de Ulu Cami Meydanı'nda bu sorulara cevap aradık.
DİYARBAKIR- Limonata gibi derler ya, öyle bir hava vardı ve bu güzel havanın tadını çıkarmak için sanki bütün Diyarbakır Suriçi’ne taşınmıştı. Ulu Cami Meydanı da kalabalıktı. Yaşlı adamlar banklarda yan yana dizilmişler, bahar güneşinin tadını çıkarıyorlardı. Yüzlerinde maskeleri vardı. Ancak korona virüsü vakaları son günlerde Diyarbakır’da da arttı ve mesafenin ortadan kalktığı oturma düzeni, ister istemez endişelendiriyordu insanı.
Çay ocağı da yükünü almıştı. Kûrsîlerin neredeyse hepsi doluydu. Burada daha çok Suriçi’nde yaşayan yaşlı adamlar oturuyor. Ancak buranın da kendisine göre bir albenisi var. Gazi Caddesi’nde akan insan seline bakarak taneli çay içilmişse, Suriçi’ne çıkmış olmanın manası tamamlanmış olur. Süzgeçten geçmediği için çayın üstünde biriken taneler, çayın taze olduğu anlamına geliyor.
Tanelerini ayıklayarak içiyorum taze çaydan ve ince, uzun, esmer adamın, elindeki asanın da yardımıyla biraz ilerideki arkadaşlarının yanına gidişini, selam verip muhabbetlerine eşlik edişini izliyorum.
‘YİNE KENDİ PARTİMİZE OY VERECEĞİZ’
Diyarbakır’ın nabzı biraz bu meydanda atar. Nicedir HDP’nin kapatılması hararetle tartışılıyor Meclis’te ve televizyon kanallarında. HDP kapatılırsa memlekette ne siyasi ne de ekonomik kriz kalacakmış gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Sahiden öyle mi? HDP kapatılabilir mi? HDP kapatılırsa, şimdiye kadar HDP’ye oy veren Diyarbakırlılar kime oy verecek?
Yan tarafa neredeyse teklifsiz geçiyorum. Beni buyur eden adamlardan birinin sesi zor çıkıyor. Ameliyat olmuş meğer ve ses telleri zarar görmüş.
HDP’yi konuşmaya çalışıyorum ama muhtemelen yanımdaki Türk arkadaşımdan dolayı rahat konuşamıyorlar. Şişmanca olan, “Biz her zaman kendi partimize oy verdik” diyor. Kestirip atıyor aslında. Resmi görüşlerini dile getiriyorlar. Bu arada çay ocağını işleten adam da yanımıza geliyor ve durumu anında fark ediyor. Daha önce çalıştığım televizyon kanalını hatırlatıyor adamlara. Adamların bana güvenmesini sağlıyor böylece.
‘MHP İLE BİRLİK OLDU, DEĞİŞTİ’
İnce, esmer adam, “HDP’yi kapatmazlar” diyor. Nedenini de “AKP’ye bir faydası olmaz" şeklinde açıklıyor. Ona göre HDP’nin kapatılmasını esas isteyen MHP. Hafif tertip AKP’yi savunur gibi bir hali var. Biraz ısrar edince seçimlerden birinde AKP’ye oy verdiğini söylüyor, mahcubiyetini gizleyemeden. “O zaman iyiydi” diyor Erdoğan’ı kastederek, “MHP’yle birlik oldu, o da değişti” diyerek savunuyor kendini.
Ses telleri geçirdiği ameliyattan ötürü zarar görmüş olan adam eliyle dürtüyor beni. Bir şeyler söylüyor ama anlamıyorum. Şişmanca olan, arkadaşına destek oluyor: “Biz seçiyoruz onlar görevden alıyor. Binlerce insan oy verip seçiyor belediye başkanını. Bir kişi diyor ki ‘olmaz’. O zaman bize de haksızlık değil mi?”
'KOÇERO’NUN HİKAYESİNİ BİLİR MİSİN?'
Ameliyatlı olan el hareketleriyle onaylıyor arkadaşını. İnce, esmer olan yine orta yolu bulmaya çalışıyor: “Ben Kürt’üm, dilim Kürtçe. Bu ülkeyi de biz birlikte kurduk. Koçero hikayesini bilir misin? Silah arkadaşı Koçero’ya ihanet ediyor, onu arkasından vuruyor. Böyle bir şey yaşıyoruz.”
Çaylar geliyor ve başka adamlar kulak misafiri oluyor bize. Biri epey uzaktan söze giriyor: “Kapatsalar ne olacak? Yeni parti kurulur” diyor. Sonra yüzünü Gazi Caddesi’ndeki kalabalığa çeviriyor. Adamın edası, “Boş boş konuşuyorsunuz” şeklinde.
BİRLİKTE YAŞAMAK UMUDU
Şişmanca olan, “Cumhuriyet kurulduğundan bu yana hiçbir şey değişmedi. Sadece birbirimizi öldürdük. Bu nasıl bitecek? Bunu da ancak Allah bilir” diyor.
Biraz değil, epey umutsuz konuşuyor adam. Bunu söyleyince, “Çözüm sürecinde her şey iyiydi. Sonra eskiye döndü. Şimdi parti kapatalım diyorlar. Kimden umut bekleyelim?” diye karşılık veriyor.
Devletle, Batı illerinde yaşadıkları sorunları anlatıyorlar. Birlikte yaşamakla ilgili umutları zedelenmiş ama hâlâ arzuladıkları; saygı çerçevesinde birlikte yaşamak. Kürtlere yapılan hakaretlere asla akıl erdiremiyorlar. “Kürt doğmuşum, dilim Kürtçe, buna saygı duyulsa kime ne zarar gelecek?” diyor esmer adam.
Şişmanca olan belediyelere atanan kayyımları, hapse atılan milletvekillerini hatırlatarak, “Sen meseleyi anlamamışsın” diyor ve ekliyor: “Ağaçtan maşa, Kürt’ten paşa olmaz, demişler. Sen Kürt’sün, belediye başkanı olamazsın, diyorlar. Bir Kürt mahalle muhtarı olmuş, ona bile tahammül edemiyorlar.”
‘GERGERLİOĞLU İYİ BİR İNSAN’
Hapse atılan son HDP’li milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, “Onu tanıyor musunuz?” diye soruyorum. “Büyük haksızlık yaptılar” diyor ince, esmer adam. Aslında hapse konulmasa pek tanıyacakları yoktu ama şimdi üç adam da Gergerlioğlu’nun iyi bir insan olduğunu söylüyor.
Ses telleri zarar görmüş adam çay paralarını ödüyor ve kalkıp gidiyor. Söyleyecek sözleri içinde kalmış olarak.
Bir süre sonra biz de kalkıyoruz. İstanbul’dan gelen Türk arkadaşıma biraz daha mı önem verdiler? Kürtçe sohbet ederken Türkçe konuşamadıkları için epey eziyet çekmişlerdi, dönüp dönüp “kusura bakma” demişlerdi ona. “Biz Diyarbekirliler misafirperveriz, ne yapalım?” dediler gülerek. Gerilimsiz ve hakaretsiz bir sohbet de gülümseyerek bitmeliydi zaten.