AK Partili Mehmet Hanefi Güler: Partiyi melekler yönetmiyor

AK Parti Bingöl İl Başkanlığı’ndan 2020'de genel merkezin talebiyle istifa eden Mehmet Hanefi Güler partisinin bazı hataları olduğunu söyledi. Güler, Kılıçdaroğlu'nun üslubunu beğendiğini belirtti.

Mehmet Hanefi Güler
Google Haberlere Abone ol

Fırat Bulut

BİNGÖL - İktidar partisinin her seçimde açık ara farkla birinci çıktığı Bingöl’de seçimin yaklaşması ile siyasetin nabzı da hızlı atmaya başladı. AK Parti’nin iki, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) bir milletvekili çıkardığı 300 bin nüfuslu kentte, muhalefet partilerinin göstereceği adaylar kadar tartışılan ve merak edilen bir diğer konu da AK Parti’nin adaylarının kimler olacağı.

2018 yılında AK Parti Bingöl İl Başkanlığı’na getirilen Mehmet Hanefi Güler, 18 Eylül 2020’de yazılı açıklama yaparak istifa ettiğini duyurdu. İstifası sonrası siyaseti bırakacağı ya da AK Parti’den ayrılacağı düşünülen Güler, istifasının ardından üç yıl geçmesine rağmen hala sahada. “Toplumun kahar ekseriyeti biz seni görevde görmek istiyoruz derse” aday adayı olacağını söyleyen Hanefi Güler ile 2023 seçimlerini, AK Parti’nin bölge politikalarını konuştuk.

‘ÇALIŞMA ARKADAŞLARIMLA TERS DÜŞTÜM’

AK Parti Bingöl İl Başkanlığı görevinden neden istifa ettiniz?

Bir şeylerin değişmesini istediğim için siyasete soyundum. Aile siyaseti, yıllardır memleketimizde ve Bingöl şahsında Doğu ve Güneydoğu’da gelenek haline gelmiş. Geçmişten bugüne kadar bu siyaset biçim hakim olduğu için daha insan esaslı, birey esaslı, kalitesi yüksek siyaset yapmak, feodalitenin dışına çıkmak istedim. İl başkanlığına adaylığımı açıklarken “Adaletli olacağım, şeffaf olacağım, kamu kurum ve kuruluşlarına bulaşmayacağım, istikbal ve ikbal peşinde koşmayacağım” dedim. Ben eleman düzeyinde bir il başkanlığı yapmadım. Tam da bu nedenle çalışma arkadaşlarımla ters düştük, genel merkezimize baskı yaparak görevden el çektirdiler.

Hangi konularda ters düştünüz?

Özellikle bizim bölgede vekiller karşılanmayı, uğurlanmayı, merasimi çok isterler. Bu Batı’da yoktur. Ama maalesef bizim bölgelerde vekiller geldiğinde il, ilçe, belde, belediye meclis üyeleri; partiyle iltisaklı olan kim varsa havaalanında kendilerini karşılamalarını ve tekrar uğurlamalarını isterler. Ben de dedim ki; “Bu tür teşkilatlar gönüllü kuruluşlardır, bu tür milletvekili karşılama merasimlerine katılmayacağım.”

İkincisi, “Bölge, yandaş mefhumu gözeterek bürokratik yapılanma yanlıştır” dedim. Liyakati gözeterek bürokrasiyi şekillendirelim, Bingöl’de cevher olan gençlerimiz var, insanlarımız var, onlar göreve gelsinler, onlar yönetsinler istedim. ‘Bu ne kadar beni dinliyor, bu ne kadar bana bağlıdır’ olmasın istedim. “Biat kültürüyle gerek bürokraside gerekse de belediyelerdeki atamalara, alımlara, görevde yükselmelere karşıyım” dedim. Vekiller de benim gitmem konusunda genel merkeze baskı uygulayıp görevden el çektirdiler.

Yörecilik, bölgecilik, mikro milliyetçilik, aşiret esaslı siyaset memleketimize zarar verir. Nerede olursa olsun, ister göreve gelmede olsun, ister yükselmede olsun, liyakatsizlik ve haksızlık yanlıştır. Yanlışın kim tarafından, kime yapıldığı önemli değildir; ilkesel olarak yanlıştır. Ben bu tür yaklaşımlarımdan dolayı çalışma arkadaşlarım ile ters düştüm.

‘TEK BİR YAKINIMIN GÖREVE GETİRİLDİĞİ İSPAT EDİLİRSE İSTİFA EDERİM’

Liyakate dikkat çektiniz. Bununla Bingöl’deki torpilleri mi kastediyorsunuz?

Sadece alımlara indirgersek basite kaçar. İl başkanlığına biçilen roller, bölgeler arası hizmet anlayışı, alımlar, yerel seçilmişlerin belirlenmesi gibi konularda arkadaşlarımla ters düştük. Alımlar, kamu görevindeki yükselmeler dahil, hepsi bir bütündür, sadece biri değil.

Yani istifa etmediğinizi istifa ettirildiğinizi söylüyorsunuz?

Milletvekillerinin genel merkezimize baskısı sonrası genel merkezimiz “Siz kendiniz istifa edin” dedi, ben de riayet ettim.

İstifanız sonrası Doğu ve Güneydoğu Anadolu koordinatörlüğü görevine atandınız, ne kadar süre yaptınız?

İstifa ettikten sonra genel merkez tarafından çağrıldım; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Koordinatörü görevi tebliğ edildi. Yaklaşık üç ay bazı çalışmalar yapmak istedim. Vekillerimizin müdahaleleri ile genel merkez, görevden feragat etmemi istedi, ben de vazgeçtim.

Hatta partiden ihraç edilmem için raporlar hazırlatıldı. İl başkanımız, partiden atılmam için genel merkezimize raporlar sundu. Fakat genel merkezimiz dikkate almadı.

Görevden alınmanıza rağmen sizi AK Parti’ye bağlayan nedir? Yeniden göreve gelme çabası mı?

Ben şu an sadece AK Parti üyesiyim. Artık bir daha il başkanlığı yapmam. İl başkanlığını güzel bir şekilde, adil, tarafsız, hiçbir kurum ve kuruluşa bulaşmadan, ismimi kirletmeden yaptığımı düşünüyorum. Kan bağım ve süt bağım olan tek bir kişi benim dönemimde işe alınmadı, göreve getirilmedi. Tek bir yakınımın göreve getirildiği, kayırıldığı ispat edilirse siyaseti bırakırım.

‘BİR İNSAN BİR ŞİRKETİ 20 YIL YÖNETSE BÖYLE OLMAZ’

Sizce AK Parti hükümeti, ülkeyi yönetebiliyor mu?

Küreselleşmenin getirdiği çok ciddi sorunlar var. Nüfus sorunu, gıda sorunu, barınma, trafik… Dünya küçüldü, adeta bir köy haline geldi. Bunun avantajları kadar dezavantajları da var. Mesela dünyanın bir ucunda çıkan bir hastalık her yere ulaşabiliyor. Dünyanın bir yerindeki krizden, bütün dünya etkileniyor.

Pandemi sonrası yeni bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Bu süreçte ister istemez krizler ortaya çıktı. Türkiye de dışa bağımlı ekonomik yapısı ile küresel krizlerden daha fazla etkileniyor. Dünya, bizden 100 yıl önce yatırımlar yapmış, bilim insanlarına sahalarını açmış. Biz her 10 yılda bir darbe yaşamışız ve dışa bağımlı bir hale gelmişiz. Dolayısıyla içerdeki ekonomik krizleri yaşamamız kaçınılmaz.

Hükümet, bahsini ettiğim bu etkilenmeyi minimize etmek için çalışmalar yapıyor. Mesela maaşlarda, emeklilik maaşlarında iyileştirmeler yapıyor.

‘TARIM POLİTİKALARINDA YANLIŞLAR VAR’

20 yıldır partiniz ülkeyi yönetiyor. İnsanlar asgari ücretle geçinemiyor ve size göre bunda hükümetin sorumluluğu yok mu?

Ben kabul ediyorum; bir insan bir şirketi 20 yıl yönetse böyle olmaz. Hatalar var mı, var. AK Parti’yi melekler yönetmiyor. Ben “AK Parti masumdur, kusursuzdur” demiyorum. AK Parti’de de hatalar var. Yalnız şunu diyorum; “Eğer 100 yıllık cumhuriyet tarihinde, 70-80 yıl önce teknolojiye yatırım yapsaydık, enerji sektöründeki yatırımlara yönelseydik günümüz dünyasında bu kadar mağdur olmazdık. Özellikle son iki, üç yıldır petrol arama ve enerji yatırımları noktasında çok ciddi bir mücadele ve arayış var. Türkiye gibi güçlü bir devlet, Kuveyt, Irak, Libya gibi petrol ve gaz arama çalışması yapamadı. Biz bu mücadeleleri daha önce yapsaydık, bu durumda olmazdık.

20 yıllık dönemde TEKEL özelleştirildi, şeker fabrikaları kapatıldı ve özelleştirildi. Buğdayı hatta hayvanı ithal ediyoruz. Bunlarla ilgili düşünceleriniz neler?

Kabul ediyorum ama AK Parti’nin hataları kadar doğrularını da kabul etmemiz gerekiyor. Sezar’ın hakkı Sezar’a, İsa’nın hakkı İsa’ya verilmeli. Hem alt yapıda hem sanayide isabetli yatırımlar var.  Tarım politikalarında yanlışlar var, ben de katılıyorum. Hatalar da var.

Tabi hükümetin önlem alması lazım. Fakat bunda salt hükümeti, AK Parti’yi suçlamak haksızlık olur. Üreten, çalışan, mücadele eden bir toplumdan, daha tembel, devletten geçinmeye çalışan bir topluma gidiyoruz. Bu bir felakettir.

‘PARTİLİ CUMHURBAŞKANI OLMASIN’

Önümüzdeki seçimler neden önemli? Cumhur İttifakı’nın durumunu nasıl görüyorsunuz?

Bu seçim, AK Parti’nin en zor seçimi diyebiliriz. Siyasetçilerin klişe bir söylemi var: Bu seçim çok önemli. Ama bence bu seçim, gerçekten çok önemli. Zira ekonomik sıkıntılarla birlikte bloklaşma siyaseti de söz konusu. Bu iki kutuplu seçim, Türkiye’de ilk kez deneniyor. Her parti açısından zor ve ciddi bir süreç.

Bingöl’de AK Parti hala güçlü. AK Parti, listelerinde hata yapmaz, toplumun kabul edeceği isimlerle yola çıkarsa Bingöl’de işi zor olmaz.

Yapılan araştırmalar ve anketler AK Parti’nin oy oranının düştüğüne işaret ediyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Pek çok araştırma şirketi, araştırmalarında AK Parti’yi birinci parti gösteriyor. Oyları düşmüş olabilir ama bu krize, kutuplaşmaya rağmen AK Parti’nin hala birinci parti olmasını, muhalefet partilerinin düşünmesi lazım. Çünkü muhalefetin, iktidar kadar halka karşı sorumluluğu yok.

Ama AK Parti, bu ekonomik krize rağmen halkın içinde ve sahada. Demek ki, AK Parti, bu işin mücadelesini sahada verdiği için hala birinci parti. Bu ekonomik sıkıntılarla beraber kendi teşkilat yapısını ayakta tutabilmesi, üyelerini mobilize etmesi bir maharettir, tecrübedir. Muhalefetin, bunu daha rahat yapabilmesi gerekirken aksine AK Parti yapıyor. Sahada muhalefeti göremiyorum.

Sistem tartışmalarına ilişkin ne düşünüyorsunuz?

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bence gerekli. Geçmiş yıllara nazaran işlerin daha hızlı ve etkili gerçekleştiğini siz de görüyorsunuz. Eski hantal yapıdan daha hızlı bir yönetim sistemine geçildi.  Eskiye dönmek akıl işi değil, yeniyi korumamız gerekiyor. Bununla birlikte sistem, dünya örneklerini inceleyerek reforme de edilmeli. Mesela ‘partili cumhurbaşkanı olmasın’ deniliyor. Bu bir fikirdir, bence de ayrı olmalı. Bu işin uzmanları toplanarak sistemin aksayan yönleri tartışılabilir.

‘ÇÖZÜM SÜRECİNDE AK PARTİ’NİN HATASI YOK’

AK Parti’nin MHP ile ittifak kurması Kürt politikasına nasıl yansıdı?

Ben şahsen AK Parti’nin 2002’deki çıkış dönemini arzuluyorum. Tek başına iktidar olduğu o dönem… Bu geçiş süreci döneminde maalesef ittifaklar söz konusu oldu. AK Parti’yi ittifaka mecbur bırakan sürece bakmak lazım. 15 Temmuz sürecini yaşadık. Ülkemiz bir darbe ile karşı karşıya kaldı. Normal bir süreçte değiliz tabi ki. Ama bir taraftan da zıt görüşlerin bir araya gelip asgari müştereklerde ülkeyi birlikte yönetmesi de olumlu. Ülkenin şartları bunu doğurdu.

Hiçbir zaman yan yana gelmeyecek partiler, Millet İttifakı’nda birleştiler. Cumhur İttifakı’nda da AK Parti ve MHP’nin ittifak yapması da normal. AK Parti andımızı kaldırdı, kadim isimlerimizin kullanmasının önündeki engelleri kaldırdı. Kürtçenin üniversitelerde öğrenilmesinin önünü açtı. Peki  Millet İttifakı’nın ortak ve net bir Kürt politikası var mı? Siz Kürtlere ne vadediyorsunuz?

Erdoğan’ın, ‘Kürt sorunu vardır, benim sorunumdur’ söyleminden ‘Kürt sorunu yoktur’ noktasına gelmesini hatırlatayım. Bu değişimi, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ama burada insaflı olmamız lazım. Burada çuvaldızı karşıya batırırken kendimize de toplu iğne ucu batırmazsak, bu işin çözümü olmaz. AK Parti iktidarında yapılan açılımlar, çözüm süreciyle ilgili sergilenen tutum ve davranışlar, cumhuriyet tarihinde bir ilkti. Uzatılan o eli tuttuk mu? Mesela bir örnek vereyim. Mesut Barzani kabul etsek de etmesek de federal Kürt Bölgesi’nin başkanıdır, Kürtlerin temsilcisidir; bayrağı var, meclisi var. Mesut Barzani, ilk kez Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile birlikte Diyarbakır’a gitti. Peki Kürt partileri buna ne kadar katkı sundu? O gün Sayın Hatip Dicle, Sayın Leyla Zana, Sayın Selahattin Demirtaş, o protokolde yer alsaydı, el uzatsaydılar… Böyle bir karşılama töreni hayal et, neler yaşanırdı. Kürt siyasetçiler, neden o karede yer almadılar? AK Parti’nin yaptığı fedakarlıklara nasıl bir karşılık verdik? Tayyip Erdoğan Türk kamuoyunu öyle hazırladı ki, çözüm sürecindeki tüm zorlukları ve şartları kabul ettirdi.

Biraz empati yapın. Süreç başlatmışsınız ama Kürtlerden oy alamıyorsunuz, Türkler de size küsmüş... İnsaflı yaklaşalım. AK Parti’nin hataları vardır ama çözüm sürecinde AK Parti’nin hatası yok.

‘HATA BİZ KÜRTLERDE’

Ama çözüm sürecinde rol alan Kürt siyasetçiler tutuklandı?

Çözüm süreci bittikten sonra bunlar oldu. Çözüm süreci kopup AK Parti yalnız kaldıktan sonra HDP vermesi gereken desteği vermedi. Tayyip Erdoğan, HDP’nin vermesi gereken desteği göremeyince yalnız kaldı.  15 Temmuz gibi ağır bir süreç yaşandı. MHP, oluşan bu boşluğu iyi doldurdu. Bence hata biz Kürtlerdedir. Tayyip Erdoğan ‘Kürt Sorunu benim sorunumdur’ söyleminin altını bence doldurdu ama temsil ettiği misyondan dolayı karşılık bulamadı. Hem dış güçler hem de iç güçler, bu birlikteliği istemediler. Bunu sabote ettiler.

Kürt politikası bağlamında hata varsa, hata toplumsaldır. Türkiye’de yaşayan ikinci büyük millet, Kürtlerdir. ‘Bu milletin sorunu nedir’ diye bana sorarsan; “Allah’ın kullarına serbest kıldığı haklardan bu millet de faydalanmalı” derim. Kürt siyaseti, Kürt toplumu, Kürt partileri ancak iktidar olabilecek partilerle bu sorunu çözebilir. Gücü olan partilerle diyaloglar geliştirip çözümü bulabilirler. Ama suçu birine yüklemek, bence doğru olmaz. Bunun evveliyatına bakmamız lazım.

Evveliyattan kastınız nedir?

Çözüm süreci, AK Parti’nin elinde bombaya dönüştü. Siyasetçinin sermayesi oydur. Cumhurbaşkanı oya göre hükmeder. Seçimi kaybederek bu sorunu çözemez ki. Ben 10 yıl boyunca, ‘çözüm süreci’ diyeceğim, ‘barış’ diyeceğim ama seçimi kaybedeceğim, hükümeti kaybedeceğim… Bundan daha ötesi var mı? Biz Kürtler destek vermedik. Başkalarının kucağına attık deyim yerindeyse.

Kürt adına siyaset yapan yapının hedeflediği bir kitle var. Hem demokrat hem Müslüman hem de muhafazakar Kürt var. Sosyalist düşünce etrafında Kürtleri konsolide etmek, bence başarısızlık. HDP kendisini de sorgulamalı. Türkiye’de Kürtlerin oyu 6 milyon mu? HDP oturup ‘ben niye 15 milyon oy alamıyorum’ diye kendini sorgulamalı. 30 yıldır hep muhalefette hep mazlum… Nereye kadar? Kürtleri marjinal grupların oy deposu olarak kullanalım ve bunları Meclis’e taşıyalım. HDP, o zaman ‘ben Kürt partisi değilim; sosyalist, devrimci bir siyasi partiyim’ desin.

Hepimizin arzuladığı, huzur, barış ve kardeşlik içinde bir ülke.

‘KILIÇDAROĞLU, CHP’Yİ DENİZ BAYKAL’A NAZARAN DAHA İYİ YÖNETİYOR’

Geçtiğimiz günlerde katıldığınız bir canlı yayında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu beğendiğinizi söylediniz. Kılıçdaroğlu’nun hangi özelliklerini beğeniyorsunuz?

Kılıçdaroğlu, CHP’yi Deniz Baykal’a nazaran daha iyi yönetiyor. Üslubu daha yumuşak. CHP eskiden Çankaya’da nutuk atan, irtica ile ilgili, sarıkla, sakalla, kuran kursu ile çatışan bir CHP’ydi. Şimdi o eski CHP yerine, ekonomiyi, Avrupa Birliği’ni konuşan bir CHP var ve bu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun eseridir. CHP’nin derin güçlerine rağmen başarılı olur mu, bekleyip görmek lazım. Orada bir çatışma var. Bence şu an Kılıçdaroğlu da CHP’de zorlanıyor. CHP, kodları olan ideolojik bir partidir. Değişime uyum sağlar mı, beklemek lazım.

AK Parti’den aday adayı mısınız?

Ben şeyh, ağa, bey değilim. Burada farklı bir ses çıkarıyorum. Farklı bir mücadele ve strateji yürütüyorum. Milleti uyandırıyorum; diyorum ki, ‘vekâlet verdiğiniz insanları sorgulayın, hesap sorun, biat etmeyin, mücadelenizi doğru verin.’ Ben bu tarz bir mücadelenin savunuculuğunu yapıyorum.  Yarın bana, ‘biz seni görevde de sorumlulukta da görmek isteriz’ denirse ben de aday adaylığına başvuru yaparım. Ama ben böyle bir sinyal almazsam, bir destek hissetmezsem hiç aday bile olmam.