Ağrı kesici yetmez, kalıcı çözümler lazım
Herhangi bir uyarının, eleştirinin ya da önerinin hükümet açısından bir karşılığı olmadığını bir kez daha deneyimledik. Bu saatten sonra da hükümet şunu yapmalı, şu adımları atmalı demenin çok fazla bir anlamı kalmadı. Sadece laf-ü güzaf oluyor. O yüzden bu noktada kamunun yaklaşımı ile ilgili yapabileceğimiz en temel görev bütçe ve yardımlardan gelen kaynağı nasıl kullandıklarını takip etmek olacak.
Tahribatın boyutu oldukça büyük.
Psikolojik, sosyal boyutunu ölçebilecek bir birim var mı bilmiyorum. 6 Şubat 2023 sabahı milyonlarca yurttaşımız deprem bölgesinde hayatta kalma mücadelesi vermeye başladığından bu yana hepimiz perişanız.
Bir yandan da bundan sonrasını konuşmamız gerekiyor. Geride kalanlarımız için kaybettiklerini geri verebilmemiz mümkün değil. Kapanmayacak yaralar oluştuğunu biliyoruz. Elimizden gelebilecek tek şey ise kapanabilecek yaraları hızla sarmaya çalışmak olmalı. Bu açıdan şimdi dönüp hükümete yapılabilecekler hakkında bir öneri yapmak gerekiyor aslında değil mi?
Ama bunun ne kadar anlamsız olduğunu, herhangi bir uyarının, eleştirinin ya da önerinin hükümet açısından bir karşılığı olmadığını bir kez daha deneyimledik. Bu saatten sonra da hükümet şunu yapmalı, şu adımları atmalı demenin çok fazla bir anlamı kalmadı. Sadece laf-ü güzaf oluyor.
O yüzden bu noktada kamunun yaklaşımı ile ilgili yapabileceğimiz en temel görev bütçe ve yardımlardan gelen kaynağı nasıl kullandıklarını takip etmek olacak. Merkez Bankası Başkanı’nın da dediği gibi… “30 milyar TL’yi bağış değil de kâr payı olarak bütçeye transfer etseydik depremde kullanılmayabilirdi, şimdi bunu garanti altına almış olduk!”
Umarız öyledir.
Zira bugüne kadar kamuya özel amaçla aktarılan birçok kaynağın başına ne geldiği hâlâ tam olarak anlaşılabilmiş değil.
Daha önce COVID-19 için toplanan bağışlar soru önergesine, eleştirilere konu olmuştu. 15 Temmuz Şehitleri için toplanan yardımlar da…
Bu kez umalım ki toplanan yardımların tek kuruşunda bile en ufak bir gölge oluşmasın!
**
Dediğim gibi işin kamu tarafında hep birlikte takipte kalmamız gerekiyor. Bunun dışında seçim sonrası bir iktidar değişikliği olmazsa zaten yapacağımız önerileri dikkate alan olmuyor. Bilakis eksiği, yanlışı söyleyip, doğruyu gösterenlerin her kademeden yemediği laf kalmıyor.
Ancak yine de ifade etmekte yarar var.
Bu zor zamanları bir nebze de olsa geride bıraktığımızda sonrası için bu kez topyekün ve organize bir kalkınma modeline ihtiyacımız var. Zira depremin ekonomik etkisi kırda, kentte, tarımda, sanayide, hizmetlerde, üretimde, tüketimde kısacası tüm ekonomik faaliyetlerde kendini belirgin bir şekilde gösterecek. Yaşanan göçün etkisi birçok adımı atmayı zorlaştırabilecek.
Kahramanmaraş, Adıyaman gibi geçmişte teşvik yasalarının etkisiyle emek-yoğun sanayi kollarının büyüdüğü şehirlerimiz harap durumda. Hem altyapı gitti hem de çalışanların durumu henüz işe dönüş için uygun olmaktan çok ama çok uzak.
Yine Hatay'da son yıllarda hızla büyüyen turizm ve gıda sektörlerinde sıkıntı büyük. Kırsal alanda tarım ve hayvancılık neredeyse durmuş durumda. Bunlar sadece ilk etapta aklımıza gelen sorunlar! Diğer illerimizde de maalesef durum farklı değil. Her birinin kendine özgü sorunları oluştu.
Ancak şu ana kadar duyduğumuz tek şey konut yapımı! Barınma her ne kadar öncelikli sorun olsa da yaşadığımız afetin yarattığı hasarlar bunun çok ama çok ötesinde.
Dolayısıyla çözümü sadece barınma sorununa indirgeyen bir anlayıştan hızla uzaklaşılması lazım. Barınma elbette ki birinci aşamada hızla çözülmeli. Ancak kentleri ve kırsal alanı yeniden planlarken salt bir yerleşim planı değil kapsamlı bir ekonomik ve sosyal kalkınma planıyla entegre bir şekilde planlama yapılmalı.
Belki bu şekilde sarılabilecek yaraları bir miktar sarmak mümkün olacak.
Aksi taktirde sadece ağrı kesicilerle yapılan bir tedavi ne kadar kalıcı olabilecekse, sadece konut yaparak sarılan yaraların iyileşmesi de ancak o kadar mümkün olabilecek.
Umalım ki en azından bu sefer odağımız inşaat olmasın!