Akademisyen Yonca Özdemir: Türkiye onayı alınmadan kabine kurulamıyor
Doç. Dr. Yonca Özdemir, "Atun ve Ertuğruloğlu’nun bakan olmadığı bir kabine kurmak mümkün mü? Öyle ya, Türkiye onayı alınmadan artık kabine de kurulamıyor” dedi.
Namık Alkan
DUVAR - KKTC'de Ulusal Birlik Partisi (UBP), Demokrat Parti (DP) ve Yeniden Doğuş Partisi'nden (YDP) oluşan koalisyon hükümetinin istifasının ardından yeni hükümetin kurulması gündemde.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 23 Ocak'ta yapılan erken genel seçimlerin ardından 38. hükümeti kurma görevini 8 Şubat'ta Faiz Sucuoğlu'na vermiş ve Tatar, Sucuoğlu'nun hazırladığı kabine listesini 21 Şubat'ta onaylamıştı. Ersan Saner’in Sedat Peker tarafından sosyal medyaya sürülen müstehcen videosu nedeniyle 13 Ekim 2021’de istifa etmek zorunda kalması Faiz Sucuoğlu’nu Başbakanlık koltuğuna oturturken, Sucuoğlu’nun ömrü de kısa sürdü. Maliye Bakanı Sunat Altun’u görevden alma talebi Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından kabul edilmeyen Faiz Sucuoğlu’nun 19 Nisan’da sunduğu istifası Tatar tarafından kabul edildi.
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Programı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yonca Özdemir, KKTC’deki hükümet krizini değerlendirdi.
KKTC’de Faiz Sucuoğlu hükümeti istifa etti. KKTC’de neler oluyor?
KKTC’de bugün olanları anlayabilmemiz için zamanı biraz geriye sarıp son iki yıl içinde yaşananlara bakmamız gerekiyor: Ekim 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ankara, Akıncı’nın ikinci kez seçilmesine tahammül edemeyeceğine karar vermiş ve bu seçimlerde çok açık ve güçlü bir şekilde UBP’nin adayı Ersin Tatar’ı desteklemişti. Fahrettin Altun’un stratejileri ve TC Elçiliği’nin girişimleriyle ilk turda oy vermeye gitmeyenler ve Tatar’a oy vermeyenler kapı kapı dolaşılarak ve maddi destek vaatleriyle ikinci turda Tatar’a oy vermeye ikna edilmişti. Bunlar o kadar açık müdahalelerdi ki sadece seçimdeki diğer adayları kızdırmakla kalmamış, tam seçim öncesi KKTC’de koalisyon hükümetinin düşmesine de sebep olmuştu. Oldukça kutuplaşan bir ortamda Tatar “Türkiye’nin adamı,” Akıncı ise “Kıbrıslıların özgür iradesinin temsilcisi” olarak seçimlerde yarışmış, ipi 4527 oy farkı ile Tatar göğüslemişti. Bu sonuç “AKP-UBP kazandı, demokrasi kaybetti” şeklinde yorumlanmıştı.
ERSAN SANER BAŞBAKAN YAPILMIŞTI
Sucuoğlu Ankara’ya rağmen mi Başbakan oldu?
Tatar Başbakan olduğundan, bu sefer hemen başbakanın kim olacağı konusu kriz olmuştu. Ankara yine bu konuda tercihlerini ortaya koymuş, bu tercihler koltuğunu Ankara’ya borçlu Tatar tarafından da itinayla desteklenmiş ve UBP kurultayını kazanacağı kesin gözüyle bakılan ama Ankara’nın tercih etmediği Faiz Sucuoğlu kurultayı kazanmasın diye bin bir tane dolap çevrilmişti. Adaylar zorla adaylıktan çektirilmiş, kurultay usulsüzce ertelenmiş, nihayetinde kurultaysız bir şekilde Ersan Saner Başbakan yapılmıştı. Ancak Ankara’nın sözü dışına çıkmayan Saner’in koltuk macerası da Sedat Peker tarafından sosyal medyaya sürülen müstehcen videosu sebebiyle kısa sürmüş ve 13 Ekim 2021’de istifa etmek zorunda kalmıştı. Bunun üzerine erken seçim kararı alınmış, 1 Kasım’da sonunda UBP kurultayını yapabilmiş ve yeni seçilen başkanları Sucuoğlu da seçim hükümetine Başbakan olmuştu. Tüm bu siyasi çalkantılar 2020-2021 yılları arasında yaşandı. Ama çalkantılar silsilesi 2022’de de sona ermedi.
Erken seçimler 23 Ocak 2022’ta yapıldı ve 21 Şubat 2022’de yeni UBP-DP-YDP hükümeti kuruldu. Fakat 7-9 Mart tarihlerinde hemen bir “Dışişleri Bakanı krizi” yaşandı. İddia edildiğine göre sorun Ankara yeni atanan bakan Hasan Taçoy’u değil, milletvekili dahi olmayan Tahsin Ertuğruloğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasını istiyordu. Ne oldu? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Oğuzhan Hasipoğlu istifa ettirildi, yerine Dışişleri Bakanı Taçoy kaydırıldı ve yeni Dışişleri Bakanı Ankara’nın istediği gibi Ertuğruloğlu oldu.
Peki, şimdi ne oluyor?
Başbakan Faiz Sucuoğlu ve Maliye Bakanı Sunat Atun arasında “elektrik” konusunda çıkan bir anlaşmazlık sonucu Başbakan Sucuoğlu Atun’u bakanlıktan almak istedi, fakat bu kabine değişikliği Cumhurbaşkanı Tatar tarafından kabul edilmedi. Niye? Çünkü Atun AKP ile ilişkileri en yakın siyasetçilerden biriydi. Bunun üzerine Başbakan tüm hükümetin istifasını sundu. Tatar bir gün bekledikten sonra istifayı kabul etti. Yani 21 Şubat’ta kurulan hükümet 59 gün sürmüş oldu! Şimdi yeni hükümet kurma çalışmaları başladı. Peki ya Tatar yeni kabineyi de beğenmezse? Daha doğrusu ya yeni kabineyi Ankara beğenmezse? Atun ve Ertuğruloğlu’nun bakan olmadığı bir kabine kurmak mümkün mü? Öyle ya, Türkiye onayı alınmadan artık kabine de kurulamıyor. Durum kısaca budur.
'KARAR VE İCRAAT MERCİ ANKARA'
KKTC’ye Ankara’nın müdahalesi istikrasızlığın bir nedeni olabilir mi?
Tüm bunlar göstermektedir ki KKTC tam bir istikrarsızlık abidesi haline gelmiştir ve sebebi de Ankara’nın KKTC’nin iç işlerine eskisine oranla çok daha fazla müdahil olması, hatta artık normalde Türkiye ile çok yakın ilişkileri savunan sağ partilerin ve sağ siyasetçilerin tolerans sınırlarını dahi zorlar hale gelmiş olmasıdır. Hem karar alma hem icraat merci adeta (Türkiye Elçiliği aracılığı ile) Ankara olmaya başladı. Elçilik artık seçimlerde belli adaylara oy toplamaktan mafya arabuluculuğu yapmaya dek her tür faaliyetin merkezi konumuna geldi.
Bunlar ne anlama geliyor?
Eskiden KKTC’yi dünyada tanınmadığı için dış egemenliği olmayan ama iç egemenliği olan bir devlet olarak tanımlayabilirdik belki. Her ne kadar kör topal işliyor da olsa, KKTC hem demokratik seçimler aracılığıyla hükümetler kuran, hem de belli devlet bürokrasisine sahip bir siyasi varlıktı. Ama tabi ki polisin, askeri teşkilatların ve Merkez Bankası’nın Türkiye’ye göbekten bağlı olduğu Kuzey Kıbrıs’ta tam bir iç egemenlikten bahsetmek mümkün değildi. Bunlara yardım paketleri, sosyal mühendislik çabaları ve doğrudan siyasi müdahaleler eklenince egemenlik hususu gerçekten çok daha sıkıntılı bir hale geldi. Ancak son iki yılda yaşananalar bunların da ötesinde. Artık seçimlerin adil bir şekilde yapıldığını söylemek mümkün değil, mesela. Sonra, seçilenler ve hükümetler dahi hiçbir siyasi irade gösteremez hale geldi. Devlet işleyemiyor; sürekli bir müdahale, sürekli bir tokat, sürekli bir tökezlenme... Kıbrıslı Türklerin iradesi tamamen Ankara’ya teslim olmuş durumda. Bu da hızla demokrasinin aşınmasına yol açıyor. Seçimler olsa dahi siyaset artık tamamen bir “gölge oyunu” görüntüsünde, çünkü herkes perde arkasında kimlerin olduğunun farkında. Ayrıca yaşanan derin ekonomik sıkıntılar, yolsuzluklar, usulsüzlükler, kayırmacılık, mafya hikâyeleri ve kamu hizmetlerinin düşük kalitesi ve bu sorunların siyaset aracılığıyla değil çözülmek, aksine daha derinleşiyor oluşu KKTC’li vatandaşları artık tamamen bıkkınlığa ve ümitsizliğe sürüklüyor.