Akıllı olun! AİHM kararının kıymetini bilin 😎
AKP iktidarının, bu ülkeye hezimetten başka hiçbir şey getirmemiş baskıcı iktidar uygulamalarını terk etmesi için gerçekten de bir şans bu. Bunca kışkırtılmış bir kutuplaşma atmosferinden “hata yapmışız” diyerek dönülemiyorsa, al sana AİHM kararı. İstenirse yine “Bağrımıza taş basarak” diye söze başlansın, AKP toplumu o taşı da alır ve elini göğsüne koyup “Eyvallah” eder. AKP kendi seçmenini de düşünmeli ve ona böyle bir şans yaratmalı bence.
Mevzu mühim olunca, birçoğumuz dünden beri işi gücü bırakıp AİHM Büyük Dairesi’nin kararı etrafında toplaştık ve bundan sonra neler olabileceği konusunda çeşitli düşünceler ürettik. Hukukçu bir aile dostumuz bu gelişmeyi değerlendirirken bana çok makul gelen bir fikrini paylaştı. Başlıkta da emoji eşliğinde verdiğim üzere, bu fikir, iktidar cenahına akıllı olmayı ve uzatılan bu can simidine sımsıkı sarılmayı öneriyor. Gece boyunca izleyebildiğim kadarıyla, AİHM kararını gecikmiş bir adaletin tecellisi olarak gören ve memnuniyetle karşılayan başka pek çok isim de Youtube ya da Facetime yayınlarında ya da toplumsal muhalefetin sıkıştırıldığı internet gazeteleri gibi diğer medya ortamlarında bu fikri farklı biçimlerde dile getirdi.
AİHM kararının yargı reformuna yönelik bir adım olarak değerlendirilebileceği ve aslında Türkiye’ye de yeniden düze çıkma fırsatı sunduğu söylendi. Zira başta ekonomi olmak üzere her şeyin tepetaklak gittiğini görmek için de âlim veya muallim olmaya gerek yok. Ekonomi demişken piyasaları da bir kolaçan ettim, henüz kimseler büyük bir höykürtü koparmamışken, piyasa tabir edilen very big cat de doları, altını ve avrosuylan birlikte kendini hafifçe aşağıya çekmiş, küçük kıpırtılarla olayları izlemekteydi. Ama işte biliyorsunuz iktidar cenahında dolara bakıp bakmamak konusunda da henüz net bir karar yok.
Bu işin şakası da pek yok aslında, sadece yine bildiğiniz gibi şaka ve espri türünden dil imkanları, sıkıştığımız köşelerde sözümüzü genişletmeye yarıyor. Bu yüzden... Konuya dönecek olursak AKP iktidarının bile isteye saptığı Kürt çıkmazından kurtuluşunun bu karar sayesinde mümkün olacağı ve akılcı bir politikanın ancak bir yol haritası da sunan bu imkana sımsıkı sarılmakla çizilebileceği açık. Yine de elbette hiçbirimizin derdi AKP’nin bizzat kendi tasarımı olarak yarattığı bu çıkmazlardan kendini kurtarması değil. Niye olsun? Biz kendi meselemizin, kendi mücadelemizin peşindeyiz. Hak, hukuk, eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesi. Görüyorsunuz işte, nüfusun bir kısmı farazi bir beka söylemine aldanmayı reddediyor. Demokrasiyi ve özgürlükleri tefeci siyaset çukuruna rehin bırakmaya razı gelmiyor. Bütün umut da istismar siyasetine asla aldanmayan ve hiçbir şekilde razı olmayan bu kesimde.
Milliyetçi muhafazakâr kitlenin yirmi yıllık iktidara rağmen hiç soğutulmayan ve canlı tutmada yarar görülen rövanşist öfkesine çok uzun zamandan bu yana Kürtler ve onlarla “iltisaklı” olanlar açıkça ve her türlü hedef gösterildi. Bu kışkırtma siyaseti iktidar partisinin ortağı MHP tarafından alabildiğince tırmandırıldı. Devlet Bahçeli’nin HDP’ye yönelik ve esasen “siyaset-dışı” olması gereken saldırgan sözlerini, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın HDP’yi ve HDP’li siyasetçileri, itlaf edilmesi gereken haşere sürüsü olarak hedefe koyan çirkin saldırısı izledi. Siyaset ahlakının tümüyle yitirilmiş olduğunu dışa vuran bu sözler AKPMHP’li iktidar cenahında hiçbir eleştirinin konusu olmadı. Küçücük bir mahcubiyet yaratmadı. İzleyen günlerde HDP ile “Kürt kardeşlerini” ayırdıklarını geveleyip durduklarına da bakmayın... Kimi kimden ayırıyorlar ayrıca? Altı milyon seçmenin bunca yıllık zulüm siyasetine ve her defasında iradelerinin külliyen yok sayılmasına rağmen vazgeçmediği bir siyasi partiyi seçmeninden ayırdığını söylemek hadsizlik değilse başka nedir? Kürt kardeşlerini HDP’den ayırıyormuş... Git az ötede ayır.
AİHM kararı, Selahattin Demirtaş’ın da çok net ifade ettiği gibi, ardı arkası kesilmeyen davalar ve tutuklamaların ardındaki en temel motivasyonun Demirtaş’ı, HDP’li diğer siyasetçileri ve hatta bir bütün olarak HDP’yi siyaset alanının dışına sürmek olduğunu açık seçik ortaya koyan bir karar. Demokrasi iddiasını sahiplenen hiçbir ülke bakımından arzu edilir olmayan bu karar noktasına keşke hiç gelinmeseydi...
HDP’yi marjinalleştirme ve böylece iktidarın siyaset alanını genişletme derdindeki bu davaların hukuki değil siyasi davalar olduğu AİHM kararı ile tescil edildi. Bu karar aynı zamanda, neredeyse seçildikleri gün oradan indirileceklerine yemin edilmiş olan Gültan Kışanak, Adnan Selçuk Mızraklı ve Ayhan Bilgen gibi isimlerin de aralarında olduğu HDP’li belediye başkanlarının kayyum eliyle haklarının gasp edildiğini ve siyasetin dışına süpürme saikiyle cezaevlerine gönderildiklerini de bir biçimde açığa vurdu. Bunu eklemek de sanki malumun ilamı oldu ama ben o lafa da artık pek güvenmiyorum. Zira bir türlü herkesin malumu olamayan ilamlar var... Öyle olmasa, pek çok konuda konuşma imkanına cevvalce sahip çıkıp başkalarını da açık konuşmaya zorlayan kimi muhalifler bile tarihi karakteri inkâr edilemeyecek olan AİHM kararı karşısında niçin kesif bir suskunluğa gömülsün?
AİHM kararının kıymeti bilinmeli derken söylemek istediklerime dönelim. AKP iktidarının, bu ülkeye hezimetten başka hiçbir şey getirmemiş baskıcı iktidar uygulamalarını terk etmesi için gerçekten de bir şans bu. Bunca kışkırtılmış bir kutuplaşma atmosferinden “hata yapmışız” diyerek dönülemiyorsa, al sana AİHM kararı. İstenirse yine söze “Bağrımıza taş basarak” diye başlansın, AKP toplumu o taşı da alır ve elini göğsüne koyup “eyvallah” eder. Bunu da AKP yönetici kadrolarının zannettiği gibi saflığından veya idrak yeteneği kıt olduğundan yapmaz. Kendi basireti ve kendi menfaati eksenindeki bir tercih neticesinde yapar. AKP kendi seçmenini de düşünmeli ve ona böyle bir şans yaratmalı bence. Cansiperane savundukları partinin, mütemadiyen o uçtan öteki uca savrulan politika tercihleri yeterince mahcup ediciydi zaten. Selahattin Demirtaş’a, diğer HDP’li siyasetçilere, belediye başkanlarına filan “Aa terörist değilmiş” diyecek bir zemini bu karda kışta bir daha bulamazlar. Bundan da öte, uluslararası hukuka saygı ya da yönümüzün zaten bir tevir hep Avrupa’ya dönük olduğu ve sabrımızı sınayarak bizi bundan vazgeçiremeyecekleri gibi pek çok cümle eşliğinde esip gürleme imkanı da var. Bu sözlerin tümü daha birkaç gün evvel başka bağlamlarda kullanıldı. İstesem link veririm yani.
Bence bu “akıllı ol” çağrısını herkes biraz kendi gündemine de almalı. Hiç kimse Kürt meselesinin açlık, yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik ve dış politikada ağır itibar kaybı gibi gerçek sorunlarımızla şuurumuz arasına bir perde olarak gerilmesine daha fazla razı olmamalı. Bakın işte siyasi iktidar kendi yarattığı Kürt çıkmazında sıkıştıkça bizim yerimizi de giderek daraltıyor. STK’lara bile kayyum atamanın yolunu açıyor. Özümüzü sözümüzü şaşırtıyor. Bakın herkes “şahsım” diye konuşuyor. Tek tek her birimizin yerine kayyum atayarak 11 rakamlı TCKN numaramızı da kayyumun boynuna asacaklar bu gidişle. Ondan sonra da işin yoksa, “Biz aslında yoğuz” sanrılarıylan boğuş.
Hakikaten bu STK bahsi çok vahim. Yakından tanıdığım bazı STK’lar gözümün önüne geliyor, hele bunlardan bir tanesi var ki orayı düşününce yüreğimi acayip bir endişe de sarıyor. Rüyalarıma giriyor kaç gündür. Üç katlı eski bir Ankara evinin dar merdivenlerinden yukarı tırmanıyorum, terasa çıkmadan evvel ikinci kata bir uğrayayım da bakayım “Başgan ve adamları” ne yapıyor diyorum. Sonra odaya giriyorum ki ne göreyim, aaaa bir kayyum, kayyum! “Başgan nereye gitti daha karpuz kesecektik” gibi bir şeyler geveliyorum ağzımda. Olmuyor. O laf bu görüntü kalemine uymuyor...
Demirtaş’la ilgili AİHM kararının hemen öncesinde, örgüt üyeliği suçlaması sonucunda 22 yıl 3 ay hapis cezası verilmiş olan altmış yaşındaki DTK eş başkanı Leyla Güven tutuklandı. Bunun bir sonu yok... Siyasetin yolunu tasarlayarak kapatmak şiddetin yolunu açmaktır. Tehdit, terör, güvenlik diye diye, bir ülkenin imkanlarının tümünü “korku” siyasetine alet etmektir. Bunu artık herkes görüyor olmalı. Canım Filiz Kerestecioğlu’nun sorduğu gibi “Neden hep Kürtlerin Leyla’sı?” Edi Bese!
Demirtaş’ın suçu da bunu söylemekten, “Edi bese” demekten başka bir şey değil. Batasuna Çıkasına’yı ben bilmem. Onun inceliklerini ve farkını hukukçular tartışır zaten. Fakat şunu hepimiz biliyoruz. “AİHM iç hukukun yerine geçerek karar alamaz” demek, birçoğumuza hiçbir anlam ifade etmiyor. İç hukuk yok, “tek hukuk” var ki gazeteci, akademisyen, yazar, yurttaş demeden bu tek hukuka toslamış olan herkes bu tavsiyenin anlamını iyi biliyor.
Edi Bese! Demirtaş’a Özgürlük.