Akbelen ormanını savunmak, herkes için temiz hava hakkını savunmaktır
İkizköylüler ve yaşam savunucuları gibi, biz de mahkemelere sesleniyoruz: Daha fazla hak ihlaline ve önlenebilir yaşam kaybına izin vermeyin! Akbelen Ormanının orman olarak kalmasını sağlayın.
Deniz Gümüşel*
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 28 Temmuz 2022’de yaşamsal bir karara imza attı. Türkiye Cumhuriyeti dahil 161 ülkenin onayladığı karar şöyle diyor: “Temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre evrensel bir insan hakkıdır.” Bu tarihi karar, tüm BM üyesi ülkelerin dahil olduğu tek BM organı olan Genel Kurulda alındığı için önemli bir potansiyele sahip. Üye devletler bu kararı hayata geçirmek için somut adımlar atmalı, ulusal yasalarını yurttaşlarının çevre hakkını garanti altına alacak biçimde düzenlemeli ve bu yasaları istisnalara yer vermeyecek tarzda uygulamaya geçirmeliler.
Türkiye’de bu hak aslında, BM kararından çok daha önce Anayasa’da tanınmış bir hak. Anayasa’nın 56. Maddesi “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” diyor.
Peki bu Anayasa maddesinin ve bu maddenin dayanak olduğu Çevre Kanunu’nun gereği ödevler devlet kurumları tarafından yeterince yerine getiriliyor mu? Güncel bir örnek üzerinden inceleyelim.
YENİKÖY VE KEMERKÖY TERMİK SANTRALLERİNİN BACALARINDA ARITMA VAR MI?
Yeniköy ve Kemerköy kömürlü termik santrallerini işleten YK Enerji, her iki santral için de çevre iznini 2022 yılında yeniledi. Şirketin genel müdürü yaptığı çok sayıda basın açıklamasında, gerçekleştirdikleri 270 milyon avroluk yatırımla yürürlükteki mevzuata tam olarak uyumlu olduklarını belirtti. Ancak Makina Mühendisleri Odası’na göre, şirket bu çevre izinlerini almasını sağlayacak yatırımları henüz tamamlamış durumda değil. Örneğin, Haziran 2019'dan itibaren geçerli olan hava emisyonları sınır değerlerinin karşılanabilmesi için iki santralde de halen toz filtreleri ile baca gazı kükürt arıtma tesislerinin iyileştirilmesi ve baca gazı azot arıtma tesisleri kurulması gerekiyor.
Öte yandan, bu tesisleri yapan müteahhit de yenilenmesi gereken beş santral ünitesi ve baca gazı tesisinden sadece Kemerköy’ün birinci ve ikinci ünitelerinin tamamlandığını; YK Enerji diğer üniteleri kendilerine teslim etmediği için sözleşmelerine göre 2022 yılı sonunda bitmesi gereken iyileştirme çalışmalarının sadece beşte ikisini bitirebildiklerini aktarıyor. Bu aktarımdan, Kemerköy’ün 3. Ünitesi ile Yeniköy’ün her iki ünitesinin de eski ve kirli teknoloji ile çalıştırılmaya devam edildiğini anlıyoruz.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, bu santralleri denetlemek, çevre iznine konu yatırımların yapıldığından ve düzenli olarak işletildiğinden emin olmakla görevli. Kamu olarak biz halkın ve sivil toplum örgütlerinin de bu denetimlerin sonuçlarına ulaşabilmesi lazım. Maalesef bu denetim bilgileri Bakanlıkça kamuoyuyla paylaşılmıyor. Son bir hatırlatma; aslında Elektrik Piyasası Kanunu Geçici 8. Maddeye göre bu yatırımların 31 Aralık 2019’da bitmiş olması gerekiyordu, ki bu kanunun başka bir yazıya konu olabilecek uzun bir hikâyesi var.
KEMERKÖY VE YENİKÖY SANTRALLERİ ÇEVRESİNDE HALK NASIL BİR HAVA SOLUYOR?
YK Enerji’nin yatırımları yaptığını ve baca gazı arıtma tesislerini çalıştırdığını anlayabilmenin bir yolu daha var. Santrallerin yakınında bulunan hava kalitesi ölçüm istasyonlarından alınan hava kirliliği verileri. Ancak, bu santrallere yakın Milas ve Milas-Ören hava kalitesi izleme istasyonlarında yılın üçte birinden az bir gün sayısı için ölçüm yapıldığını, yani hava kalitesinin düzenli izlenmediğini görüyoruz. Başka bir deyişle devlet, yurttaşlarının nasıl bir çevrede yaşadığını, kirliliğe maruz kalıp kalmadığını düzenli izlemiyor.
İlgili Bakanlık web sitesinden elde edilen verilere göre ise, ölçüm yapılan sınırlı sayıda günde de hava kirletici miktarlarının hem Dünya Sağlık Örgütü’nün hem de Türkiye’deki mevzuatın izin verdiğinin kat be kat üstünde olduğu görülüyor. Başlıcaları partikül maddeler, kükürt dioksit ve azot oksitler olan bu kirleticiler, insan sağlığını özellikle kalp-damar ve solunum sistemlerini etkileyerek, kanser ve diğer kronik hastalıklar yüzünden erken ölümlere yol açıyor.
Özellikle Milas Ören’de hava kirliliği yaratacak başka bir kaynak bulunmadığını belirtelim ki, “nerden biliyorsunuz kirliliğin santrallerden geldiğini” diyen spekülasyonlar olmasın.
KÖMÜRDEN ELEKTRİK ÜRETİLİRKEN HALKIN SAĞLIĞINDAN OLMASINA GÖZ MÜ YUMULUYOR?
Sağlık ve Çevre Birliği HEAL’in bu yılın başında yayınladığı bir raporda çok çarpıcı veriler var. HEAL raporuna göre, 1965-2020 yılları arasında Türkiye’de çalıştırılan kömürlü termik santrallerin yol açtığı hava kirliliği nedeniyle 196 bin erken ölüm yaşandı. Bu santrallerin neden olduğu toplam sağlık maliyeti ise 4,8 trilyon TL; Türkiye’nin 2022 yılı kamu bütçesinin neredeyse 3 katı.
Bu erken ölümlerin 35 bininin yani neredeyse beşte birinin Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin yarattığı hava kirliliğinden kaynaklandığı hesaplanmış. Yeniköy santralinin çalışmaya başladığı 1986 yılından 2020 yılına kadar, bu iki santral toplam olarak tam 768 milyar TL sağlık maliyetine yol açmış durumda.
BACA GAZI ARITMA TESİSLERİ HAYAT KURTARIR MI?
Bu iki santrale zorunlu komşu olan İkizköy’ün sakinleri tam üç yıldır köylerinin ve tarım alanlarının ortasında yer alan Akbelen Ormanı’nın kesilerek kömür madeni açılmasına karşı bir mücadele yürütüyor. İkizköylülere göre Akbelen Ormanı köye hayat veren en önemli doğa parçası. Tarafsız bilim insanları da Akbelen Ormanı’nın bölgedeki temiz su kaynaklarının varlığını, doğal ve tarımsal ekosistemlerin sürekliliğini, insan dışı canlıların ve yöre insanının hayatlarını sürdürmelerini sağlayan çok önemli bir geçiş ormanı olduğu konusunda hemfikir.
Öte yandan bu orman ekosisteminin yok edilerek yerine bir kömür madeni ocağı açılması demek, on binlerce insanın hayatına mal olmuş bir elektrik üretim sürecinin bir 20 yıl daha devam edeceği anlamına geliyor. YK Enerji, Akbelen Ormanı’ndan çıkarılacak kül ve kükürt oranı çok yüksek linyiti yakarak en az 2038 yılına kadar Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerini çalıştırmak için plan yapıyor.
Diyelim ki, YK Enerji iddia ettiği gibi büyük yatırımlarla santrallerin bacalarına arıtma tesisleri yaptı. Peki bu kirliliğin sonu demek olur mu? Bilimsel çalışmalar, bu iki santral AB düzeyinde mevcut en iyi teknolojilerle donatılsa dahi, kömürü yakarak elektrik üretilmesinin binlerce insan yaşamına mal olacağını gösteriyor.
Finlandiya merkezli ve tüm dünyada hava kalitesine dair bilimsel çalışmalar yürüten Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi CREA’nın son çalışmasına göre, Yeniköy ve Kemerköy santralleri şirketin verdiği bilgiler doğrultusunda yenilense dahi:
- Bu iki santral, Türkiye'nin en büyük hava kirletici emisyon kaynakları arasında yer almaya devam edecek. Yakın zamanda gerçekleştirilen ve planlanan iyileştirmelere rağmen, bu santrallerin emisyon kontrol performansları uluslararası en iyi uygulamalardan kat be kat daha kötü durumda kalacak.
- İki santral 2038 yılına kadar çalışmaya devam ettikleri takdirde, hava kirliliğine bağlı olarak toplam 2.200 erken ölüme neden olacakları öngörülüyor. Maden ruhsat süresinin sonuna kadar işletmede kaldıkları takdirde, yani 2041 yılı sonunda yol açacakları toplam ölüm sayısı 2.600'e çıkacak.
Yeniköy ve Kemerköy santrallerinin emisyon kaynaklı sağlık etkileriyle bağlantılı topluma yüklenen ekonomik maliyetlerinin halihazırda yılda 190 milyon avro olduğu tahmin ediliyor. Yani şirketin yılda (örneğin 2020 yılında) kazandığı 25 milyon avro net kâra karşılık, toplum yaklaşık 7,5 katı sağlık bedeli ödüyor.
Santraller 2038 yılına kadar işletmede kaldıkları takdirde bu bedel kümülatif olarak 2,7 milyar avroya çıkacak. Bu iki santral 2041 yılına kadar işletmede kalmaya devam ettiği takdirde, toplam maliyetin 3,1 milyar avroya çıkacağı hesaplanıyor.
Bu hesaplara santrallerin kül ve cüruf nedeniyle yol açtığı su ve toprak kirliliği ile yüz milyonlarca ton karbon emisyonundan kaynaklanacak iklim değişikliğinin sağlık etkileri dahil değil.
Yani kömür yakılarak elektrik elde edilmesinin ağır bir sağlık bedeli var ve bu bedel kömürden kâr eden şirketlerin değil, başta yöre halkı olmak üzere toplumun sırtına yükleniyor.
EVRENSEL BİR İNSAN HAKKININ ÇİĞNENMESİNE İZİN VERMEYİN
BM de kabul ettiğine göre, evrensel bir insan hakkı olan temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızı savunmanın temel bir insan hakkı olduğunu kimse inkâr edemez. Bu koşullar altında, devletler artık ya gezegeni beklediğinden şüphe duyulmayan insan marifeti (yoksa kâr amacıyla hareket eden şirketlerin marifeti mi demeli?) bir felaketler çağını durdurmaya yönelik çalışacaklar; ya da yurttaşlarına ve tüm insanlığa karşı bu sorumluluklarını (şu an yaptıkları gibi) gözlerden ırak tutmaya çabalayarak, birbirini tetikleyen çok boyutu bir hak ihlalleri silsilesinin derinleşmesine göz yumacaklar.
İşte bu açıdan bakıldığında, Akbelen Ormanı’nı savunarak hepimizin temiz hava ve yaşam hakkını savunan İkizköylüler ve yaşam savunucuları gibi, biz de ormanı kömür madenine tahsis eden kamu otoritelerine ve bu ekolojik ihtilafı bir karara bağlamakla yükümlü mahkemelere sesleniyoruz: Daha fazla hak ihlaline ve önlenebilir yaşam kaybına izin vermeyin! Akbelen Ormanının orman olarak kalmasını sağlayın.
*Çevre Mühendisi, Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü