Ahmet Taşgetiren: Güçlülerin hukuku ile AB'ye girilebilir mi?

Karar yazarı Ahmet Taşgetiren Erdoğan'ın AB'ye üyelik konusunu yeniden gündeme getirmesini değerlendirdi, ekonomiyi toparlamak için yapılan bu hamlenin hukuk ayağının eksik olduğuna dikkat çekti.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa Birliği üyeliğini yeniden tartışmaya açması, Türkiye'nin üyelik kriterlerini yerine getirip getirmediğini de gündeme getirdi.

Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, Erdoğan'ın AB kapısını çalmasının asıl sebebinin ekonomik darboğazda kaynak sıkıntısı olduğunu ifade etti. "Temsilcilerimizin para bulmak için, kapı kapı dolaştığını" belirten Taşgetiren, "Hemen herkes biliyor ki bu temaslarda Türkiye’ye yatırımın söz konusu ülke veya finans çevrelerine kazandıracağı gibi bir tema işleniyor. Bunu uluslararası camia tarafından 'güven duyulacağı' var sayılan Mehmet Şimşek – Hafize Gaye Erkan figürleri ile yapmaya çalışıyoruz" diye yazdı.

Taşgetiren'in "Bir de hukuk yok muydu?" başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle: 

"Ekonomik darboğaza çare noktasında asıl sıkıntı Batı dünyasının ilgisini çekebilmekte toplanıyor.

Muhtemelen Cumhurbaşkanı Erdoğan da, 'AB kapısı'nı yeniden bu sebeple çalmakta.

Ancak ekonomi çevrelerinde cümle alem biliyor ki, Batı’dan sermaye akımı için en öncelikli konu, hukuk alanındaki sorunların giderilmesidir. Muhalefetin ekonomi kurmayları, işbaşına gelince ilk işin, hukuk alanındaki sorunları çözmek olduğunu ifade ediyorlardı. Hatta böyle bir irade ülke yönetimine yansıdığı andan itibaren mesela risk priminin düşeceğini, finans dünyasının harekete geçeceğini söylüyorlardı.

Muhalefet kazanamadı.

İktidar ise, bütün savunmalara rağmen, ekonomin tıkanma noktasında olduğunun bilincinde ki, eski ekonomi yönetimi gönderildi, uluslararası camianın güvenine mazharz olduğu düşünülen isimlere sorumluluk verildi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın en son sözü şu: 'Ekonomi güvenilir ellerde.'

Bu aslında 'Ben bütün karizmama rağmen ekonomiyi onlara teslim ettim, güven konusunu değerlendirirken onlara ve benim onlara yönelik güven bildirimime bakın' demektir.

Ne var ki şu ana kadar, hukuk alanında belirgin bir adım atılmış değil. Herkes biliyor ki, bazı sembolik problem alanları var. Diyelim AİHM kararlarının uygulanmaması… Bu noktada Anayasa Mahkemesi’nin özgürlük açılımları bile iktidar dilinde karşılık bulmuyor.

Acaba Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan görevi kabul etmeden önceki görüşmelerde ekonomide rehabilitasyonun neler gerektirdiği konusunda en azından genel bir çerçeve çizmişler midir ve o çerçeve konusunda bir uyum sağlanmış mıdır?

Böyle çerçeve varsa, onun içinde, mutlaka ekonomik kimi kriterler vardır, peki ama özellikle Avrupa cenahında beklenen hukuk kriterleri üzerinde durulmuş mudur?

Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa’ya 'AB kapısını açın' diye seslenirken herhalde kendisine hukuki problemler aktarılmıştır. İşin ilginç yanı, sembolleşmiş hukuk sorunlarının başında da sayın Cumhurbaşkanı’nın nerede ise şahsi iradesinin belirleyici etkisi vardır.

Bunu ekonomi yönetimi söylememiş olsa, Dışişleri Bakanlığı söylemiştir. Biz nasıl İsveç’e ve NATO’ya “Şöyle olmazsa olmaz” diyorsak, mesela AB dünyası da bize 'AİHM kararları uygulanmazsa olmaz' diyecektir. Ya da 'İhale kanunları böyle zırt pırt değiştirilirse, hukukun değil keyfiliğin hakim olduğu bir zeminde olmaz, yüksek mahkemenin verdiği kararın siyasi mülahaza ile alt kademe mahkeme tarafından uygulanmadığı bir yargı düzeni ile olmaz, siyasilerin Meclis kürsülerinden yargıyı hizaya getirdiği bir şekilde olmaz' diyecektir….

Aslında bunlar, herhangi bir insanın herhangi bir hukuk devletinde talep edeceği şeylerden farklı değildir.

AB dünyası bunu kendi içinde hayat haline getirmiş. AB ile siyasi farklılaşmalar ayrı. Ama 'üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü' yaklaşımı sanıyorum, Ak Parti’nin yola çıkarkenki mottosu idi. Ve sanıyorum Tayyip Bey’in de çok sevdiği bir sözdü… Şimdi niye 'güçlülerin hukuku' sevilir oldu ki?" (HABER MERKEZİ)