Akbelen’de Apartheid ve cellatlık
Ülke, bölge bölge sermaye imparatorluklarına pay ediliyor. Sermayenin sömürgesi haline geldi ülke, getiriliyor hızla. Ve hırsla. Acımasız, ölçü – sınır tanımaz şiddetle. Ölçü ve sınır tanımazlıkta fiziksel şiddetle yarışan, fütursuz arsızlıkla…
Akbelen bize ve dünyaya neyi gösteriyor?
Apartheid rejimine geçişi yaşıyoruz, izliyoruz Akbelen’de.
Güney Afrika’da sömürgeci beyazların yerli halka, Ortadoğu’da İsrail’in Filistinlilere dayattığı ırksal ayrımcılığı, şiddeti, aşağılamayı şirketler üzerinden yaşıyor Türkiye. Bu ülke kendi insanına, yurttaşına belli bölgelere giriş – çıkış yasağı uyguluyor artık. Şirketlerin işgal ve hükümranlığına devredilen bölgelere ulaşım, orada bulunanların kendi aralarında ve dışarıyla iletişimi her yolla, kamu eliyle engelleniyor.
Neden?
Yerli halkın toprağı, yaşam alanı, yaşam kaynakları sermayeye tahsis yoluyla gasp ediliyor. Karşı durmaya kalkışanlar jandarma dipçiğiyle, yumrukla, tekmeyle bastırılıyor. Olmadı, basınçlı suyla püskürtülüyor. Haşere muamelesi görüyor: Yüzüne, gözüne biber gazı sıkılıyor. Dövülerek, sövülerek gözaltına alınıyor, tehdit ediliyor.
Teşvikli sermaye işgaline karşı duran herkes yaş, cinsiyet, meslek sınırı ve ayrımı olmaksızın Apartheid’ın muhatabıdır. Sermaye ve diğerleridir temel ayrım.
Apartheid’la birlikte rejimin çehresi de tüm çıplaklığıyla somutlaşıyor: Sömürgeleştirilmiş bulunuyoruz, sömürgeleştiriliyoruz, sömürgeleştirileceğiz. Kazdağları’ndan İkizdere’ye, Cerattepe’den Cudi’ye, Muğla Yatağan’dan Milas’a, doğrudan imha tehdidiyle yüz yüze olan İkizköy’den bağırta bağırta cayır cayır kesilip yok edilen Akbelen ormanına… sermaye doymak bilmez bir açlıkla arazi başta olmak üzere hayatı işgal ve gasp ediyor.
İktidar ve ona bağlı bürokrasi “tahsis”le yolu açıyor, finansal kaynaklarla “teşvik” ediyor, nihayetinde kolluk güçleri işgale sahada muhafızlık ediyor.
Ülke, bölge bölge sermaye imparatorluklarına pay ediliyor. Sermayenin sömürgesi haline geldi ülke, getiriliyor hızla. Ve hırsla. Acımasız, ölçü – sınır tanımaz şiddetle. Ölçü ve sınır tanımazlıkta fiziksel şiddetle yarışan, fütursuz arsızlıkla…
Akbelen’in kara belası yaptıklarını aklamak için her gün yeni bir hamle yapıyor. Önce kesilecek ağaçların ömrünü tamamladığı söylendi, sonra zaten küçük bir bölge olduğu, sonra enerji üretiminin sürmesi için zorunluluk olduğu, sonra şirketin zaten milyonlarca fidan diktiği ve dikmekte olduğu… Ve derken şirket bültenleri, güya çalışanların gazetelere verdiği ilana bıraktı yerini!
İster inanın ister inanmayın, nereden para bulmuşsa “İkizköy'ün, Çamköy'ün, Dereköy'ün, Türkevleri'nin, Milas'ın YK Enerji emekçileri”, hatırı sayılır heybette bir ilan yayınladı 30 Temmuz 2023 Pazar günü. Orman kesimine karşı direniş birinci haftasını geride bırakırken. Direniştekiler kuşatılarak onların gözleri önünde ağaçlar cayır cayır kesilirken, şirket çalışanları -daha etkili ve anlamlısı; YK Enerji Emekçileri de duruma müdahil olmak üzere harıl harıl karşı bildiri hazırlıyormuş meğer!
BU EMEKÇİLERİN DÜNYADA EŞİ BENZERİ YOK
İlan finansman ve organizasyon dışında da birçok yönden incelenmeye değer.
Her şeyden önce YK Enerji’yi kutlamak gerekiyor. Dil, ifade, anlatım gücüyle, bilgi donanımıyla, şirket aidiyetiyle parmak ısırtan, son derece yetkin, değil Türkiye’de, dünyada eşi bulunmaz nitelikte çalışana sahip oldukları anlaşılıyor. Onları çalıştırmakla kalmıyor, düşünsel, kültürel, yazınsal eğitimden de geçiriyor olsalar gerek. İlan bunu ortaya koyuyor. Şöyle diyor YK Enerji Emekçileri:
Bizler 35 yıldır, evlerimize ekmek götürmek ve ailelerimize bakmak için gece gündüz demeden çalışan enerji ve maden işçileriyiz. Milas'ta ülkemizin enerjisine enerji katmak için yer altı zenginliğimizi değere dönüştüren emekçileriz.
Evleri, okulları, hastaneleri, turizm tesislerini, yolları; ülkemizin dört bir yanını aydınlatan eller bizde. Işığın yandığı her evde bizlerin emeği ve alın teri var.
Maden sahalarını rehabilite eden, yeniden ormana, zeytinliğe dönüştüren, 3 milyon fidanı toprakla buluşturan, can suyunu veren bizleriz.
Hem çocuklarımızın hem de ülkemizin geleceği olan santraller ile ilgili bizim de söyleyecek sözümüz var.
Bu sese kulak verin!
Ekmek teknemiz santrallere sahip çıkmaya tüm gücümüzle devam edeceğiz. Kendi geleceğimizi, ülkemizin kaderini başkalarının belirlemesine izin vermeyeceğiz.
Bizler; Bu toprakların çocuklarıyız. Bu bölgenin insanlarıyız. İkizköy'ün, Çamköy'ün, Dereköy'ün, Türkevleri'nin, Milas'ın
YK Enerji emekçileriyiz.
SANA CELLATLIK YAPTIRIYORLAR
Bu metni kaleme alan emekçi kardeşlerimizle tanışmak istiyoruz. Acilen.
Her şeyi biliyorlar ama bölgede sekiz köyün göçürüldüğünden, kırkını da aynı akıbetin beklediğinden haberleri yok anlaşılan! O özdeşleştikleri şirketin 2014’den beri her anlamıyla sicili bozuk enerji santrali uğruna köyleri, ormanları yuttuğunun farkında değiller demek ki?!
Yıllarca filtresiz çalışan santralin “enerji” üretirken doğayı ve insanları zehirlediğini, hastalıklara, erken ölümlere yol açtığını da duymamış, görmemişler. Daha geçen ay aralarından birilerinin, doğrudan şirket çalışanlarının tanıklığından da haberleri yok: “Santralde filtrelerin gündüzleri çalıştırıldığını, ancak yarattığı yüksek maliyetten ‘tasarruf’ etmek için geceleri kapatıldığını” görmemiş, duymamışlar, bilmiyorlar.
***
"Bu toprağın çocukları, bu bölgenin insanları”, 1500 TL yevmiyeyle orman kesenlere “Sana cellatlık yaptırıyorlar” diye çaresizce haykırıyorken… Köylü kadın direnişçilere saldıran jandarmaya, “Şirket kim lan? Şirket kim? Şirketin zavallısı olmayın yavrularım…sizi de bizim gibi analar doğurdu” derken “emekçi” kılığına girip edebi, lirik bir dille şirket destanı yazmak cellatlık hallerinden başka nedir?
Fotoğraf: Kazım Kızıl