Ahmet Taşgetiren: Halifeye biat etmeyenler ne oluyor?
Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, Mariam Kavakçı'nın, Cumhurbaşkanı Erdoğan için yaptığı 'Halifemiz' paylaşımını değerlendirdiği yazısında, "Halifemiz açısından Ahmet Davutoğlu ne oluyor?" diye sordu.
DUVAR - Merve Kavakçı’nın kızı Mariam Kavakçı'nın, Tayyip Erdoğan’ın sancak öperken görüntülendiği fotoğrafının altına “Halifemiz” notunu düşüp bir başka paylaşımda ise Ahmet Davutoğlu afişinin üstüne “hain” gibi kelimelerin eşliğinde kırmızı çarpı işareti koymasını yazısında işleyen Karar gazetesi yazarı, Ahmet Taşgetiren, "İslami kavramları getirip kişilerin üzerine giydirince sorunlar çözülmüyor" yorumunu yaptı.
Taşgetiren'in, "Halifemiz" başlıklı yazısından bir bölüm şöyle:
Burada akla hemen birkaç soru geliyor:
1-Sayın Cumhurbaşkanı’na bu kadar yakınlarından “Halifemiz” diye seslenmek, bu hitabın onun tarafından yadırganmayacağından, belki hoşa gedeceğinden emin olmak anlamına mı geliyor?
2-Bayan Kavakçı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçekten halife olduğuna mı inanıyor?
3-Bayan Kavakçı halifeliği İslam dünyasının liderliği anlamında kullanıyorsa, bu liderliğin reel boyutlarının mümkün olup olmadığı hususunda ne düşünüyor?
Burada ayrıca, halifeliğin dini bir liderlik olarak mı siyasi bir liderlik olarak mı görülmesi gerektiğine dair kadim bir tartışmayı da hatırlamak mümkündür.
Aslında soru, sadece genç bir hanımın yaklaşımıyla sınırlı değildir. Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’de olsun, farklı İslam toplumlarında olsun sembolleştiren kitleler bulunduğu biliniyor.
Bu eğilim, İslam dünyasının edilgenlikten, mazlumiyetten kurtulup dünyanın belirleyici gücü olma arayışının kitlelerin duygu – beklenti iklimine yansımasından ibaret. “Bir kurtarıcı” arayışı. “Ümmetin başına bir kişi geçsin ve ümmeti yerlerde sürünmekten kurtarsın.” Bir ara merhum Erbakan oldu o sembol kişilik, şimdilerde de Tayyip Erdoğan…
Ben bu konuyu Anadolu’da “Ümmet nasıl ayağa kalkar?” başlıklı konferanslar dizisinde insanlarla paylaştım. “Ümmet bir yılda, üç yılda, beş yılda ayağa kalkar mı?” sorularını sordum salonlarda. Hep sessizlikle karşılandı bu sorum. İşte Tayyip Erdoğan liderliğinde 20 yıl geçti Türkiye’de. 20 yılda ümmet ayağa kalktı mı Türkiye’de? Peki bu liderlik daha kaç yıl devam ederse ayağa kalkar ümmet?
Bu satırları okuyan insanların bana “Ahmet Bey her şeyden önce ‘Türkiye toplumu ümmet oldu mu?’ diye sormak gerekmiyor mu?” diye soracaklarından eminim.
Hadi ardından gelsin nedir ümmet, nasıl ümmet olunur, ulus devletler dünyasında İslam dünyasının birliği nedir, hilafet nasıl bir temsiliyet getirir, gibi sorular…
Mesela şu soru:
-Kendi ülkesinde toplumsal birliği temin edememiş bir siyasi lider, her ülkede yaşanan etnik mezhebi farklılaşmalar ortamında nasıl “ümmet lideri” olur?
Söz konusu hanımefendinin paylaştığı mesajlar zaten kendi içinde derin bir çelişkiyi taşıyor. Ne yapmış?
Tayyip Bey’i “halifemiz” diye takdim ederken, Tayyip Bey’le birlikte uzunca süre yol yürümüş, Tayyip Bey’in yönlendirmesi ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olmuş, “islâmî hüviyeti” çok net bilinen Ahmet Davutoğlu’nun üzerini çizmiş.
Ne oldu şimdi? Halifemiz açısından Ahmet Davutoğlu ne oluyor? Halifeye biat etmeyenler ne oluyor? Yarın seçimlerde halkın iradesi Tayyip Bey’den başkası üzerinde toplanırsa halifelik ne oluyor? Başka İslam toplumlarının “Halifemiz” diye tanımladıkları kişilikler varsa onlarla bizim halifemizin konumu ne oluyor?
Tayyip Bey’e yönelik bu “Halifelik” tanımlamasının, muhafazakâr toplum kesimlerinde oluşan aidiyet aşınmasını tamir amacı taşıdığı düşünülebilir. Ama siyaseten aşınan kişiliklerin dini yüklemelerle korunmaya çalışılması durumunda dini değerlerin de aşınma sürecine sokulduğu açıktır.
Ben İslam toplumlarının bir büyük birliktelik oluşturmasını ve içine sürüklendiği zaaftan kurtulmasını hayati görürüm. Dünyada böyle büyük entegrasyonlar var. Neden İslam dünyası diye bir birliktelik oluşmasın?
Tayyip Erdoğan da geçen 20 yılda böyle bir birliktelik istikametinde çabalar sarf edebilirdi. Bunun için de önce Türkiye’nin içinde böyle bir atmosfer oluşturmalıydı. Burada ciddi sorunlar olduğu aşikârdır.
İkincisi de, İslam toplumlarının “özgül ağırlığı”nın dünyadaki meydan okumalara cevap verecek seviyeye çıkarılmasıydı. Bu da “insan sermayesi”nin en yüksek donanıma kavuşturulmasını gerektirirdi.
Tayyip Bey, öncelikle kendisine 20 yıllık bir icraat imkanı sunan Türkiye’de insan sermayesini en yüksek donanıma kavuşturmalıydı. Türkiye, yıldız ülke haline gelmeliydi. Bu hem İslam ülkeleri için hem tüm dünya için dikkat çekici bir örneklik oluştururdu.
Bugün ülkemizden -ve tabii İslam ülkelerinden- Batı’ya doğru “Beyin göçü” gündemi var. Eğitim sorun, ekonomi sorun, hukuk sorun, toplumsal barış sorun, siyasi ahlak sorun, İslam ülkeleri ile ilişkiler sorun…
İslami kavramları getirip kişilerin üzerine giydirince sorunlar çözülmüyor.