Agatha Christie'nin kayıp 11 günü

Andrew Wilson'ın, Agatha Christie’nin kayıp günlerini kaleme aldığı 'Cinayet Ustası', Çiğdem Öztekin çevirisiyle Altın Kitaplar tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

Dünya edebiyatının ölümsüz yazarlarından Agatha Christie, sadece yaşadığı dönemde değil, günümüzde de çok satan ve çok konuşulan bir isim olarak pek çok insana ilham vermeye devam ediyor.

15 Eylül 1890’de dünyaya gelip 12 Ocak 1976’da aramızdan ayrılan bu gizemli İngiliz, onlarca kitaba imza atmış olsa da pek öyle konuşup röportaj veren biri değildi. Kendini mümkün mertebe geride tutmaktan hoşlanırdı. Bu yüzden hayatıyla ilgili kimi ayrıntılar karanlıkta kalsa da, Christie’nin babasını çok küçük yaşta kaybettiğini ve görece yalnız bir çocukluk geçirdiğini biliyoruz. Belki de onu küçük yaşlardan itibaren kitaplara iten şey bu yalnızlık hissiydi.

İlk yazı denemelerine genç yaşında başlayan Christie, bir süre şan eğitimi aldı fakat kitaplardan kopamadı. 1914’te, I. Dünya Savaşı’nın tamtamları ortasında Albay Archibald Christie’yle evlenip Fransa’ya yerleştiğinde dahi bu alışkanlığını kaybetmedi. O yıllarda dedektif hikâyelerine merak salmıştı, ancak okudukları, neden bilinmez onu bir türlü tatmin etmiyordu. O da kitaplardaki eksikleri, hataları kapamaya çalışırken kendini yepyeni polisiye maceralar tasarlarken buluyordu. Chiristie’yi ilk romanı olan Styles’daki Esrarengiz Olay’ı yazmaya iten şey tam da bu oldu, ki Hercule Poirot da bu kitapla ortaya çıktı.

Ne var ki hemen her yazarın geçtiği yoldan o da geçti; Styles’daki Esrarengiz Olay defalarca reddedildi ve kitap ancak iki yıl sonra, 1920’de Bodley Head tarafından basıldı.

Christie o günden sürekli ama sürekli yazdı. Yazdığı onlarca kitabın otuzdan fazlası da ilk göz ağrısı Hercule Poirot’un maceralarını konu ediniyordu. Derken, bu Belçikalı, takıntılı adamın maceralarının yanı sıra, Miss Marple isimli yaşlı, amatör bir dedektif kadın daha yarattı. Miss Marple’ın ilk boy gösterdiği romansa Ölüm Çığlığı’ydı.

Christie’nin torununun evin deposunda bulduğu yaklaşık on üç saatlik ses kaydında, Christie bu konuya dair şunları söyler:

“Ölüm Çığlığı romanını nasıl yazdım, şimdi hiç hatırlamıyorum. Yani nerede, ne zaman ve nasıl yazdığımı hiç bilemiyorum. Niye yazdığımı da... Neden yeni bir dedektif tipi olarak, yani Miss Marple’ı yarattım onu da hatırlayamıyorum. O sırada, onun hayatım boyunca sürdüreceğim bir karakter olacağını kesinlikle düşünmemiştim. Helcule Poirot’ya rakip olacağını da henüz bilmiyordum.”

Devamında ise bu iki dedektifin tek bir macerada birleşme durumuna dairse şöyle der:

“Okuyucular mektuplarında ısrarla, ‘Poirot ile Miss Marple’ı karşılaştırmalısınız,’ diyorlar; ama niçin karşılaşsınlar ki? Eminim ki birbirlerinden hiç hoşlanmayacaklardır. Kendini beğenmiş bir adam olan Poirot, hiçbir şekilde başkasından akıl almayan, yaşlı bir kız kurusunun kendisine bir şeyler önermesine gelemez.”

KİTAPLARI KADAR GİZEMLİ

Christie sadece yazdığı kitaplarla değil, hayatıyla da gizem yaratan bir yazardır. Özellikle de ortadan kaybolduğu o meşhur on bir gün hadisesi hepsinden daha ilgi çekicidir:

Christie, eşinin başka bir kadınla tanışmasının ardından terk edilince derin bir bunalıma girdi ve birden ortadan kayboldu. Aradan geçen on bir gün boyunca neler yaşadığı, nerede olduğu hiçbir zaman bilinmedi.

Nalan Koçak, Christie’nin torunu Mathew Prichard’la yaptığı röportajda bu soruya da değinince Prichard şu cevabı verir:

“Çok mutsuz olan insanların ne yapacağını bilememesi çok normal. Birazı kafa karışıklığı, birazı da güven kaybı ve derin mutsuzluk. Belki sizin için iyi bir cevap değil ama kimse beyninin içinde ne olduğunu görmedi. Bu nedenle de kesin bir cevabı yok.”

Evet, Christie’nin ortadan kaybolduğu on bir günde yaşadıkları hiçbir zaman bilinmedi ve bu bilinmezlik birbirinden farklı bir sürü komplo teorisi doğurduğu gibi, kurmaca kitaplara da konu oldu.

BİR KARAKTER OLARAK AGATHA CHRISTIE

Daha önce Patricia Highsmith, Sylvia Plath gibi isimlerin biyografilerini de kaleme alan ödüllü yazar Andrew Wilson, bu “karanlık boşluğun” üzerine giderek, Christie’ye dair Cinayet Ustası adında bir roman yazdı ve polisiyenin kraliçesini bir karakter haline getirerek bambaşka bir maceraya girişti:

Christie, eşinin kendisinden ayrılıp başka bir kadınla birlikte olması, kızının buna olan yaklaşımı, hepsinden öte de, kendisini değersiz hissetmesi yüzünden psikolojik sorunlar yaşar, bu da kendini zaman zaman baş dönmesi gibi fiziksel rahatsızlıklarla açığa vurur.

Londra’daki bir tren istasyonunda da benzer bir baş dönmesi yaşayıp rayların üzerine düşecekken gizemli bir doktor ortaya çıkar, onu geri çekip sakinleştirmeye çalışır. Christie bu yardıma teşekkürle karşılık verir, doktor ise kendini tanıtır ve onunla konuşmak istediğini söyler. Üstelik bu konuda haddinden fazla ısrarcıdır. Teklifinin kabul edilmemesi halinde kocasının metresiyle olan ilişkisini tüm dünyaya duyuracağını söyler. Christie bir psikopatla karşı karşıya olduğunu anlasa da mecburen bu teklifi kabul eder.

Christie’nin en iyi romanlarından biri olan Roger Ackroyd Cinayeti, bu psikopat doktorun da hayranlığını kazanmıştır. Hatta kendisini, kitaptaki karakterlerden Doktor James Sheppard’a benzetir. Yakınlardaki bir kafeye oturduklarında doktor, Christie’nin kriminal zekasını övmeye, onun bir katil gibi düşünebildiğini, tasarladığı kusursuz cinayetleri yine kusursuz bir zekayla çözdüğünü anlatır. Bütün bu övgülerden sonra da esas niyetini belirtir:

“Bu yalnızca sizin yürütebileceğiniz bir proje. Siz Bayan Christie, bir cinayet işleyeceksiniz. Ama daha önce hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolacaksınız.”

Wilson’un dili de, kurduğu gizemli ve bir o kadar da heyecan verici polisiye gerilim kadar akıcı ve merak uyandırıcı. Cinayet Ustası’nın dengesini çok iyi ayarlamış; roman her ne kadar biyografik bir yerden yola çıksa da, kurmacayla gerçeği iç içe geçirerek ilerliyor. Üstelik bir de bunu temellendirmek için girişte bir editör notuna rastlıyoruz. John Davison imzalı bu yazıda, kitaptaki olayların gerçek olduğuna dair kurmaca bir ispat yoluna gidiliyor, ki bu da romandaki genel resimde önemli bir yeri karşılıyor.

Davison, Christie’yle görüştüğünü, bütün bunların ondan dinlediğini, ancak verdiği söz uyarınca, kitabı, Christie’nin ölümünden en erken kırk yıl sonra yayınlayacağını belirtiyor. Kitabın ilk basımının 2017 olduğunu düşününce, bu ayrıntı romana ayrı bir lezzet katıyor.

Cinayet Ustası, Agatha Christie’nin de kitaplarını yayımlayan Altın Kitaplar etiketine sahip. Çevirmeni Çiğdem Öztekin. Christie hayranları için de, Christie’yle yeni tanışacaklar için de iyi bir basamak olduğu aşikâr.