Akbelen'de nöbet sürüyor: Burası bir ekokırım suç mahalli
Akbelen’deki maden çalışmalarının ekokırım olduğunu ifade eden EGEÇEP sözcüsü Süleyman Eryılmaz, yaşanacak toprak kaymaları nedeniyle bölgede felaketlerle karşı karşıya kalınacağını söyledi.
Uğurcan Boztaş
İZMİR - Muğla’nın Milas ilçesi İkizköy mevkinde bulunan Akbelen ormanındaki kömür madenini genişletmek isteyen YK Enerji’ye karşı 702 gündür köylülerin nöbeti sürüyor. Devam eden yargı süreçlerine rağmen maden şirketinin tahrip ettiği alan giderek büyüyor.
Kömür madenine karşı çalışma yürüten Ege Çevre Platformu (EGEÇEP) Sözcüsü Süleyman Eryılmaz, çevreci avukat İsmail Hakkı Atal ve Doğa İçin Sanat Derneği Kurucu Başkanı Göksen Ezeltürk, Akbelen'deki son durumu aktardı.
‘FELAKETLE KARŞI KARŞIYA KALACAĞIZ’
Süleyman Eryılmaz, şirkete izin verilirse ve nöbet devam etmezse maden ocağının Akbelen’deki nöbet alanını da içerisine katacağını vurgulayarak şu şekilde konuştu:
“Burayı bir ekokırım havzası olarak değerlendiriyorum. Dört bin zeytin ağacının kesildiği alanda ilk başta bu alana saldırı yapıldı ve meyve ağaçlarıyla birlikte yok ettiler. Bu, kademe kademe yapılan bir açık ocak işletmesi ve doğal olarak önce üzerindeki nebati toprağı alıyorlar, bir yerde depoluyorlar. Sonra üzerindeki madene ulaşana kadar toprağı kaldırıyorlar. Pasa dediğimiz toprağın depolandığı yer aslında bir dere yatağı ve olağanüstü bir yağmur yağdığı zaman toprak kayması ile birlikte burada bir felaketle karşı karşıya kalacağımız kaçınılmaz olarak ortada. Burasını bir ekokırım ve suç alanı olarak ilan ediyoruz ve bu yıkımı ekokırım suç mahalli tanımlıyoruz.”
‘SU HAVUZLARININ İÇİ AĞIR METALLERLE DOLDU’
Maden ocağındaki çalışmalarda ortaya çıkan tozun zeytin ağaçlarını da etkilediğini ifade eden Eryılmaz, su havuzlarındaki ağır metallerin suyun buharlaşmasıyla birlikte canlıların soluduğu havayı etkilediğini belirtti.
Eryılmaz şöyle devam etti:
“Biz şu an alanın çok küçük bir bölümünü görüyoruz. Bizim hemen sağ tarafımızda bir mahalle vardı ve bu mahalle yakın zamanda 2.derece Arkeolojik Sit Alanı olmasına rağmen ne yazık ki acele kamulaştırma ile köylünün elinden alındı. Burası bir yaşam alanı, bu bölgede hem antik dönemin eserleri hem de köylülerin kendi yaşamlarıyla ilgili etnografik eserler var burada. Yüz yıllık yerleşimler, yörük köyleri ve bu bölgede yaşayanlar çok eskiden beri buradalar. Onların kendi yaşamları, hayatları, hatıraları her şey bu molozların altından alınıp başka yerlere döküldü. Bütün maden işletmelerinde maden çıkarılıp bittikten sonra o alanın eski haline çevrilip rehabilite edilmesi gerekir. Nebati toprak olmaktan çıkan toprak tekrar buraya yayılmalı ve tabiatın tekrar canlanmasına bırakılmalı. Ancak bugüne kadar örnekleriyle gördüğümüz üzere hiçbir madende böyle bir şeyle karşılaşmadık” dedi.
‘SANATLA DOĞAYI ANLATMAK EN KIYMETLİ YÖNTEM’
Doğa İçin Sanat Derneği Kurucu Başkanı Göksen Ezeltürk de şunları kaydetti:
“Sanatın birleştirici gücünü kullanarak doğadaki gerek ranta gerekse katliama dikkat çekmeye çalışıyoruz ve bunu yaparken sanatın gücünü kullanıyoruz. Derneğimizi kurduğumuz günden beri otuza yakın direniş alanını ziyaret ettik ve oradaki insanlarla beraber resimler yaptık. Onların duygularını, endişelerini ve isyanlarını bu resimlere yansıtmaya çalıştık. Farkındalığı yaratmak için sanatın bize verdiği her türlü imkânı kullanmaya gayret ediyoruz. Doğa en büyük sanatçı dolayısıyla biz sanatçıların da en büyük ilham kaynağı doğanın ta kendisi. Bu bağlamda sanatla doğayı anlatmak kıymetli yöntem olsa gerek. Ayrıca insanları korkutmayan bir yöntem. Tüm sanatçı arkadaşlarımızı bizimle veya biz olmadan doğanın önemine dair dikkat çekmek için desteğe davet ediyorum. Sanatçıların çok büyük bir gücü var ve bu gücü doğanın korunması için kullanılması gerekir. Onları da aramızda ya da kendi çalışma alanlarında çalışmaya davet ediyorum.”
‘BİZİM DİRENİŞİMİZ HUKUKİ VE MEŞRUDUR’
Çevreci avukat İsmail Hakkı Atal ise AK Parti’nin yargıya yaptığı müdahalelere değinerek fiili direnişlerin devam etmemesi halinde ekolojik kırımların devam edeceğini vurguladı. Sosyal medyada direnişinin görünür olması ve halk desteğinin devam etmesi gerektiğini belirten Atal, “Bu direniş köylülerin ve aktivistlerin beraber sürdürdüğü ve birbirilerinden ayrı hareket etmedikleri bir direniş. Bizim direnişimiz hukuki ve meşrudur. Geçen hafta elli metre ötemizde kömür çıkarttıklarını tespit ettik ve bu hafta savcılığa şikâyet edeceğiz. Milas savcıları, devletin savcıları gibi değil de beşli çetenin savcıları gibi davranıp soruşturma açmayacak olurlarsa Milas’taki bütün savcıları ‘savcılıktan atılmaları talebiyle’ Hakimler Savcılar Yüksek Kurumuna (HSYK) şikâyet etmeyi planlıyoruz. Anayasa'nın 10. Maddesi'ne göre kanun önünde herkes eşittir ancak Türkiye’de doğa yıkım projelerini sürdüren şirketler ve sermaye grupları imtiyazlı dolayısıyla bunlara kanunlar uygulanmıyor. Sermaye grupları içerisinde beşli çete ekstra ayrıcalıklı ve Anayasa'nın 10. Maddesi'ni ihlal ederek anayasal suç işliyorlar” dedi.